-Önümüzdeki 5 yıllık dönemde ortaya çıkacağı beklenen küresel gelir kayıplardan en çok darbe alacak olan ülkelerin başında, ithalat bağımlılığı ve cari açığı yüksek olan Türkiye gibi ülkeler olacaktır. En az 5 yıl devam edeceği öngörülen bu küresel durgunluğun, gelişmiş ya da gelişmemiş ayırımı yapmadan az ya da çok hemen her ülkeyi ilgilendirmek kaydıyla küresel ölçekte toplam olarak 4-5 trilyon dolar civarında bir gelir kaybı oluşacağı öngörülüyor.
-Mevcut haliyle Türkiye gibi 7 ülkenin yıllık GDP’sine denk geldiği göz önüne alınırsa, beklenen durgunluğun küresel ölçekte doğuracağı kayıpların faturasının oldukça ağır olacağını şimdiden söyleyebiliriz. Ortaya çıkacak tahribatın boyutu 2008 yılındaki finansal krizi kat be kat aşacaktır. Beklenen bu küresel kayıplardan en çok darbe alacak olan ülkelerin başında ithalat bağımlılığı ve cari açığı yüksek olan Türkiye gibi ülkeler etkilenecektir.
– Dünya ekonomileri açısından gelecek 5 yıl içerinde, ekonomilerin kuralları ve alışılmış ekonomik rejimler kökten değişecek, neoliberal yaklaşımlar sonlanacaktır. Yeni ekonomik rejimlerin çerçevesi tam olarak oluşuncaya kadar şu anda başlayan geçiş sürecinde yaşanacak deneme-yanılma metotlarının ülke ekonomilerini epeyce yoracağı kesindir. Ancak geçiş sürecinden sonra ortaya çıkacak olan denge döneminde, toplumlar düşük büyüme tuzağından çıkacağı, çevre dostu teknolojilerin ve kuralların oluşacağı, gelir adaletinin nispeten sağlanacağı gayet mümkün olacaktır.
-Neoliberalizm dönemlerinde etkinliği azalan kamunun ağırlığı ve üretimdeki payı, bundan sonraki dönemlerde tekrar artmaya başlayacaktır. Aynı şekilde kamunun genel faiz oranlarının haricinde sıfır veya sıfıra yakın kredi teşvikleriyle, kamu alım destekleriyle, vergisel avantajlarla yerel üreticiler desteklenerek ithal ikameci politikalar ön plana geçecektir. Bu politikaların sonucunda karşılaştırmalı üstünlüklere dayalı üretim yapısı tüm dünyada zarar görecek, kaynak israfı bir miktar aratacaktır.
-Satın alma güçlerini kaybedenlerin desteklenmesi kamusal öncelik haline getirilmelidir: Satın alma gücünü kaybedenler lehine transfer harcamalarının artırılması, fiyat oynaklıklarıyla kamusal mücadele edilmesi, enflasyon kazançlarının vergilendirilmesi, fiyat hareketlerinin yaratacağı avantajlardan yararlanmak üzere yürütülecek stokçuluk faaliyetleriyle ve finansal fırsatçılıklarla mücadele edilmesi kamusal öncelikler haline getirilmelidir.
-Türkiye ekonomisine özgü enflasyon, talep kaynaklı değil, üretim, bölüşüm ve istihdam sahalarında tarihsel olarak oluşmuş olan yapısal bozuklukların bileşkesidir. Dolayısıyla talep daraltılmasına dayalı önlemler enflasyonu düşürmeye değil yoksulluğun artışına yol açacaktır.
–Dolarizasyon bağımlılığı yapısal sorun haline gelen ve sermaye hareketlerine açık olan ekonomilerin başında gelen Türkiye ekonomisinin, küresel faiz oranlarından bağımsız bir para politikası uygulamaya çalışmasının imkânı yoktur.
