Son Haberler

Düşük faizle yüksek büyüme ısrarı, risk kaynağıdır

*Türkiye ekonomisinin ilk üç çeyrek için dolar bazında ölçülen güncel GSYH’si, 2019 yılında ulaşmış olduğu seviyenin dahi altına düştü ve küçüldü. Kişi başına düşen gelir daha da azaldı. Bu durumda ilk çeyrekteki yüzde 7 büyümesi sadece zincirlenmiş hacim endeksi istatistiğinin açık bir zafiyetidir.

*Ülke risk primi ve enflasyon kalıcı olarak aşağı düşmeden politika faizinin aşağı düşürülmesi TL’nin değer yitirmesini ve enflasyonu daha da artıracak. Düşük faizle yüksek büyüme ısrarı son yılların en büyük risk kaynağıdır.  Türkiye’nin reel faizi sıfırlama veya negatife çevirme lüksü bulunmuyor.  

*En önemli problem olan yüksek üretici enflasyonunun sebeplerinden en önemlisi, bankaların bencil ve kuralsız fiyatlama alışkanlıklarıdır. Bankalar yıllardır TL mevduata tam ve eksiksiz bir reel faiz geliri sağlamadığı için, ekonomik birimlerin ve hane halklarının dolarizasyon yoluyla korunma eğilimleri hiç durmuyor.  

*Dolar endeksinin artış sürecine girdiği bu ortamda, Merkez Bankası tarafından yapılabilecek olası bir faiz indirimi, Türkiye orijinli varlıklardan kaçışların daha da hızlanmasına ve ülke risk priminin artışına  yol açacağı kesindir.

Birinci çeyrek için hesaplanan yüzde 7 büyüme oranı fiili olarak Türkiye ekonomisinin güncel dinamiklerini değerlendirmekten oldukça uzak. 1.çeyrek dönemsel gayrisafi yurt içi hasıla için açıklanan yüzde 7 büyüme oranı Türkiye’nin potansiyel büyüme oranına yakın oldukça yüksek bir seviyedir. Ancak, zincirlenmiş hacim endeksi olarak, bir önceki yılın aynı çeyreği ile mukayese edilerek hesaplanan yüzde 7 büyüme oranı fiili olarak Türkiye ekonomisinin güncel dinamiklerini değerlendirmekten uzak görünüyor.

2019 SEVİYESİNİN DAHİ ALTINA DÜŞTÜK

Türkiye ekonomisinin ilk üç çeyrek için dolar bazında ölçülen güncel GSYH’si, 2019 yılında ulaşmış olduğu seviyenin dahi altına düştü ve küçüldü. Kişi başına düşen gelir daha da azaldı. Bu durumda Türkiye ekonomisinin bir önceki yılın ilk çeyreğinden bu yana üretilen yüksek enflasyonu elimine ettikten sonra ilave olarak yüzde 7 büyümesi sadece zincirlenmiş hacim endeksi istatistiğinin açık bir zafiyetidir. Toplumun genel refahına yansıyan, istihdamı artıran, gelir dağılımını iyileştiren herhangi bir katkı söz konusu değildir.

En yakın dönem olan 2020 yılının son çeyreğiyle kıyaslandığında, Türkiye ekonomisinin zincirlenmiş hacim endeksine göre 2021 yılı ilk çeyreğinde yüzde 31,20 oranında küçülmüş olduğu görülüyor.  Ya da 2020 yılının genel ortalamasıyla kıyaslandığında da yine Türkiye ekonomisinin zincirlenmiş hacim endeksine göre 2021 yılı ilk çeyreğinde yüzde 3,67 oranında küçülmüş olduğu görülür.

Gayrisafi sabit sermaye oluşumunda meydana gelen yüksek artış ise, ulusal üretim gücünün korunması ve sürdürülmesi açısından ortaya çıkan en önemli ve faydalı bir gelişmedir. Yol, yöntem ve söylem değişmediği sürece, TL’de başlayan kayıp eğilimi hızlanarak devam edecek. Faiz indirimini konu alan söylemler bile Türkiye için bu aşamada lükstür.

TÜRKİYE’NİN DÖVİZ KAZANMA VE DÖVİZE ERİŞİM KANALLARI

TL’ye yeniden direnç gücü kazandırılması, ekonominin döviz kazanma kabiliyetinin artmasına bağlıdır. Turizm sektörü canlanmadan, batı ile Türkiye arasındaki politik stres sebepleri ortadan kalkmadan, para politikasını yürütmekle mükellef olan yapılanmalar tam bağımsızlığına ulaşmadan, en önemlisi enflasyonla etkili ve gerçek bir mücadele yürütülmeden Türkiye’nin döviz kazanma ve dövize erişim kanalları yeterli elastikiyete ulaşmayacak.

