Son Haberler

Türkiye ekonomisinde güven yeniden inşa ediliyor…

Uluslararası finans kuruluşlarının Türkiye’ye bakışı değişiyor. Moody’s ve Fitch’in kredi notu artışları, OECD’nin yapısal reform çağrısı ve IMF’nin büyüme tahminleri; Türkiye ekonomisinin yeniden güven tazelediği bir dönemi işaret ediyor. Devletin kararlılığı, özel sektörün dinamizmiyle birleştiğinde, Türkiye’nin küresel finans sahnesinde yeniden merkez konumuna gelmesi artık bir hedef değil, bir gerçeklik adımı.

2025 yılı, Türkiye ekonomisi için yeni bir dönemin habercisi olarak kayda geçiyor. Aylar süren makroekonomik istikrar arayışlarının, sıkı para politikalarının ve bütçe disiplininin ardından, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarından gelen son açıklamalar Ankara’nın ekonomik vizyonuna güçlü bir destek anlamına geliyor.

FITCH RATINGS TÜRKiYE’NiN ORTA VADELi REFORM ÇABALARINI ÖVDÜ

Moody’s, Türkiye’nin kredi notunu B1’den Ba3’e yükselterek görünümü “pozitif”ten “durağan”a çevirdi. Fitch Ratings ise Türkiye’ye ilişkin değerlendirmesinde “istikrarlı görünüm”ü teyit etti ve orta vadeli reform çabalarını övdü. Bu gelişmeler, Türkiye’nin uluslararası yatırımcı nezdinde yeniden “güven veren ekonomi” algısını pekiştiriyor.

Devletin ekonomi yönetiminde sergilenen disiplinli duruş, sadece enflasyonla mücadelede değil, aynı zamanda dış finansman ihtiyacının azaltılması, rezerv güçlenmesi ve cari açığın kontrol altına alınması gibi alanlarda da somut sonuçlar vermeye başladı. Bu tablo, Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı finansal dalgalanmaların ardından “dengeye dönüş” sürecine girdiğinin en net göstergesi.

Küresel ekonomide belirsizliklerin arttığı, birçok ülkenin stagflasyon tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı bir dönemde, Türkiye’nin pozitif ayrışması dikkat çekiyor. EBRD (Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası), Türkiye için 2025 büyüme tahminini değiştirmeyerek %3 seviyesinde tuttu, ancak “bölgesel zorluklara rağmen Türkiye’nin dayanıklılığının sürdüğünü” ifade etti.

OECD’YE GÖRE TÜRKİYE EKONOMİSİ KÜRESEL ORTALAMANIN ÜZERİNDE PERFORMANS GÖSTERİYOR

OECD’nin Türkiye Ekonomik Görünüm 2025 Raporu ise bu tabloyu destekler nitelikte: “Türkiye ekonomisi güçlü bir iç talep, artan ihracat kapasitesi ve sanayi üretimindeki verimlilik artışı sayesinde küresel ortalamanın üzerinde bir performans sergilemektedir.”

Ancak OECD aynı zamanda, kadın istihdamının artırılması, vergi tabanının genişletilmesi ve üretkenlik reformlarının hızlandırılması gerektiğini vurguluyor. Bu uyarı, Türkiye’nin sürdürülebilir büyüme modeline geçişte önünde hâlâ uzun bir yol olduğunu hatırlatıyor.

YÖNETİMİN KARARLILIĞI, HEM YERLİ HEM YABANCI YATIRIMCIYA GÜVEN VERİYOR

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın 2025 yılı için belirlediği Para Politikası Çerçevesi, fiyat istikrarını yeniden tesis etme hedefini merkeze alıyor. Faiz politikası, döviz rezerv yönetimi ve TL mevduat oranlarını artırmaya yönelik adımlar, piyasalarda olumlu karşılanıyor. Bu kararlılık, finansal sistemin ana damarlarını güçlendirirken, hem yerli hem yabancı yatırımcıya uzun vadeli bir güven mesajı veriyor.

Devletin bu süreçteki en önemli başarısı, politika koordinasyonunu sağlamasıdır. Maliye politikası ile para politikasının uyumlu çalışması, Türkiye’yi 2025’te “ekonomik normalleşme” sürecine taşıdı. Artık gündem, sadece istikrar değil; sürdürülebilir büyüme ve dijital dönüşümle kalkınmadır.

REEL SEKTÖRDE DÖNÜŞÜM SÜRECİ BAŞLADI

Türkiye’nin büyüme modelinin kalıcılığı, sadece finansal istikrara değil, insan kaynağına dayalı üretkenlik artışına bağlı. Son dönemde açıklanan “Yerli ve Millî Sanayi Hamlesi 2030” stratejisi, bu alandaki kararlılığı ortaya koyuyor. Devletin yüksek katma değerli üretim ve teknoloji yatırımlarına verdiği destek, reel sektörde bir dönüşüm sürecini başlatmış durumda.

Kadın istihdamını artırıcı politikalar, girişimcilik fonları, dijital beceri eğitimleri ve vergi reformları; sadece ekonomik değil, sosyal kalkınmanın da yapıtaşlarını oluşturuyor.

Bir ülkenin ekonomik istikrarının en önemli göstergelerinden biri, dış finansman ihtiyacını ne ölçüde kontrol altında tutabildiğidir. Türkiye, son iki yılda uygulanan politikalarla cari açığı kademeli olarak azaltırken, rezerv pozisyonunu da güçlendirmeye başladı. Bu durum, hem kredi notu artışlarını destekliyor hem de dış borçlanma maliyetlerinde düşüşe zemin hazırlıyor.

2025 yılı itibarıyla küresel finans piyasalarının gündemi “yeşil dönüşüm” ve “dijitalleşme.” Türkiye de bu alanda güçlü bir stratejik pozisyon alıyor. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın öncülüğünde hazırlanan Yeşil Finansman Strateji Belgesi, sürdürülebilir yatırımların önünü açıyor.

TÜRKİYE KÜRESEL EKONOMİDE ARTIK EDİLGEN BİR İZLEYİCİ DEĞİL, AKTİF BİR OYUN KURUCUDUR

Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Politikaları Kurulu’nun son açıklamasında yer alan “Türkiye Yüzyılı Finans Vizyonu”, bu dönemin ruhunu özetliyor: “Güçlü ekonomi, güçlü devlet demektir.”

Bugün itibarıyla finans piyasalarında TL’nin istikrarlı seyri, Borsa İstanbul’un 10.000 puan seviyesinin üzerinde kalıcılık göstermesi ve CDS primlerinin 270 baz puanın altına gerilemesi, yatırımcı güveninin somut göstergeleri arasında. Bu tablo, yalnızca ekonomi yönetiminin değil, topyekûn bir devlet aklının ürünüdür.

Türkiye artık küresel ekonomide edilgen bir izleyici değil, aktif bir oyun kurucudur. Ekonomi yalnızca rakamlardan ibaret değildir; bir irade meselesidir. Bu irade bugün Ankara’da, İstanbul’da, Anadolu’nun her üretim noktasında canlı biçimde hissedilmektedir.

Türkiye’nin yolu artık açıktır. Bu yol; istikrara, kalkınmaya ve milli finans egemenliğine çıkan yoldur.

Yasin Kalafatoğlu
Ekonomi Editörü – Kale Finans Yatırım / Kamu Stratejileri Analisti

Yorum yok

Yorum Yazın

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

*

*

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

İlgili Haberler

Site Haritası