Son Haberler

21. Yüzyıl, “Türkiye’nin Yüzyılı” olabilir mi?

-21. Yüzyıl, “Türkiye’nin Yüzyılı” olacaktır. Hatta biz Türklere ve Türkiye’ye rağmen olacaktır. Bugün veya gelecekte süper güç olarak değerlendirilen ülkeler, 21. Yüzyıla damga vuramayacak. Yani ABD, Çin gibi ülkeler ne kadar isteseler de 19. veya 20. Yüzyıldaki gibi bir hegemonya kuramayacaklardır. Ne kendi halklarını, ne de başka insanları bu konuda ikna etmeleri mümkün değil.

-Çin zaten bir ticaret devleti, hele ki aşırı merkeziyetçi hale gelen yeni yönetim yapısıyla önümüzdeki dönemde işi kendi ülkesinde bile zor. ABD, mevcut konumunu muhafaza edebilmek için ne yapacağını şaşırmış durumda. İngiltere, birkaç ayda bir başbakan değiştiriyor. Avrupa Birliği, hızın çok önemli olduğu bu çağda bürokratik kafa yapısını bir türlü aşamıyor. Rusya’nın geleceği tamamen karanlık. Japonya, Güney Kore ve Hindistan gibi ülkeler sadece kendi çevrelerinde etkin; diğer ülkelere/bölgelere etkileri az.

-Türkiye’nin rakibi yok, diğer bir deyişle rakibi kendisi! Türkiye olarak bir görevimiz devlet olarak “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” şiarımızı tüm toplumların benimsemesini sağlamaktır. Bunu da kaba kuvvete dayanan güvenlikçi dış politika yerine bilim, sağlık ve kültür diplomasisi ile başarabiliriz. Diğer ülkelerle kıyaslandığında kısıtlı olanaklara rağmen dünyanın en başarılı gençleri bizim gençlerimiz. İnanıyorum ki onlar sayesinde önümüzdeki yüzyıl Türkiye’nin olacaktır.

-Türk Kadını, annelerimiz, kızlarımız; iyilikle dolu, hayatı her gün yeniden sabırla var eden, enerjisi biz erkeklere rağmen hiç tükenmeyen cefakar Türk Kadını. Eğitimi, mesleği, konumu ne olursa olsun bütünsel bakış açısına doğal olarak sahip, bağlantısallığı günlük hayatının vazgeçilmez parçası yapmış Türk Kadını. Yaşamın bizzat yaratıcısı olarak kadınlarımız, aynı gençlerimiz gibi yeni bir medeniyetin inşasında, Türkiye’nin bu yüzyıla damga vurmasında başat rolü oynayacaklar.

Değerli okurlar olabilir, olur, olacaktır; hatta biz Türklere ve Türkiye’ye rağmen olabilecektir!

Sorularla devam edelim, 21. Yüzyıl ne zaman başladı? Kullandığımız takvime göre 2000 yılına girdiğimizde, dijital teknolojiler ile yakından ilgilenenlere göre 2007’de, Selçuk Salih Caydı gibi düşünürlere göre ise 2020’de Covid-19 pandemisi ile başladı. Ancak bu konulara kafa yoran hemen herkesin üzerinde anlaştığı artık sadece takvimsel olarak değil; hayatın her alanında geri dönülemez biçimde yeni bir çağ, yeni bir yüzyıl içinde olduğumuz.

  1.      YÜZYILDA YENİ BİR MEDENİYET İNŞA ETMEMİZ ŞART
  2. Yüzyılı ve 2000’lerin ilk 22 yılını ben ve sizlerin bir bölümü birebir yaşadık. “Androposen Çağı” dediğimiz her şeyimizi insan odaklı oluşturduğumuz dönemin sonunda “Mahşerin Dört Atlısı” şeklinde üzerimize gelen krizlerle sarsıldık. Önceki yazılarımızda ayrıntılarıyla üzerinde durduğumuz şekilde; ekonomik kriz, göçler ve mülteci krizi, iklim krizi ve nihayet Covid-19’un yarattığı sağlık krizi dünyadaki tüm ülke ve insanları derinden etkiledi. Bu krizler yatışmadı ve her devlet, kurum ve yapıda çeşitli düzeylerde hissedilen yönetim krizlerine yol açtı. Neticede Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması ile her an nükleer savaşla yok olmanın eşiğinde bir tür olarak yeryüzündeki yolculuğumuza devam ediyoruz. Bu açmazdan kurtulabilmemiz için 21. Yüzyılda hızla yeni bir medeniyet inşa etmemiz şart.

