Son Haberler

“Yalnızlık Çağı”na mı giriyoruz?

– Bu çağda hepimiz cep telefonlarımızın içindeyiz. Her şeyimiz orada: saatimiz, haberimiz, hatıralarımız, arkadaşlarımız… Bugün görünmez bir salgın var: Antisosyal Yüzyıl veya Yalnızlık Çağı… Bu bir hastalık değil; bir alışkanlıklar silsilesi. Bir virüs değil; bir yaşam biçimi. Ve biz farkında olmadan içine doğduk. Unutmayalım ki “yalnızlık” insanı depresyona sokabilir. Erken ölüme yol açabilir, ve Alzheimer hastalığına yakalanma olasılığını artırabilir.

– Antisosyal yüzyıl, önce otomobil ile başladı. 60’lı yıllarda Amerika’da banliyö yaşamı başladı. İnsanlar şehirlerden uzaklaştı. Mahalle bakkalı, komşu sohbeti, sokak kahkahaları, arabanın egzozuna karıştı. Sonra televizyon geldi. Herkes evde, aynı koltukta ama başka başka dünyalara daldı… Final vuruşunu yapan ise akıllı telefon oldu. Bugün kafelelerde insanlar oturuyor, ama göz teması yok. Herkes başka bir evrende… Parmaklarıyla geziyor, gözleriyle kaçıyor, kalpleri ise yalnız.

– Amerikan Zaman Kullanım Anketi diyor ki: Ortalama bir Amerikalı, yüz yüze sosyalleşmeye 20 yıl öncesine göre %20 daha az zaman ayırıyor… Lise öğrencilerinde depresyon 2000 yılından beri %145 arttı. Ve tek başına geçirdiği zaman, rekor düzeyde. Bugün dünya genelinde 5.2 milyar kişi sosyal medyada aktif durumda. Ve ortalama ekran süresi günde 6 saat 40 dakika. Ve her gün böyle… Bu, zaman değil sadece. Bu, kaçırdığımız koca bir hayat.

– Bugün milyonlarca insan, AI platformlarında yapay zekâ karakterlerle sohbet ediyor. Bazıları bu karakterlerle aşk yaşıyor. MIT’den Sherry Turkle uyarıyor: Kusursuz bir algoritma, insan kırılganlığına duyduğumuz ihtiyacı öldürür! Ve şu soruyu sormalıyız: Bir arkadaşla mesajlaşmak ile bir yapay zekâyla yazışmak arasında gerçekten fark var mı? Mesajlar var, emojiler var, tepki var. Ama sıcaklık yok. Sarılma, konuşma, tartışma yok. Yani gerçeklik yok.

– İngiltere’de yalnızlık ile mücadele için  “Minister gör Loneliness” yani Yalnızlık Bakanı oluşturuldu. Avustralya, sosyal izolasyonu halk sağlığı krizi ilan etti. Japonya’da bir milyon “hikikomori” yani evinden çıkmayan, kendini toplumdan izole etmiş birey var. Ama en çok etkilenen, Z kuşağı. Bugüne dek en az gerçek arkadaşa sahip kuşak.Ve bu durum, sadece sosyal değil; psikolojik, biyolojik, hatta siyasi sonuçlar doğuruyor.

– Büyük çözümler, küçük alışkanlıklarla başlar. İşte birkaç öneri: Haftada bir gün, dijital tatil ve ekranlara ara vermek. Amistik Yaşam. Her teknolojiye “evet” denilmeyecek. Sadece değerlerimize hizmet edenlere yol verilecek. Sosyal fitness: Tıpkı kaslarımız gibi, sosyal becerilerimizi de antrenmanla güçlendirebiliriz. . Ve her şeyden önce: Farkındalık. Bu çağın bizi nasıl şekillendirdiğini görmek.

Hiç bu kadar bağlantılı olmamıştık… Ve hiçbir zaman bu kadar da yalnız…

Bu cümleyi belki çok duydunuz. Ama pek çok kişi onu sadece duymadı; yaşadı, gördü ve hissetti… Bu çağda hepimiz cep telefonlarımızın içindeyiz. Her şeyimiz orada: saatimiz, haberimiz, hatıralarımız, arkadaşlarımız… Hatta yalnızlığımız bile. Bugün görünmez bir salgından bahsedeceğim: Antisosyal Yüzyıl veya Yalnızlık Çağı…

Bu bir hastalık değil; bir alışkanlıklar silsilesi. Bir virüs değil; bir yaşam biçimi. Ve biz farkında olmadan içine doğduk. Unutmayalım ki “yalnızlık” insanı depresyona sokabilir. Erken ölüme yol açabilir, ve Alzheimer hastalığına yakalanma olasılığını artırabilir…

SESSİZCE BAŞLAYAN DEVRİMLER

Antisosyal yüzyıl, birden başlamadı. Üç temel teknolojik dönüşüm bizi buraya getirdi.

İlk olarak: Otomobil.

60’lı yıllarda Amerika’da banliyö yaşamı başladı. İnsanlar şehirlerden uzaklaştı. Mahalle bakkalı, komşu sohbeti, sokak kahkahaları… Hepsi arabanın egzozuna karıştı.

Sonraki gelen: Televizyon.