Ücretlerdeki düşüş, mali sıkılaşma, ülkeler arasındaki iş birliği ve koordinasyon seviyesinin düşmesi küresel ekonomilerin kırılganlığını hızlıca artırmaya başladı, dünya ekonomileri açısından kırılganlığı, belirsizliği ve resesyonu ana tema haline getirdi. Özellikle pandemi öncesinde, ülkelerin ortak standartları çerçevesinde oluşturulan kurallara dayalı olarak yürütülen uluslararası iş birliği son zamanlarda giderek zayıflıyor ve yön değiştirebiliyor. Finansman maliyetlerinin en önemli kalemi olan faiz oranlarının düşüklüğü ile fiyat istikrarının dengelendiği düşük serviye öngörülebilirliği kolaylaştırıyor ve belirsizliği azaltıyordu. Aynı zamanda ülkelerin ortak standartları çerçevesinde oluşturulan kurallara dayalı olarak yürütülen uluslararası iş birliği standardize olması da belirsizliğin azalmasında önemli rol üstleniyordu. Ancak, özellikle pandemi öncesinde, ülkelerin ortak standartları çerçevesinde oluşturulan ve kurallara dayalı olarak yürütülen uluslararası iş birliği son zamanlarda giderek zayıflıyor ve yön değiştirebiliyor. Aynı şekilde faiz oranları artırılıyor, enflasyon giderek yükseliyor. Sonuçta dünya ekonomileri açısından kırılganlık, belirsizlik ve durgunluk ana tema haline geldi. Jeopolitik stres ve çatışmaların son zamanlarda artmasının en önemli nedenlerinden birisi de küresel olarak artan bu ekonomik oynaklıktır.
ÖNÜMÜZDEKİ 5 YIL KÜRESEL DURGUNLUK YAŞANACAK, 4-5 TRİLYON DOLARLIK GELİR KAYBI OLUŞACAK
Önümüzdeki 5 yıllık dönemde ortaya çıkacağı beklenen küresel gelir kayıplardan en çok darbe alacak olan ülkelerin başında, ithalat bağımlılığı ve cari açığı yüksek olan Türkiye gibi ülkeler olacaktır. En az 5 yıl devam edeceği öngörülen bu küresel durgunluğun, gelişmiş ya da gelişmemiş ayırımı yapmadan az ya da çok hemen her ülkeyi ilgilendirmek kaydıyla küresel ölçekte toplam olarak 4-5 trilyon dolar civarında bir gelir kaybı oluşacağı öngörülüyor. Beklenen bu kayıp tutarı, mevcut haliyle Türkiye gibi 7 ülkenin yıllık GDP’sine denk geldiği göz önüne alınırsa, beklenen durgunluğun küresel ölçekte doğuracağı kayıpların faturasının oldukça ağır olacağını şimdiden söyleyebiliriz. Ortaya çıkacak tahribatın boyutu 2008 yılındaki finansal krizi kat be kat aşacaktır. Beklenen bu küresel kayıplardan en çok darbe alacak olan ülkelerin başında ithalat bağımlılığı ve cari açığı yüksek olan Türkiye gibi ülkeler etkilenecektir. Genel olarak da daha çok GOÜ’ler olumsuz etkilenecektir.
ALIŞILMIŞ EKONOMİK REJİMLER KÖKTEN DEĞİŞECEK, NEOLİBERAL YAKLAŞIMLAR SONLANACAK
Dünya ekonomileri açısından gelecek 5 yıl içerinde, ekonomilerin kuralları ve alışılmış ekonomik rejimler kökten değişecek, neoliberal yaklaşımlar sonlanacaktır. Yeni ekonomik rejimlerin çerçevesi tam olarak oluşuncaya kadar şu anda başlayan geçiş sürecinde yaşanacak deneme-yanılma metotlarının ülke ekonomilerini epeyce yoracağı kesindir. Örneğin, bu geçiş sürecinde Merkez Bankalarının mevcut kurumsal statülerinin önemli yaralar alacağı, yükselecek olan kamu harcamaları nedeniyle birçok ülkenin dibe vuracağı, toplumsal gelir dağılımında adaletsizliklerin had safhaya ulaşacağı, serbest piyasa kurallarının hiçe sayılacağı, finansal ve sermaye piyasalarında seri iflaslar ya da geri çekilmelerle sermayenin büyük oranda el değiştireceği beklenmektedir. Ancak geçiş sürecinden sonra ortaya çıkacak olan denge döneminde, toplumlar düşük büyüme tuzağından çıkacağı, çevre dostu teknolojilerin ve kuralların oluşacağı, gelir adaletinin nispeten sağlanacağı gayet mümkün olacaktır.