İNSANLIK ANCAK “YAŞAMDAŞ” OLURSAK BUNDAN SONRASI İÇİN DAHA GÜZEL BİR DÜNYA ORTAYA ÇIKARABİLİRİZ

Yeni medeniyetimizin insan odaklı olamayacağı; yeryüzünde yaşamaya devam edebilmek için yaşam odaklı olması gerektiği aşikar. Yani bizler, insanlık ancak “Yaşamdaş” olursak bundan sonrası için daha güzel bir dünyayı ortaya çıkarabiliriz. “Bağlantısal Bütünsellik” ile beraber bu kavramı bizlere kazandıran kim? Türker Kılıç, adından da belli bir Türk, beyin cerrahı; seçkin bir bilim insanı. Pekiyi bu bir tesadüf mü? Hayır değil. Türker Bey özünde, hücrelerinde bu toprakların geçmişteki bütün birikimlerine sahip olan; Doğu, Batı tüm medeniyetleri tanıyan, yaratılmış kültürlere aşina bir kişi; aynı Türkiye ve İstanbul gibi. Evet Napolyon’un bile dünyanın merkezi dediği İstanbul! Dünyanın her ülkesinden insanın gelip kendisini yaşamdaş hissettiği, teröre rağmen caddelerini doldurduğu, mutlu olduğu İstanbul. Yeni yüzyılın bütün güzellikleriyle bezeyeceği İstanbul. Doğrusu ben İstanbul’un bir zamanlar Londra, Paris, Berlin, New York’un olduğu gibi geliştirilecek yeni medeniyetin beşiği, simgesi olacağını öngörüyorum.

TÜRKİYE’NİN RAKİBİ YOK, RAKİBİ KENDİSİ

Öncelikle yeni yüzyılın yeni bir hegemonya çağı olmayacağı, dolayısıyla bugün veya gelecekte süper güç olarak değerlendirilen ülkelerin 21. Yüzyıla damga vuramayacağı iddiasını öne sürmek istiyorum. Yani ABD, Çin gibi ülkeler ne kadar isteseler de 19. veya 20. Yüzyıldaki gibi bir hegemonya kuramayacaklardır. Ne kendi halklarını, ne de başka insanları bu konuda ikna etmeleri mümkün değil. Çin zaten bir ticaret devleti, hele ki aşırı merkeziyetçi hale gelen yeni yönetim yapısıyla önümüzdeki dönemde işi kendi ülkesinde bile zor. ABD, mevcut konumunu muhafaza edebilmek için ne yapacağını şaşırmış durumda. İngiltere, birkaç ayda bir başbakan değiştiriyor. Avrupa Birliği, hızın çok önemli olduğu bu çağda bürokratik kafa yapısını bir türlü aşamıyor. Japonya, Güney Kore ve Hindistan gibi ülkeler sadece kendi çevrelerinde etkin; Türkiye’nin aksine doğu batı, kuzey güney eksenlerinde, yani Afrika’dan Rusya’ya, oradan Meksika’dan Türkmenistan’a etkileri az. Güney Amerika ülkeleri ise kendilerine özgü kültürleri nedeniyle evrensel değer yaratmakta güçlük yaşarlar. Rusya’nın geleceği tamamen karanlık. Yani Türkiye’nin rakibi yok, diğer bir deyişle rakibi kendisi!

