Son Haberler

Servet ve gelir transfelerleri yoksulluğa, sefalete ve kaosa sebep oluyor

-Negatif reel faiz aralığının giderek büyümesi ve gelişmiş ülkelerdeki faiz artışları, TL’nin değer kaybı riskini her gün biraz daha artırıyor. Kur yükünü toplumsallaştıran KKM, eninde sonunda para arzının artışıyla sonuçlanacak ve yine enflasyon ile kuru yukarı yönlü besleyecek illüzyonist bir fasit daire mekanizmasıdır.

Enflasyonun şu andaki yüksek seviyesinden bir miktar daha aşağı düşmesi halinde, mevcut paradigma gereği faiz oranlarının biraz daha indirileceği kesindir. Yüksek kur hedefi ortadan kalktığına göre, düşük faiz politikasında kalmaya devam etmenin ve bu yolla ortaya çıkan yüksek toplumsal maliyetlere katlanmanın geçerli gerekçeleri açıklanmalıdır.

Faiz düşürme yoluyla kuru ve arkasından da ihracatı artıracağını hedefleyen politika, KKM ile sessizce ortadan kaldırıldı. Şimdi kurun artmasını önlemek için, ödünç yollarla yaratılan rezervlerden yoğun döviz satışları yapıldığına göre, yüksek kur yoluyla ihracatın artırılması ve bu yolla hem cari açığın hem de enflasyonun düşürülmesi hedefinden vazgeçildi demektir. 

Küresel fiyat artışları ve arz kısıtları Türkiye’deki yüzde 61,1 oranındaki enflasyonun en fazla yüzde 20’lik kısmını izah ediyor. Enflasyonun yüzde 80’lik kısmı yönetim hatası ve politikasızlıktır. Kontrol dışında kalan emtia fiyatları dışlandığında Türkiye ekonomisindeki TÜFE oldukça yüksek olması, enflasyonun küresel nedenlerle arttığı iddiasını çürütüyor.

Enflasyon hem ekonomik birimler arasındaki hem de coğrafi bölgeler arasındaki ekonomik güç eşitsizliğini daha da büyütüyor ve bozuyor. Resmi açıklanan enflasyon yüzde 61,1 iken, Merkez Bankası tarafından bankaların yüzde 14 faiz oranından fonlanması, tasarruf sahiplerine en fazla yüzde 18 ve ticari kredilere de yüzde 25 civarında faiz uygulanması karşılıksız ve zorunlu servet transferlerinin ve gelir bölüşümünde adaletsizliğin resmileştirildiğinin matematiksel faktörleridir.

Gerektiğinde faiz artırımı yapılmayan durumlarda enflasyonun kendi kendini beslemeye başlaması ve kar topu gibi büyümesi genel iktisadi kuraldır. 2021 sonuna doğru ortaya çıkacak baz etkisi nedeniyle, enflasyonda hesaben bir miktar düşme oluşacağı beklentisinin dışında Türkiye’nin sistematik ve geçerli bir senaryo kurgulayamaması sorunun esasıdır.

ENFLASYONUN YARATTIĞI BELİRSİZLİK NEDENİYLE TASARRUFLAR YATIRIMLARA YÖNELMEYECEK

Enflasyonun yarattığı belirsizlik nedeniyle tasarruflar yatırımlara değil, ikame alanlara kayacak.  Faiz oranlarının enflasyona endeksli olarak artırılmayıp düşük bırakıldığı bu ortamda, tasarrufların dövize yönelimi şimdilik KKM-Kur Korumalı Mevduat yoluyla geçici de olsa çok yüksek maliyetlere katlanılarak son üç-dört aydır dengelenmekte birlikte, eş zamanlı olarak tasarruf sahiplerinin de fiyat artışlarına karşı koruyucu alternatif arayışları artıyor.

Bu ortamın aynı paradigmayla devam etmesi halinde, enflasyonun yarattığı belirsizlik nedeniyle tasarruflar yatırımlara değil, ikame alanlara kayacak.

KDV’yi içermeyen ÜFE endeksinde ortaya çıkan bu kadar yüksek artış, KDV indirimlerinin TÜFE’de yapması beklenen düşme eğilimlerinin yetersiz olacağının göstergesidir. Küresel fiyat artışları ve arz kısıtları Türkiye’deki yüzde 61,1 oranındaki enflasyonun en fazla yüzde 20’lik kısmını izah ediyor.

Enflasyonun yüzde 80’lik kısmı yönetim hatası ve politikasızlıktır. Yüzde 61,1 seviyesine yükselen TÜFE’den enerji ve gıda dışlandığında yıllık enflasyon yüzde 48,4 olarak ölçüldü. Dolayısıyla kontrol dışında kalan emtia fiyatları dışlandığında Türkiye ekonomisindeki TÜFE oldukça yüksek olması, enflasyonun küresel nedenlerle arttığı iddiasını çürütüyor.