İTHAL İKAMECİ POLİTİKALAR ÖN PLANA GEÇECEK
Neoliberalizm dönemlerinde etkinliği azalan kamunun ağırlığı ve üretimdeki payı, bundan sonraki dönemlerde tekrar artmaya başlayacaktır. Aynı şekilde kamunun genel faiz oranlarının haricinde sıfır veya sıfıra yakın kredi teşvikleriyle, kamu alım destekleriyle, vergisel avantajlarla yerel üreticiler desteklenerek ithal ikameci politikalar ön plana geçecektir. Bu politikaların sonucunda karşılaştırmalı üstünlüklere dayalı üretim yapısı tüm dünyada zarar görecek, kaynak israfı bir miktar aratacaktır.
Tahmin edilen 5 yıllık geçiş döneminde ülkelerin dış şoklara ve dış borçların ödenmesine dair dayanıklılık yapıları daha da zayıflayacaktır. Bu kapsamda birçok ülkenin ilk 5 yıl içerinde dış borç ödemelerinde temerrüde düşme olasılıkları oldukça yükselmiş durumdadır.
RUSYA’NIN YAPTIRIMLARA VE SAVAŞA DAYANMA GÜCÜ BATI’DAN DAHA YÜKSEK
Rusya, Ukrayna savaşı da küresel durgunluğun bir başka sebebidir. Oyunun sürdürülebilirliği açısından Rusya’nın yaptırımlara ve savaşa dayanma gücü Batı’dan daha yüksektir. Dolayısıyla Ukrayna’nın Rusya’ya karşı savaşmaya devam etmesinde ısrarlı olan Batı, enerji arzındaki şoklar karşısında eninde sonunda birbirine girecek, resesyon bu nedenle de yayılacak, ancak olan Ukrayna’ya olacaktır.
Tahmin edilen bu geçiş döneminde ücret seviyeleri daha da düşecek ve buna bağlı olarak hane halkı borçluluk oranları olağanüstü aratacaktır. Sosyal ve toplumsal stresin şiddete dönüşünü gidermek adına, kamu bütçelerindeki transfer harcamalarının payı oldukça büyük ölçüde artacak ve bu artışı başaramayan ve kamusal önlemler kapsamında daha çok temel gıda ve ihtiyaç ürünlerinin fiyatlarındaki dalgalanmaları gideremeyen ülkelerde iç karışıklık ve kaos önemli boyutlara ulaşacaktır.
İŞSİZLİK VE DURGUNLUK ARTACAK
Küresel ekonomilerde işsizliğin ve durgunluğun artacağı bir geçiş dönemi yaşanacaktır.
Tedarik kısıtlarının yumuşatılıp ortadan kaldırılması amacıyla, yeni tedarik zincirlerinin oluşumlarında kamunun küresel düzeyde bizzat rol alacağı beklenmektedir.
Genel fiyat seviyelerindeki yukarı yönlü artışların önlenmesi GOÜ açısından daha zor olacaktır. Emtia fiyatlarının kontrolu ülkeler açısından bireysel olarak kontrol edilmesi artık mümkün olmadığına göre yeni ekonomik rejim oturana kadar yüksek enflasyon hali hem gelişmiş ülkelerde hem de GOÜ’de devam edecektir. Ancak gelişmiş ülkelerin faiz artıma yönündeki parasal sıkılaşma GOÜ’lerin paralarının değer kaybetmesine ve yerel enflasyonun emtia fiyatlarındaki küresel artışların haricinde ilave olarak artmasına yol açıyor. Dolayısıyla gelişmiş ülkelerdeki enflasyonun temel nedeni küresel emtia fiyatlarındaki artış iken, gelişmekte olan ülkelerin enflasyonu hem küresel emtia fiyatlarındaki artışa hem de gelişmiş ülkelerin mali sıkılaşma politikalarının yerel paralarda yarattığı değer kayıplarına dayanıyor. Dolayısıyla GOÜ açısından hem enflasyon seviyesiyle hem de fiyat oynaklığıyla mücadele etmek gerekiyor.