Herkes evde, aynı koltukta ama başka başka dünyalarda…

O 300 saatlik yıllık boş zamanı, kitaplarla, dostlarla, yürüyüşlerle geçirebilirdik. Ama ekran karşısında dondurduk.

Ve final vuruşunu yapan: Akıllı telefon.

Bugün bir kafeye gidin. İnsanlar oturuyor. Evet. Ama göz teması yok. Herkes başka bir evrende… Parmaklarıyla geziyor, gözleriyle kaçıyor, kalpleri ise yalnız.

SAYILAR YALNIZLIĞA AYNA TUTUYOR

Amerikan Zaman Kullanım Anketi diyor ki: Ortalama bir Amerikalı, yüz yüze sosyalleşmeye 20 yıl öncesine göre %20 daha az zaman ayırıyor…

Lise öğrencilerinde depresyon 2000 yılından beri %145 arttı…

Ve tek başına geçirdiği zaman? Rekor düzeyde.

Bugün dünya genelinde 5.2 milyar kişi sosyal medyada aktif durumda.

Ve ortalama ekran süresi günde 6 saat 40 dakika. Ve her gün böyle…

Bu, zaman değil sadece. Bu, kaçırdığımız koca bir hayat.

BEYNİMİZ HAPSEDİLDİ

Peki ne oluyor beynimizde?

Her “like”, her “yeni içerik”, her “bildirim” küçük bir dopamin patlaması yaratıyor. Bu iyi hissettiriyor. Ama geçici. Ve sonra? Tonik düşüş. Sosyal aktivitelere karşı isteksizlik… Yorgunluk… Keyifsizlik..

Bu bir kimyasal yalnızlık. Ama kimya yalnız kalmaz; duyguyu da çeker, davranışı da. İşte bu yüzden bazen dışarı çıkmak zor gelir. Bazen bir arkadaşla buluşma fikri bile yorucudur. Çünkü dopamin rezervimiz tükenmiştir. Çünkü ekran, bizi izole etmiş ve evcilleştirmiştir.

DİJİTAL SEVDA VE GERÇEK KAYBI

Bugün milyonlarca insan, AI platformlarında yapay zekâ karakterlerle sohbet ediyor. Bazıları bu karakterlerle aşk yaşıyor. Eskiden kurgu bilim filmlerinde gördüğümüz robot ve yapay zeka ilişkileri birer belgesel niteliğine büründü.

MIT’den Sherry Turkle uyarıyor: Kusursuz bir algoritma, insan kırılganlığına duyduğumuz ihtiyacı öldürür! Ve şu soruyu sormalıyız: Bir arkadaşla mesajlaşmak ile bir yapay zekâyla yazışmak arasında gerçekten fark var mı?

Mesajlar var, emojiler var, tepki var. Ama sıcaklık yok. Sarılma, konuşma, tartışma yok. Yani gerçeklik yok.

BU SADECE BİREYSEL DEĞİL, TOPLUMSAL

İngiltere’de yalnızlık ile mücadele için  “Minister gör Loneliness” yani Yalnızlık Bakanı oluşturuldu. Avustralya, sosyal izolasyonu halk sağlığı krizi ilan etti. Japonya’da bir milyon “hikikomori” yani evinden çıkmayan, kendini toplumdan izole etmiş birey var.

Ama en çok etkilenen kim?

Z kuşağı. Bugüne dek en az gerçek arkadaşa sahip kuşak.Ve bu durum, sadece sosyal değil; psikolojik, biyolojik, hatta siyasi sonuçlar doğuruyor.

ÇÖZÜM VAR, AMA…

Büyük çözümler, küçük alışkanlıklarla başlar. İşte birkaç öneri:

. Haftada bir gün: Dijital tatil ve ekranlara ara.

. Yeni bir kavram: Amistik Yaşam. Her teknolojiye “evet” denilmeyecek. Sadece değerlerimize hizmet edenlere yol verilecek.

. Sosyal fitness: Tıpkı kaslarımız gibi, sosyal becerilerimizi de antrenmanla güçlendirebiliriz.

. Ve her şeyden önce: Farkındalık. Bu çağın bizi nasıl şekillendirdiğini görmek.

 YALNIZLIK KADER DEĞİLDİR

Open AI’ın CEO’su Sam Altman’ın son yazısı “Nazik Tekillik” üzerine. Malum, “Tekillik” insan iradesinin devre dışı kaldığı bir yapay zeka çağını anlatıyor. Buradaki mesaj şu: İnsanlar proaktif olursa bu tekilliği de terbiye edebilir.

Bu yazıyı okuyan her birimiz, antisosyal yüzyıldan sosyal bir dirilişe adım atabiliriz… Çünkü biz insanlar, bağlantı için evrildik. Kalplerimiz, sadece atmak için değil, birbirini bulmak için de var.

Ve unutmayın: Yalnızlık, kader değil. Birlikteliğe bir çağrıdır…

Not: Görseller, yapay zeka asistanı Gemini tarafından oluşturulmuştur.

Zuhal Mansfield

TMG Dış Tic. ve Madencilik Sanayi Yönetim Kurulu Başkanı

mansfield@turcomoney.com

 

 

Yorum yok

Yorum Yazın

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

*

*

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

İlgili Haberler

Site Haritası