ENERJİ FİYATLARINDAKİ ARTIŞ AVRUPA ÜLKELERİNDEKİ ARTIŞIN ÜÇ KATI OLMASI ENFLASYON ATALETİNİN YÖNETİLEMEDİĞİNİ GÖSTERİYOR

Türkiye ekonomisindeki elektrik, doğalgaz ve petrol ürün fiyatlarındaki artış Avrupa ülkelerindeki artışın yaklaşık üç katından fazla olması Türkiye’deki enflasyon ataletinin yönetilemediğini gösteriyor.

Üretici fiyatları enflasyonundaki artışlar devam edeceğine göre, enflasyon ataleti de karşılıksız servet transferleri ve gelir bölüşümündeki adaletsizlikler de devam edecektir.  Fiyat artışlarının müsebbibi olarak gösterilen stokçuluk, spekülasyon, riskli varlıklara kaçış ve para ikamesi sebep değil enflasyonun sonucudur.

Yüksek kur yoluyla ihracatın artırılması, cari açığın ve enflasyonun düşürülmesi hedefinden istemeyerek de olsa artık vazgeçildi. Faiz düşürme yoluyla kuru ve arkasından da ihracatı artıracağını hedefleyen politika, KKM ile sessizce ortadan kaldırıldı. Şimdi kurun artmasını önlemek için, ödünç yollarla yaratılan rezervlerden yoğun döviz satışları yapıldığına göre, yüksek kur yoluyla ihracatın artırılması ve bu yolla hem cari açığın hem de enflasyonun düşürülmesi hedefinden vazgeçildi demektir.

DÜŞÜK FAİZ POLİTİKASININ VE BU YOLLA YÜKSEK TOPLUMSAL MALİYETLERE KATLANMANIN GEÇERLİ GEREKÇELERİ AÇIKLANMALI

Artık yüksek kur hedefi ortadan kalktığına göre, düşük faiz politikasında kalmaya devam etmenin ve bu yolla ortaya çıkan yüksek toplumsal maliyetlere katlanmanın geçerli gerekçeleri açıklanmalıdır.

Hem mevduat getirilerinin ve hem de kredi maliyetlerinin enflasyonun altında kalmasının yarattığı servet ve gelir transferlerinin yarattığı toplumsal yoksullaşma, sefalet ve haksız kazanç sağlama kaosunun Türkiye ekonomisine ne kazandıracağı politika yapıcılar tarafından izah edilmesi gerekir.

Baz etkisi veya başka nedenlerle enflasyonun şu andaki yüksek seviyesinden bir miktar daha aşağı düşmesi halinde, mevcut paradigma gereği faiz oranlarının biraz daha indirileceği kesindir.

SERVET VE GELİR TRANSFERLERİNİN YARATTIĞI YOKSULLAŞMA, SEFALET VE HAKSIZ KAZANÇ SAĞLAMA KAOSU BU ŞEKİLDE DEVAM EDECEK

Veya enflasyonun artması halinde de şu andaki faiz seviyesi yine artırılmayacaktır. Sonuçta her türlü senaryoya göre mevcut yönetim paradigması devam ettiği müddetçe, servet ve gelir transferlerinin yarattığı toplumsal yoksullaşma, sefalet ve haksız kazanç sağlama kaosu da aynen bu şekilde devam edecek.

Baz etkisinin yarattığı matematiksel nedenlerle yılın sonunda enflasyonun bir miktar hesaben düşme olasılığı, enflasyonun geçici olduğu anlamına gelmiyor. Enflasyonla etkili bir makro mücadele politikası hayata geçirilmeden, tüm araçlar ve tüm ekonomik birimler bir araya getirilmeden, ülke ekonomisinin yerel ve küresel konjonktürün sürükleyici etkisinden kurtulmasını beklemek anlamsızdır.

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK RİSKİNE RAĞMEN POLİTİKA FAİZİNİN SABİT BIRAKILMASI TUTARSIZLIKTIR

Cari işlemler dengesi üzerinde oluşan sürdürülebilirlik riskine rağmen politika faizinin sabit bırakılması tutarsızlıktır. Enerji fiyatlarındaki küresel artışların cari işlemler dengesi üzerinde risk yarattığı ve fiyat istikrarı açısından cari işlemler dengesinin büyük önem arz ettiği yönünde belirlemeleri olan bir Merkez Bankası’nın faizi artırmak yerine sabit tutması tam bir çelişki ve tutarsızlık oluyor.

Merkez Bankası’nın, faiz artırım konusunda gelişmiş merkez bankalarından ayrık durması mantıken açıklamaya muhtaçtır. Üretici ve tüketici fiyatlarındaki artışın geçici olmayıp beklenenden daha uzun süreceği yönündeki gelişmiş ülkelerin merkez bankalarının doğru ve haklı görüşlerini paylaşan Merkez Bankası’nın, faiz artırım konusunda gelişmiş merkez bankalarından ayrık durması mantıken açıklamaya muhtaçtır.