STOKÇULUK FAALİYETLERİYLE VE FİNANSAL FIRSATÇILIKLA MÜCADELE EDİLMELİ
Küresel enflasyonun artışını önlemek için artırılmaya devam edilen faiz oranları öyle ya da böyle 2023 yılı ve sonrasında küresel borç ve likidite problemlerine yol açacağı kesindir.
Satın alma güçlerini kaybedenlerin desteklenmesi kamusal öncelik haline getirilmelidir: Satın alma gücünü kaybedenler lehine transfer harcamalarının artırılması, fiyat oynaklıklarıyla kamusal mücadele edilmesi, enflasyon kazançlarının vergilendirilmesi, fiyat hareketlerinin yaratacağı avantajlardan yararlanmak üzere yürütülecek stokçuluk faaliyetleriyle ve finansal fırsatçılıklarla mücadele edilmesi kamusal öncelikler haline getirilmelidir.
FAİZLERİN ARTIRILARAK YÜKSEK ENFLASYONLA MÜCADELE EDİLMELİ
Türkiye’de şu anda yaşanan problemli durumun ana sebebi enflasyon ve ekonomik daralma arasındaki yanlış önceliklendirmedir: Küresel ekonomilerde ticaret hacmi ve talep daralırken ve yine eş zamanlı olarak ekonomik durgunluk hızlanıp genele yayılırken, bu sorunlar ikincil konular arasına alınıp, faizlerin artırılarak yüksek enflasyonla mücadele edilmesi hususunun öncelikli hale getirilmesi ekonomi biliminin gereğidir. Zira enflasyon, toplumsal yaşam açısından ekonomik daralmaya göre çok daha tehlikeli sonuçlara yol açabilen iktisadi bir olaydır. Ayrıca enflasyon problemi hal yoluna konulmadan diğer alanlarda kalıcı pozitif gelişmeler sağlanmaz. Bu önceliklendirmenin tersyüz edilmesi durumunda, yani mücadele önceliği açısından enflasyonun ikincil plana atılması halinde, ekonomik ve toplumsal kriz daha da derinleşiyor. İşte Türkiye’de şu anda yaşanan problemli durumun ana sebebi bu yanlış önceliklendirmedir.
ÜCRET-FİYAT SARMALINDAN ÇIKILMASI İÇİN BİLİNDİK EZBERLERDEN VAZGEÇİLMELİ
Türkiye’de güven ortamının sağlanması, kur baskısının giderilmesi, bütçe üzerindeki yükün azaltılması, gelir adaletsizliğinin önlenmesi, satın alma gücünün korunması, ücret-fiyat sarmalından çıkılması için, bilindik ezberlerden vazgeçilip, öncelikle kurumların güçlendirilmesi ve faizlerin artırılması gerekir. Aksi takdirde kriz giderek derinleşecektir.
Faiz oranlarındaki artış gerekliliğine rağmen, T.C.M.B-Para Kurulu’nun bu günkü faiz kararında düşüş kararının çıkmasına yönelik tahminlerin sebebi bilimsel analizler değil, Merkez Bankası’nın kurumsal bağımsızlık ve inisiyatifine yönelik politik sınırlamalardır.
