Son Haberler

Ya değişirsiniz ya da yok olursunuz…

Değişime karşı, bırakın direnmeyi, tam aksine değişim yönünde küreğe sonuna kadar asılmak gerekiyor. Bir işletmede değişim; teknolojik gelişmelerin zorlaması, müşteri ihtiyaç ve beklentileri, çevresel faktörler ve liderlerin vizyonu sayesinde olur. Ne yolla olursa olsun değişim zordur. Ve değişim enerjisini ortaya çıkaracak bir sistem kurmak gerekir.

Teknoloji ve küreselleşme ile birlikte, her an her şeyin, sürekli bir biçimde değiştiği günümüz dünyasında değişimin ve yeniliğin peşinde olmamak, değişime direnmek, çoğu kez yok olmayı beraberinde getiriyor. Değişime direndiği için yok olan şirketlerin sayısının haddi hesabı yok.

Alışkanlıklarımızı değiştirmek hiç kolay değil. Zira alışkanlıklarımız bir süre sonra vazgeçilmez huyumuz haline geliyor. Sonra da “Can çıkar, huy çıkmaz” ya da “Eski köye yeni adet getirmeyelim” düşüncesi egemen oluyor. İşte asıl tehlike de burada başlıyor.

İnsanoğlu değişime biraz da doğası gereği karşı çıkıyor. Çünkü getirisi az da olsa mevcutla yetinmeye çalışmak hayatın olağan akışına daha uygun. Elini sıcak sudan soğuk suya sokmak, risk almak, çok düşünmek, çok okumak, çok çalışmak biraz daha olağan dışılık içeriyor.

Louise Hay; “Değişime en direndiğimiz şeyler, değiştirmeye en çok ihtiyacınız olan şeylerdir.” diyerek, ilginç ama bir o kadar da doğru bir yaklaşım sergiliyor. Neyi çok doğru yaptığınıza inanıyor ve onu şiddetle savunuyorsanız, orada değişim ihtiyacı olduğuna emin olabilirsiniz. Ruslar;” Her şeyin fazla iyi olması iyi değildir.” diyerek, toplumu gerçekte daha mükemmele yöneltiyorlar.

JAPONLARIN KAİZEN METODU: SÜREKLİ GELİŞİM/DEĞİŞİM FELSEFESİ

Aslında Japonların Kaizen Metodu da özü itibariyle, sürekli daha iyinin (kalite) peşinde koşmanın/değişimin sonsuz bir şekilde devam etmesi gerektiğini anlatıyor. Dayandığı temel yaklaşım ise; planla, uygula, kontrol et ve önlem al (Puko Döngüsü). Sonra da elde ettiğin sonuçları sürekli bir biçimde iyileştir düşüncesidir. Buna sürekli gelişim/değişim felsefesi de diyebiliriz.

Bu açıklamalar ışığında, değişimi istiyorsak, mevcutta yaptığımız iş sürecini doğru kabul etmiyor olmalıyız. Mutlaka gelişmeye/geliştirmeye ihtiyacı olduğunu düşünmeliyiz. Çünkü doğru, kime göre doğru, neye göre doğru, belirsiz. Daha iyisi yapılamaz mı ya da yapılması mümkün de biz mi yapmıyoruz? Yapmadığımız değişimin işletmeye, hatta ülke ekonomisine maliyetinin farkında mıyız? Bütün bunları kendimize içtenlikle sorabiliyor muyuz? Aslında dev işletmelerde, başta patronlar ve yöneticiler olmak üzere, tüm çalışanlar bu soruyu kendine sadece bir kez değil, sürekli sormalıdır.

DEĞİŞİME DİRENMEK, ÇOĞU KEZ YOK OLMAYI BERABERİNDE GETİRİYOR

Teknoloji ve küreselleşme ile birlikte, her an her şeyin, sürekli bir biçimde değiştiği günümüz dünyasında değişimin ve yeniliğin peşinde olmamak, değişime direnmek, çoğu kez yok olmayı beraberinde getiriyor. Değişime direndiği için yok olan şirketlerin sayısının haddi hesabı yok. Dünyada 1900’lü yılların ortasındaki şirketlerin %86’sı bugün yok.(1) Ülkemizde de bu durumu gözlemek mümkün. Bırakın 1900’lü yılları, 1990’lı yıllarda olan pek çok büyük holding ve şirketlerin bile bugün olmayanlarının ya da sıralamada en altlara düşenlerin sayısı çok fazla. Örneğin; o yıllardaki banka ve sigorta şirketlerinin isimlerine bakın, neredeyse yüzde 90’ı farklılaşmış, kaybolup gitmişler, isimleri bile unutulmuş. Nedeni ise istisnalar hariç, kuşkusuz genellikle değişime ayak uyduramayan patronlar ve yöneticiler.