Enflasyonda baz etkilerinin ortadan kalkması kalıcı bir dezenflasyonist sürece yol açamaz. Merkez Bankası’nın tespitlerine göre, enflasyonda yakın dönemde gözlenen yükselişte; enerji maliyeti artışları, ekonomik temellerden uzak fiyatlama oluşumlarının geçici etkileri, küresel enerji, gıda ve tarımsal emtia fiyatlarındaki artışların oluşturduğu güçlü negatif arz şokları etkili oluyor ise bu durumda enflasyonda baz etkilerinin ortadan kalkması kalıcı bir dezenflasyonist sürece yol açamaz.

Küresel gıda güvenliğindeki ve emtia fiyatlarındaki belirsizlerin ve arz kısıtları ile taşımacılık maliyetlerindeki artışların üretici ve tüketici fiyatlarını küresel düzeyde artırdığını iddia ettikten sonra dezenflasyon sürecinin baz etkisi ile ilişkilendirilmesi doğru değildir.

Merkez Bankası’nın, para politikası kapsamında bulunmayan gerekçelere sığınarak enflasyonda düşüş beklentisine girmesi kaybettiği kurumsal bağımsızlığının sonucudur. Savaşın durup küresel barışın gelmesi, geçici arz problemlerinin azalması, baz etkisinin başlaması gibi para politikası kapsamında bulunmayan gerekçelere sığınarak enflasyonda düşüş beklentisine giren Merkez Bankası’nın bu tepkisizliği kaybettiği kurumsal bağımsızlığının sonucudur.

Küresel gelişmelerin enflasyon üzerinde yarattığı artırıcı etkiler belirleyici ana sebepler değildir. Türkiye ekonomisinde ortaya çıkan yüksek enflasyonun ana sebepleri, politika yapıcıların kendi elleriyle ucuzlamasına sebep oldukları Türk Lirası ve bozulma hızı gittikçe artan enflasyon ataletidir.

ENFLASYON HER TÜRLÜ İÇSEL/DIŞSAL ETKİYE AÇIK BİR ŞEKİLDE KENDİ HALİNE BIRAKILMIŞ DURUMDA

Türkiye ekonomisinde, enflasyon her türlü içsel/dışsal etkiye açık bir şekilde kendi haline bırakılmış durumdadır. Merkez Bankası bağımsızlığına sahip çıkmadığı için enflasyonla mücadelede piyasalara güven sağlayamıyor ve ataleti kıramıyor.

Halbuki yüksek enflasyona karşı, faiz artırımına giderek çıktı açığını sıfırlaması gerekir. Geniş yığınların reel gelir kayıplarına seyirci kalan Merkez Bankası’nın kurumsal tepkisizliği, enflasyonun kalıcılığını ve tahribat gücünü daha da artırıyor.

Ekonominin yükselen ateşinin düşürülmesi için, para politikası kapsamında faiz artırımı yoluyla dışardan müdahale sağlanmaz ise, bu kez ekonominin bizzat kendisi, “Ekonominin doğal denge-beklenen sonuç kuralları” gereğince, geniş yığınların satın alma gücünü eriterek ve haksız servet transferlerine yol açarak en tahripkâr şekilde kendi kendinin ateşini düşürüp, çıktı açığını yüksek maliyetler pahasına dengeleyecek.

Çıktı açığını “doğal denge-beklenen sonuç kuralları” kapsamında bu şekilde kapatan ekonomilerin içerisine girdikleri enflasyon seviyesi oldukça yüksek, daha tahripkâr ve uzun süre kalıcılı olmaktadır.

Türkiye ekonomisinde negatif reel faiz aralığının giderek büyümesi, TL’nin değer kaybı riskini her gün biraz daha artırıyor. Ülkeler arasındaki reel faiz farkları, parite ve kur oluşumunda önemli bir faktörlerdendir. Reel faizi yüksek olan ülkelerin paraları daha da değerlenir.

Ya da negatif reel faizi daha düşük olan ülkelerin parası diğerine göre değer kazanır. Gelişmiş ülkelerde başlayan ve devam edecek olan faiz artışlarının, yurt içinde hızlıca yükselen enflasyon karşısında, TL politika faiz oranının yüzde 14 seviyesinde sabit bırakılması TL üzerinde baskıları her gün biraz daha artırıyor.

Kur yükünü toplumsallaştıran KKM, eninde sonunda para arzının artışıyla sonuçlanacak ve yine enflasyon ile kuru yukarı yönlü besleyecek illüzyonist bir fasit daire mekanizmasıdır. Euro değerinde beklenen yukarı yönlü hareketlilik, TL faiz oranlarının artırılması yönündeki T.C. Merkez Bankası’nın engelleyici tavrını değiştirmek mecburiyetinde bırakacak. Zira, Euro faiz oranlarında başlayacak olan yukarı yönlü değişimler, Türkiye ekonomisini, para/sermaye piyasalarını ve TL’yi daha fazla hırpalama potansiyeli taşıyor.

Orhan ÖKMEN

Sesmir Yönetim Kurulu Başkanı

okmen@turcomoney.com

 

Yorum yok

Yorum Yazın

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

*

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

İlgili Haberler

Site Haritası