SPEKÜLATİF KAYIP VE KAZANÇLAR ARTIYOR, SERMAYE PİYASALARININ GELİŞMESİ ÖNLENİYOR
Net hata/noksan kalemi altında sermaye giriş ve çıkışlarındaki kayıt dışılığın yüksek seyretmesi, ani ve spekülatif kayıp ve kazançları artırıyor, küçük yatırımcıları dışarı atarak sermaye piyasalarının genişlemesini önlüyor. Cari açığın yarısından da fazla bir tutara ulaşan bir kalem esasında ölçüm hatası olarak değerlendirilmeyip, sebebinin bulunup açıklanması ve ödemeler dengesi tablosundaki net hata noksan kalemi yerine, ilgili kalemine aktarılması gerekir. Net hata ve noksan kaleminin yüksekliği, ödemeler dengesinin finansman kalemleri üzerinde şu ana kadar yapılan tüm analizlerin doğruluk payının zayıf kalmasına sebep oluyor.
Enerji fiyatlarındaki küresel gelişmeler Türkiye ekonomisinin döviz talebi üzerinde ölçek oynaklığına ve tahmin güçlüğüne sebep oluyor. Hane halklarının satın alma güçlerini koruma güdüsüyle yürüyen döviz alım talebi KKM yoluyla önemli ölçüde sınırlanmış olmakla beraber, ithalata dayalı döviz talebi tüm canlılığıyla ve artarak devam edecek, enerji talebinin yaratacağı döviz talebinin ölçeği ise enerji fiyatlarındaki küresel gelişmelere göre şekillenecektir.
EMİR-KUMANDA ZİNCİRİ İLE EKONOMİNİN DENGELERİ BOZULDU
Türkiye ekonomisinde, enflasyonun kontrolü döviz fiyatlarının kontrolüne indirgendi, enflasyon hedeflemesi ortadan kaldırıldı. Döviz kurlarının kontrolü için gerekli olan faiz politikası ideolojik nedenlerle tamamen devre dışı bırakıldığı için emir kumanda zinciri içerinde piyasa dışı önlemler ve kısmi sermaye kontrolleri devreye alındı ve genel ekonominin dengeleri hepten bozuldu. Zira uluslararası sermaye hareketleri serbestisi içerisinde faizi ve döviz kurunu aynı anda kontrol etmek mümkün değildir.
Makro ekonomik koşulların dışında belirlenen Merkez Bankası politika faiz oranı ile piyasa faiz oranları arasındaki ilişkinin dışsal zorlamalarla birbirine yakınsatılmaya çalışılması, parasal aktarım mekanizmalarının düzelmesine ve kredi-mevduat çarpanlarının sağlıklı hale gelmesine beklenen katkıyı sağlamayacağının bilinmesi gerekir.
TALEP DARALTILMASINA DAYALI ÖNLEMLER, YOKSULLUĞUN ARTIŞINA YOLAÇAR
Türkiye ekonomisine özgü enflasyon, talep kaynaklı değil, üretim, bölüşüm ve istihdam sahalarında tarihsel olarak oluşmuş olan yapısal bozuklukların bileşkesidir. Dolayısıyla talep daraltılmasına dayalı önlemler enflasyonu düşürmeye değil yoksulluğun artışına yol açacaktır.
Dolarizasyon bağımlılığı yapısal sorun haline gelen ve sermaye hareketlerine açık olan ekonomilerin başında gelen Türkiye ekonomisinin, küresel faiz oranlarından bağımsız bir para politikası uygulamaya çalışmasının imkânı yoktur.
KAMUSAL ÖNCÜLÜK OLMADAN İTHAL İKAMECİ GİRİŞİMLERİN BAŞLAMASI MÜMKÜN DEĞİL
İthal ikameci girişimlerin başlamasını mümkün kılacak bir kamusal öncülüğün bugüne kadar yaratılamamış olunması, cari açık probleminin uzun vadede de aynen devam edeceğini işaret ediyor. İthalatın dışa bağımlılık oranını azaltacak şekilde, kamu veya özel sektör tarafından ikame yatırım girişimleri henüz başlamadığı veya en azından planlanmadığı için, yüksek cari açığın uzun vadede daha da artarak devam edeceği öngörülüyor. Kamusal öncülük olmadan, ithal ikameci girişimlerin başlaması mümkün değildir.
Orhan ÖKMEN
Sesmir Yönetim Kurulu Başkanı
okmen@turcomoney.com
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.