TÜRKİYE OLARAK GÖREVİMİZ, “YURTTA SULH, CİHANDA SULH” ŞİARIMIZI TÜM TOPLUMUN BENİMSEMESİNİ SAĞLAMAK

İlaveten belirteyim, ABD ile Çin arasında sıcak veya soğuk savaş yaşanmayacaktır. Çünkü iki tarafta böyle bir durumda çok ağır, telafi edilemez kayıplara uğrayacaktır. Bu demek değildir ki başka savaşlar olmayacak, bu sorunlu dönem kazasız belasız atlatılacak. Keşke öyle olabilse. Türkiye olarak bir görevimiz devlet olarak “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” şiarımızı tüm toplumların benimsemesini sağlamaktır. Bunu da kaba kuvvete dayanan güvenlikçi dış politika yerine bilim, sağlık ve kültür diplomasisi ile başarabiliriz. İstanbul yeni medeniyetin kültür, sanat ve bilim başkenti olmaya adaydır. Sadece İstiklal Caddesindeki sokak müzisyenlerinin çeşitliliği, bugünlerde bile her türlü ve evrensel düzeyde sanat etkinliklerine ev sahipliği yapabilmesi, dünyanın dört bir tarafından öğrencileri yetiştiren üniversiteleri ile İstanbul her şeye rağmen geleceğin parlak yıldızı olacaktır.

ÖNÜMÜZDEKİ YÜZYIL, GENÇLERİMİZİN SAYESİNDE TÜRKİYE’NİN OLACAK

Önce Şili, sonra Brezilya ve son olarak ABD seçimlerinde gençler ve kadınlar siyasete damga vurdu. Ötekileştiren, toplumu kutuplaştıran, doğayı hiçe sayan, ayrımcı adayları seçmediler. Z kuşağı veya adına ne dersek diyelim gençlerin farkı apaçık ortada. Örneğin daha bireyseller ama biz duygusu onlar için önemli ve bunu tüm dünyadaki insan ve varlıklar için hissediyorlar, küresel vicdana sahip küresel vatandaşlar olarak yeri geldiğinde onların haklarını savunmaktan çekinmiyorlar. Yeni çağın belirleyici özellikleri onlarda var; adil ve eşitlikçiler, kimseyi ötekileştirmiyorlar, dolayısıyla dindar olsun veya olmasın sekülerler. Paylaşımcılar ve bu nedenle bütün üretim, ticaret, alışveriş kalıplarını değiştiriyorlar. Bir şeyin sahibi olmak yani mülkiyet onlar için çok önemli değil, erişilebilirlik daha anlamlı. Değerli okurlar, ülkemizin gençleriyle yoğun ilişkiler içinde bir kişi olarak rahatlıkla bizim gençlerimizin bu yetkinliklere fazlasıyla sahip olduklarını söyleyebilirim, hatta diğer ülkelerle kıyaslandığında kısıtlı olanaklara rağmen dünyanın en başarılı gençleri olduklarını öne sürebilirim. İnanıyorum ki onlar sayesinde önümüzdeki yüzyıl Türkiye’nin olacaktır.

KADINLARIMIZ, YENİ BİR MEDENİYETİN İNŞASINDA BAŞAT ROLÜ OYNAYACAK

Kadınlarımızı unutmayalım. 21. Yüzyıl iyilik ve yaratıcılık çağı olacak ki bunlar doğal biçimde tüm kadınlarda mevcut hasletler. Hele Türk Kadını, annelerimiz, kızlarımız; iyilikle dolu, hayatı her gün yeniden sabırla var eden, enerjisi biz erkeklere rağmen hiç tükenmeyen cefakar Türk Kadını. Eğitimi, mesleği, konumu ne olursa olsun bütünsel bakış açısına doğal olarak sahip, bağlantısallığı günlük hayatının vazgeçilmez parçası yapmış Türk Kadını. Yaşamın bizzat yaratıcısı olarak kadınlarımız, aynı gençlerimiz gibi yeni bir medeniyetin inşasında, Türkiye’nin bu yüzyıla damga vurmasında başat rolü oynayacaklar. Burada İran’lı kadınlara ayrı bir parantez açmak istiyorum. Büyük kahramanlık, muazzam bir direnç, asla unutulmayacak bir direniş. Sonuç ne olursa olsun İran molla rejiminin köhneliğini, yaşama düşmanlığını tüm dünyaya gösterdiler ve şimdiden insanlık adına büyük zafer elde ettiler. Ukrayna ve İran halklarının cesareti hepimize ilham kaynağı oluyor; her bakımdan yakın komşularımız olarak onlarla birlikte bu yüzyıla meydan okuyacağımızı bilmek heyecan veriyor.