DEĞİŞİME AÇIĞIM DEMEKLE DEĞİŞİM YAKALANMIYOR

Değişime açığım demekle değişim yakalanmıyor ne yazık ki. Değişime açık olmak; yeni dünya düzeninin, teknolojik yeniliklerin, rakip şirket uygulamalarının, etkili süreç yönetiminin, müşteri beklentilerinin ve hatta beklenti ötesi ihtiyaçlarının kavranabilmesinin, sonrasında ise bütün bunların her birinin gerektirdiği çalışmaların tüm çalışanlara benimsetilerek uygulanabilir hale getirilmesi gerekiyor. Yani değişim, zihinsel bir devrim aslında. Değişime giden süreçlerin her biri, uzun süreler boyunca; eğitim, odaklanma, maliyet ve her şeyden önemlisi, özgür düşünceye ve değişime açık olmayı gerektirir.

Değişime direnme fırsatları yok eder, değişim ise yeni fırsatlar yaratır. Bu fırsatları yönetmek liderlerin önemli görevleri arasındadır ve üstün beceri gerektirir. Değişim süreçlerini yönetemeyen liderler kendileri yok olduğu gibi, şirketlerini de zor duruma düşürürler.

DEĞİŞİM YÖNÜNDE KÜREĞE SONUNA KADAR ASILMAK GEREKİYOR

Bilimin en kısa ve en güzel tanımı, “Son bilinendir” şeklindedir. Bu nedenle değişime karşı, bırakın direnmeyi, tam aksine değişim yönünde küreğe sonuna kadar asılmak gerekiyor. Aksi halde, elli yıl önce kullanılan ama artık zararları bilim tarafından kanıtlanmış olan ilaçları kullanmaya devam eder, yok olursunuz.

Bir işletmede değişim; teknolojik gelişmelerin zorlaması, müşteri ihtiyaç ve beklentileri, çevresel faktörler (küreselleşme, rakipler vs.) ve-veya liderlerin vizyonu sayesinde olur. Ne yolla olursa olsun değişim zordur. Ve değişim enerjisini ortaya çıkaracak bir sistem kurmak gerekir.

İşletmelerde asıl olan, çalışanların birey bazında değişim odaklı olmasıdır. Yani her çalışan, “ Yaptığı işi en iyi kendi bilir” düşüncesiyle, yaptığı işi sürekli sorgulamalıdır. Esasen toplum olarak böylesi bireyler yetiştirecek bir eğitim sistemine sahip olunması gerekiyor ki bu da ülkenin eğitim politikasına, hukuk sistemine ve hatta özgürlükçü bakış açısına/ortamına kadar giden bir süreçler zincirini sorgulamayı gerektirir.

DÜNYANIN SAHİBİ HOŞNUTSUZ OLANLARDIR; YANİ DEĞİŞİMİ GERÇEK ANLAMDA ARZU EDENLERDİR

Ne yazık ki kendisini değişimin öncüsü sanan, aydınlık kafaya sahip ve yeniliklere açık olduğunu düşünen ama gerçekte değişime karşı direnen insanların/yöneticilerin bol olduğu toplumuzda, duymak istemediklerini duymaya hazır nadir yöneticiler/patronlar bulunuyor.

Geçmişte elli yıllık dönemlerde gerçekleşen değişikliklerin, bir haftada, belki de bir günde yaşandığı günümüzde, gerilerde kalmamak için değişime ayak uydurmayı bırakın (yeterli değil çünkü), değişime liderlik etmenin peşinde olmalıyız. Zira, Oscar Wilde’ın belirttiği gibi, dünyanın sahibi hoşnutsuz olanlardır. Yani değişimi gerçek anlamda arzu edenlerdir.

Değişimin lideriymiş gibi görünüp aksini mi yapıyorsunuz, son bir yıldır tanıklık ettiğimiz gibi. Öyleyse, bir gramlık bir virüs (bazen diğer riskler) kapınıza dayanır, sizi tüm dirençlerinizle birlikte yaralar, hatta yok eder. Size kim, yaptığınız doğru dedi. Kim; riskleri yönetmeyin, olağan üstü durumlara hazırlıklı olmayın, maliyet-verimlilik hesabı yapmayın, müşterinin ayağına kadar gitmeyin, verimsiz çalışın, bilgiye-eğitime önem vermeyin, özgür düşünceye/ortak akla yatırım yapmayın, önerileri kulak ardı edin dedi, kim…! Yaptığınız kesinlikle yanlış, acilen değiştirin…

En iyisi, 20 sene sonraki virüsün gelip ne diyeceklerine şimdiden hazırlıklı olun…! Kıyısında durup seyrettiğiniz nehrin suyu hiçbir zaman aynı kalmaz. Son söz; değişim, güçtür.

  • İş Yaşamında Başarısızlık İçin 10 Emir

Şaban Çağıran

Bankacı 

cagiran@turcomoney.com  

 

 

Yorum yok

Yorum Yazın

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

*

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

İlgili Haberler

Site Haritası