Türkiye’nin diploması alanında kaybettiği zemin ve azalan uluslararası iş birliği, var olan ekonomik krizin koşullarını daha da ağırlaştırmakta ve çıkış yeteneğini baskılıyor. Türkiye ekonomisi için ölçülen yüksek büyüme ile yüksek enflasyonun eş zamanlı ortaya çıkması, matematiksel olarak açıklanması gereken bir tutarsızlıktır.

TÜM SEKTÖRLERİN BÜYÜDÜĞÜ BİR KONJONKTÜRDE YÜKSEK ENFLASYONDAN SÖZ EDİLEMEZ

Tüm sektörlerin büyüdüğü ve hem yatırım hem de tüketim harcamalarının aynı anda arttığı bir konjonktürde yüksek enflasyondan söz edilemez.  Zira böyle bir konjonktürde arz ve talep eş zamanlı arttığı için ortaya çıkan fiyat farkı yüksek enflasyon kategorisine girmeyecek kadar yumuşaktır.  Eğer enflasyon yüksekse ölçülen yüksek büyümenin gözden geçirilmesi gerekir.

Bankaların, elde etmek istedikleri reel faiz seviyesini kuralsız ve istedikleri gibi belirleyebilme olanakları bulunduğu için krediler için belirleyip uyguladıkları faiz oranları her zaman adaletsiz, tek taraflı ve oldukça yüksek bir reel faiz seviyesine tekabül ediyor. Reel sektörün ve genel ekonominin en önemli problemi olan yüksek üretici enflasyonunun sebeplerinden en önemlisi, bankaların bencil ve kuralsız fiyatlama alışkanlıklarıdır. Bankalar tarafından yıllardır TL mevduata tam ve eksiksiz bir reel faiz geliri sağlanmadığı için, ekonomik birimlerin ve hane halklarının dolarizasyon yoluyla korunma eğilimleri hiç durmuyor.

Üretici enflasyonunun yapısal kısmı dışındaki alanla mücadelede, bankaların plasmanları için uyguladıkları yüksek reel faizin düşürülmesi, politika faizinin düşürülmesinden çok daha etkili olacak.

Yapısal enflasyon ise ülkenin istikrar faktörlerini belirleyen politik, ekonomik ve esneklik faktörlerinde yapılacak reformlara ilişkindir.  Cari enflasyona göre, ülke risk priminin şimdiki seviyesinin mass edilebilmesi için politika faizinin en az yüzde 22 olması gerekir. Yüzde 19 seviyesindeki güncel politika faizinin TL’yi dış kırılganlıklara karşı etkin olarak koruyamamasının nedeni bizatihi düşük kalmasıdır. Yüksek enflasyonun altında oluşturulan finansman olanaklarına dayanan büyüme sürdürülebilir ve risksiz değildir.

DÜŞÜK FAİZLE YÜKSEK BÜYÜME ISRARI SON YILLARIN EN BÜYÜK RİSK KAYNAĞIDIR

Ülke risk primi ve enflasyon kalıcı olarak aşağı düşmeden politika faizinin şu andaki seviyesinden aşağı düşürülmesi veya sohbet konusu haline getirilmesi TL’nin değer yitirmesini ve enflasyonu daha da artıracak. Türkiye’nin, düşük faizle yüksek büyüme ısrarı son yılların en büyük risk kaynağıdır.  Türkiye’nin reel faizi sıfırlama veya negatife çevirme lüksü bulunmuyor.

Türkiye’nin dış kırılganlıklarını yükselten ve finansmana erişim olanaklarını aşındıran faktörlerde meydana gelen artışlar, güncel durumda en önemli konjonkürel risktir: Küresel düzeyde emtia fiyatları başta olmak üzere enflasyonda görülen artış ve finansal koşullarda ortaya çıkan ilave zorluklar, yatırımcıların Türkiye orijinli varlıklara karşı ilgisinin azalması ve tüm piyasalarda faiz oranlarının artış trendine girmesi, Türkiye’nin dış kırılganlıklarını artıran ve finansmana erişim olanaklarını aşındıran faktörlerdir.

TL’NİN DIŞ DEĞERİNDEKİ İSTİKRARSIZLIĞIN ANA NEDENİ

Sermaye akımları için Türkiye’nin öngörülebilirliği, son dört yıldır yerini belirsizliğe ve tutarsızlığa bırakması, TL’nin dış değerindeki istikrarsızlığın ana nedenidir.  TL’nin değer kaybı, bankaların kredi ve genel varlık risklerinin artışına, aynı zamanda da karlılıklarının düşmesine sebep oluyor.

