Son Haberler

Yüksek faiz ve tartışmalar…

-Türkiye’de faizin kötü olduğuna dair bir yaygın görüş var. Öncelikle yüksek faiz denildiğinde reel faizin yüksek oluşunu anlamak gerekir. TÜİK tarafından açıklanan TÜFE yüzde 60’larda iken bankaların mevduat hesapları için uyguladığı yüzde 40-50 faizlere yüksek diyenler var. Hatta açıklama yapan iki önemli bankanın genel müdürünü de eklemek gerekiyor. Ancak, sadece nominal faize bakıp yüksek demek aslında konuyu hiç anlamadığınızın veya anlamazdan geldiğinizin bir işaretidir.

Bir ülkedeki faiz düzeyi hangi yatırımların yapılacağını veya hangi yatırımların yapılmayacağını gösterir. Düşük faiz ortamında, daha fazla yatırım yapılır. Tasarruf açığı ve sağlam paranın olmaması gibi yapısal ekonomik sorunları çözmeden, aşırı değerli TL stratejisi veya düşük faiz politikası ancak kısa vadeli iyileşmeler yaratır. Fiyat istikrarını sağlamak ve ülkemizdeki finansallaşmanın ilerlemesi için çaba göstermek gerekiyor.

Türkiye’de faizin kötü olduğuna dair bir yaygın görüş var. Bu kapsamdaki bir diğer kanaat ise, yüksek faizin özellikle uzun vadede ekonomi için kötü sonuçları olduğuna yönelik. Bu görüşler tabii ki tamamen hatalı değiller, ciddi bir biçimde gerekçelendirilebilecek önermeler. Ancak, bu konu üzerinde daha kapsamlı bir tartışmaya ihtiyacımız olduğu da iddia edilebilir. Bir bilgiyi veya önermeyi tartışmaktan kaçınmak ve onu bir dogma haline getirmek bizi sadece gerçeklikten uzaklaştıracaktır. Bu nedenle farklı perspektiflerden faiz olgusunu tartışmaya çalışmak yerinde olacaktır:

SADECE NOMİNAL FAİZE YÜKSEK DEMEK KONUYU ANLAMAMAK DEMEKTİR

1-Öncelikle yüksek faiz denildiğinde reel faizin yüksek oluşunu anlamak gerekir. Finansal okuryazarlığın son derece düşük olduğu ülkemizde, TÜİK tarafından açıklanan TÜFE yüzde 60’larda iken bankaların mevduat hesapları için uyguladığı yüzde 40-50 faizlere yüksek diyenler var. Hatta bunlar arasına yakın zamanda açıklamalar yapan iki önemli bankanın genel müdürünü de eklemek gerekiyor. Ancak, sadece nominal faize bakıp yüksek demek aslında konuyu hiç anlamadığınızın veya anlamazdan geldiğinizin bir işaretidir.

JAPONYA, GÜNEY KORE VE ÇİN’İN BÜYÜMESİ SADECE YABANCI İHRACAT SAYESİNDE GERÇEKLEŞMEDİ

2-İktisat literatüründe, bir tanım olarak faizin tüketimden vazgeçmenin karşılığı olduğu kabul edilir. Başka bir deyişle, faiz bir ülkede, özellikle hane halkı tarafından, ne düzeyde tasarruf yapılacağının bileşenidir. Türkiye gibi tasarruf eğiliminin düşük olduğu bir ülkede, (nominal ve/veya reel) düşük faiz politikasının tasarruf etmeyi caydırmakta olduğu ortadadır. Bu noktada, daha fazla tasarruf eden ve bu tasarruflarını uzun vadeli verimli yatırımlara yöneltmeyi başaran Uzakdoğu ülkelerinde karşımıza çıkan ekonomik gelişmeyi hatırlatalım. Japonya, Güney Kore veya Çin’in büyümesi sadece yabancı yatırımlar veya ihracat sayesinde gerçekleşmedi. Bu ülkeler on yıllarca süren bir gelenek olarak yüksek tasarruf oranlarına sahip ülkeler oldular. Ülkemizde ise, özellikle finansal tasarrufların yetersizliği söz konusudur. Hem kültürel nedenlerle hem de ulusal paramızın sağlam para olmaması nedeniyle tasarruflar gayrimenkul, altın, döviz ve yurtdışı seçeneklere yöneliyor. Bu eğilimi tersine çevirecek bir faktör olarak uluslararası benzerlerinden daha yüksek bir reel faiz politikasının finansal tasarrufları teşvik etmesi söz konusu olabilecektir.