ARTIK ESKİYE DÖNÜŞ İMKANSIZDIR, İNSANLIK YENİ BİR TARİH YAZMAKTADIR VE YAZACAKTIR

Ama, fakat dediğinizi duyar gibiyim. Tekrar vurgulamak isterim ki içinden geçmekte olduğumuz dönem “Tarım ve Sanayi Devrimi”nin tüm yapılanmalarının, kurumlarının, değerlerinin çalışmadığı, bugünün krizlerini çözemediği; tersine sorunları derinleştirdiği bir devrim dönemidir ve tarih hiçbir yerde, hiçbir koşulda tekerrür etmeyecektir. Artık eskiye dönüş imkansızdır; insanlık yeni bir tarih yazmaktadır ve yazacaktır. Eskinin alışkanlıklarından, zihniyet yapısından devlet, millet, kişiler olarak ne kadar erken kurtulursak benim Bilim Devrimi olarak adlandırdığım yeni döneme uyum sağlamayı da o kadar kolay başarırız. Krizleri göğüsleme ve aşma becerisi, zor zamanlarda gösterdiği çevikliği ve esnekliği, tevekkülü Türk halkının bu müthiş sarsıntılı dönemi kendisinin ve dünyanın kazasız geçirmesi için fevkalade yararlı ve önemli özellikleridir. Ben adeta bir eşikte olduğumuzu ve seçimle beraber ataerkil otoriter zihniyeti aşarak toplum olarak hızla demokrat zihniyete geçiş yapabileceğimizi düşünüyorum. Bunu başarabildiğimiz takdirde ki şimdiden birçok emaresi vardır; önümüzdeki yıllara damga vuracak ülkelerden birisi olacağız.

ŞİMDİ ATATÜRK’ÜN BIRAKTIĞI YERDEN 21. YÜZYILI “TÜRKİYE YÜZYILI” YAPMA ZAMANI

Batı, Doğu, Ortadoğu ve her neyse tüm şimdiye kadar kurduğumuz medeniyetler iklim kriziyle perişan olmuş dünya, bilhassa bunun etkisiyle veya ötekileştirildiği için yurdunu terk etmek zorunda kalan milyonlarca insan, aşırı bozuk gelir dağılımından doğanın katliamına her türlü melanetin sorumlusu bir ekonomik sistem, son derece kırılgan bir sağlık sistemi ile baş başa bırakarak bizi insanlığın arzu ettiği güzel gelecekten uzaklaştırdı. Şimdi “Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir Fendir” diyerek bilimin ışığında yeni bir medeniyet inşa etmenin ve bu hatayı düzeltmenin zamanı. Aslında Atatürk hem yepyeni bir Türkiye’nin hem de yeni bir medeniyetin inşasına başlamıştı. Onun bütün konuşmalarında, özlü sözlerinde, eserlerinde bunun izlerini sürebilirsiniz. Ölümünden hemen sonra korkunç bir kapışma ile dünya birbirine girdi. Biz, onun yol göstericiliği ve o günkü siyasi liderlerimizin mahareti ile İkinci Dünya Savaşı denen cehennemde kavrulmadık. Akabinde girilen Soğuk Savaş dönemi bu topraklarda sımsıcak harp şeklinde cereyan etti. Soğuk savaşın kaçınılması güç sonuçları genç cumhuriyetin uzunca bir reklam arasına girmesine neden oldu. Şimdi Atatürk’ün bıraktığı yerden yeni bir medeniyetin inşasına başlama ve 21. Yüzyılı Türkiye Yüzyılı yapma zamanı. Bunun için gerekli donanıma, birikime, enerjiye sahibiz. Yeter ki aklımızı kullanalım, yani öğünelim, çalışalım ve kendimize güvenelim.

Prof. Dr. Melih Bulut

bulut@turcomoney.com

Yorum yok

Yorum Yazın

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

*

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

İlgili Haberler

Site Haritası