Bankacılık sektörünün Sermaye ve Likidite ölçümleri ile karlılıklarını etkileyen evalüasyon hesaplamalarının, regülasyon koruması altında sağlanan avantajlı yöntemlere dayanması, sektörün risk algısında rehavete yol açmakta ve piyasalarda ortaya çıkan devrevi volatiliteleri ölçüm dışına itiyor.

NATO’nun birinci sınıf üyeliği statüsüne tekrar ulaşılmadan, Türkiye ekonomisinin küresel finansal piyasalara erişim zorluklarının giderilmesi ve dış kırılganlıklara karşı dayanıklılığının artırılması kolay değildir: Avrupa Birliği’ne entegrasyon olma arzusunda, Türkiye’nin samimi çabaları görülmeden, NATO’nun birinci sınıf üyeliğine yükseltilmesi zordur. Ayrıca, Türkiye’nin coğrafi konumu NATO açısından eskisi kadar önemli bir kriter olmaktan çıkmıştır.  NATO zirvesinin, Türkiye Ekonomisi üzerinde yapacağı beklenen negatif etkilerin gerçekleşmemiş olmasının, politika yapıcılarına kazandırdığı kısa süreli zamanın heba edilmemesi, doğru kullanılması gerekir.

Türkiye’nin bölgesel güç olması, askerî açıdan göstereceği gelişimden ziyade, ekonomik büyüklüğüne, yurt içinde ve yurt dışında yürüteceği barışçıl politikalarına bağlı olacaktır.

ABD 10 YILLIK FAİZ ORANLARININ YÜKSELMESİ BAŞLAMASI, TÜRKİYE GİBİ ÜLKELERDE RİSK ALGILARINI ARTIRIYOR

FED kararları, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler üzerindeki risk algılarının artışına sebep olmaktadır: FED kararları sonrasında dolar endeksi değer kazanırken, emtia piyasalarındaki fiyat istikrarsızlığının ve ABD 10 yıllık faiz oranlarının yükselmeye başlaması, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler üzerinde risk algılarını artırmaya devam ediyor.

Dolar endeksinin artış sürecine girdiği bu ortamda, Merkez Bankası tarafından yapılabilecek olası bir faiz indirimi, Türkiye orijinli varlıklardan kaçışların daha da hızlanmasına ve ülke risk priminin artışına  yol açacağı kesindir: FED’in son kararlarına bağlı olarak dolar endeksinin orta ve uzun vadede göstermeye başladığı bu artış sürecinde, politika faizlerinde Merkez Bankası tarafından yapılabilecek olası indirim girişimleri TL’nin beklenenden daha fazla zayıflamasına, fiyat istikrarının daha da bozulmasına ve Türkiye orijinli varlıklardan kaçışların hızlanmasına yol açacağı kesindir.

İthalat girdilerine dayalı üretim sistemi var olduğu müddetçe, Merkez Bankası’nın enflasyonu etkileyen faktörleri değiştirebilecek gücü ve para politikasının işlevselliği hep zayıf kalacak. Yüksek dolarizasyon eğilimleri ve kurumsal bağımlılık da Merkez Bankası’nın müdahale gücünü ve itibarını sekteye uğratıyor.

Mevcut ekonomik açmazlar karşısında, maliye politikası ve makro ihtiyati tedbirler aracılığıyla geniş kapsamlı gerekli değişim-dönüşüm müdahaleleriyle sonuç alınıncaya kadar geçecek süre içerisinde Merkez Bankası’nın faiz oranlarını yüksek tutmaktan başkaca yapabileceği başka bir önlem kalmıyor.

Küresel ekonomilerde ortaya çıkan yüksek faiz eğilimi ve dolar başta olmak üzere Hard Currency’ lerde başlayan kuvvetlenme eğilimlerinin gelişmekte olan ülke paraları üzerinde yaracağı erimelere karşı Türkiye’nin şu ana kadar herhangi bir hazırlığı bulunmuyor.

SWAP yoluyla yaratılacak brüt rezerv artışları, kısa süreli döviz ihtiyaçları açısından koruyucu görevi görecek. Hard Currency karşılığında yapılacak SWAP’ların koruyucu gücü diğerlerine göre biraz daha yüksektir. Ancak, net rezervler artmadan yapılacak SWAP’ların faydası uzun vadede sıfır olmasa da her hâlükârda sıfıra yakındır.  Munzam karşılıkları üzerinden TL lehine yapılacak teşvikler mudileri ilgilendirmediği için tersine dolarizasyon sürecinin başlamasına katkı sunamaz. Zira bu alandaki teşviklerin bankalara yansıyacak olan avantajlarını bankalar faiz yoluyla mudilere yansıtmayacaklardır.

Orhan Ökmen

Sesmir Yönetim Kurulu Başkanı

okmen@turcomoney.com

Yorum yok

Yorum Yazın

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

*

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

İlgili Haberler