DÜŞÜK FAİZ ORTAMINDA DAHA FAZLA YATIRIM YAPILIR

3-Faiz ile ilgili bir diğer perspektif, yatırımlarla ilgilidir. Bu yaklaşım, özellikle ülkemizde çok popüler. Yüksek faiz oranlarının yatırımları caydıracağını neredeyse herkes sürekli bir biçimde tekrarlıyor. Ancak, aynı perspektif bağlamında denilebilir ki, bir ülkedeki faiz düzeyi hangi yatırımların yapılacağını veya hangi yatırımların yapılmayacağını gösterir. Burada da özellikle girişimciler faiz oranı ile yatırımın potansiyel getirisini karşılaştıracaklardır. O halde, düşük faiz ortamında, gerçekten de daha fazla yatırım yapılacaktır. Çünkü düşük potansiyel getiriye sahip yatırımların da gerçekleştirilmesi makul olacaktır. Fakat, buradaki nüansın altını çizelim: Düşük potansiyel getiriye (veya düşük verimliliğe) sahip yatırımlar. Bir taraftan hızlı büyümek, kalkınmak, toplum için daha yüksek bir refah seviyesi hedefleyeceksiniz, diğer taraftan da düşük verimliliğe sahip yatırımlara kaynak ayırmaya çalışacaksınız. Bu ikisi arasındaki çelişki açıkça ortadadır, ancak hiç kimse bu detaya odaklanmaya yanaşmıyor.

4-Düşük faiz seviyesi ile yatırımları artırmaya çalıştınız. Buradaki iyi niyeti sorgulamak yersiz olur. Ancak, artan yatırım harcamaları ile zaten düşük tasarruflar arasındaki fark, diğer deyişle tasarruf açığı ne olacak? Tasarruf açığınızı karşılamak için yurtdışı kaynaklara yönelmeniz, bu nedenle dış borçlanmaya gitmeniz ve orta-uzun vadede zaten sahip olduğunuz döviz yetersizliği sorununuza bir boyut daha eklemeniz gerekecek. Yüksek verimliliğe sahip yatırımlar için borçlanmaya gitmek belki döviz sorununuzu orta-uzun vadede ortadan kaldırabilirdi, fakat düşük faiz politikasıyla onu da imkân dışına çıkartmıştınız.

DÜŞÜK FAİZ POLİTİKASI, ANCAK KISA VADELİ İYİLEŞMELER YARATIR

5-Son olarak, faiz karşıtlığının yanı sıra, somut gerçeklikte ilk bakışta görünmeyen ilave getirilerle -özellikle dış- borçlanma yapıldığını da vurgulamak yerinde olur. Yurtdışı tahvil ihraçlarında başa başın altında ihraç yönteminin sıkça kullanılması bu bağlamda bir örnek olarak değerlendirilebilir. Daha vahimi ise, ulusal paranın yapay ve geçici bir biçimde aşırı değerli hale getirilmesi aracılığıyla sıcak paraya ilave getiri sunulmasıdır. Yakın zamanda, uluslararası yatırım bankalarının raporlarında, nasıl da büyük bir iştahla, TL değerlenir yorumlarının yapıldığına dikkat çekelim. Görünüşte TL cinsinden enstrümanlar üzerinden negatif reel faize yatırım yapan, ama değerlenecek TL sayesinde benzersiz getiriler elde etmeyi planlayan yatırım bankaları anlaşılmadıklarını düşünüyor olabilirler. Kazanç peşinde olmaları tabii ki normal, ama yüksek enflasyon devam ederken değerlenecek TL hakkındaki yorumlarıyla herkesi ikna edemediklerini de bilmeleri gerekir. Finansal okuryazarlığı olmayanlar, bu gelişmeleri büyük bir başarı olarak görebilirler. Ancak, bu kısır döngünün ülkemizin ekonomik performansında orta-uzun vadede önemli olumsuzluklar yarattığını vurgulamak gerekmektedir.

Yukarıdaki tartışmalar bağlamında tekrar etmek gerekir ki, tasarruf açığı ve sağlam paranın olmaması gibi yapısal ekonomik sorunları çözmeden, aşırı değerli TL stratejisi veya düşük faiz politikası ancak kısa vadeli iyileşmeler yaratacaktır. O halde, bir taraftan fiyat istikrarını sağlamak, diğer taraftan da ülkemizdeki finansallaşmanın ilerlemesi için çaba göstermek gerekiyor.

Doç. Dr. Ertuğrul KIZILKAYA

İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi

kizilkaya@turcomoney.com

Yorum yok

Yorum Yazın

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

*

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

İlgili Haberler

Site Haritası