Son Haberler

Türk bankacılık sektörü AB ve gelişmiş ülkelerden daha güçlü

Türk bankacılık sektörü, 2012 yılsonu itibariyle Türkiye genelinde istihdama 200 bin kişilik katkı sağlıyor. Sektörde faaliyet gösteren banka sayısı, 49’a yükseldi. Bankacılık hizmetlerine olan erişim yaygınlaşıyor, internet, ATM ve POS yatırımları artıyor.

Sektör 2003-2012 yılları arasında birikmiş olarak yüzde 371,42 oranında bir büyüme gösterdi. Büyümenin kaynakları geçmiş yıllarda daha çok mevduata, içsel karlılık yoluyla artış gösteren öz varlıklara ve yurtdışı borçlanmalara dayanıyor.

Türk para ve sermaye piyasalarının bütünleşik yapısı içerisinde bankacılık, hala en büyük olan ve uluslararası entegrasyon seviyesi en yüksek olan sektör konumunda. 2012 yılsonu itibariyle Türkiye genelinde istihdama iki yüz bin kişilik katkı sağlayan, mali sistemin yaklaşık yüzde 60’ını oluşturan ve aktif toplamı 771 milyar dolar düzeyinde bulunan Türk Bankacılık Sektörü dünya ekonomileriyle kurduğu yüksek entegrasyon seviyesini her gün geliştirmekte olup küresel etkileşimlere oldukça açıktır. Sektör, geçmiş küresel krizin dışında kalmayı başarabildi. Mortgage kredileri başta olmak üzere uzun vadeli plasmanlara ve dolayısıyla gelişmiş ülkelerdeki gibi menkulleştirme bazlı sentetik ürünlere bilançolarında yer verme imkânını bulamamış olması Türk bankacılık sektörünün krizden etkilenme seviyesini düşürdü. Türk bankacılık sektöründe faaliyet gösteren banka sayısı, 49’a yükseldi. Bankacılık hizmetlerine olan erişimin yaygınlaştığını, internet, ATM ve POS yatırımlarının da arttığını gözlemliyoruz.

TüRK BANKACILIK SEKTöRüNDE BüYüME SüRECEK

ABD Doları bazında Türk bankacılık sektörü 2008 ve 2011 yıllarındaki ani kur artışlarının etkisiyle oluşan varlık küçülmesinin dışında diğer yılların hemen hepsinde büyüme sergiledi. 2003-2012 yılları arasında birikmiş olarak yüzde 371,42 oranında bir büyüme gösterdi. Büyümenin kaynakları geçmiş yıllarda daha çok mevduata, içsel karlılık yoluyla artış gösteren öz varlıklara ve yurtdışı borçlanmalara dayanıyor. Ancak 2012 yılındaki büyüme en fazla bankalar tarafından ihraç edilen borçlanma senetleri yoluyla sağlandı. Bu kaynak çeşidiyle vadelerin uzatılması ve likidite yönetim kolaylığı sağladı.

BDDK’NIN SAĞLADIĞI DİSİPLİNER YAPI, SEKTöRüN RİSK ALGISINI ETKİLİYOR

Düzenleme, denetleme ve izleme faaliyetlerinin 2000 krizinden itibaren uluslararası ve yüksek kalitede yürütülmüş olması sektöre disiplin getirdi. Son yıllarda bütçe, fon akışı, puanlama, içsel teminat yaratma, risk metodolojilerine gösterilen ilgi artmış, gerçekçi fiyat politikaları uygulanmaya başlanmış ve objektif kredilendirme kriterleri geliştirildi. Türk Bankacılık sisteminin Kredi Riski, Piyasa Riski ve Operasyonel Riskleri İçsel yöntem ve BDDK düzenlemeleri paralelinde ölçülüyor. Kredi riskleri başta olmak üzere bu risklerin ölçümünde Bağımsız dış derecelendirme Kuruluşları henüz görev almadı. BDDK verilerine göre Bankacılık sisteminin toplam riskleri içerisinde yüzde 88.88’lik kısmı kredi riskine, yüzde 9.09’luk kısmı Operasyonel risklere ve yüzde 2.03’lük kısmı ise piyasa riskine ait. Bankacılık sektörünün piyasa riskine esas tutarı, bir önceki döneme göre yüzde 40.90 oranında azalarak 22,2 milyar TL’ye geriledi. Söz konusu gerilemenin temel nedenleri menkul kıymetlerdeki azalma ve uygulanmasına geçilen Basel 2 düzenlemeleriyle bankaların satılmaya hazır menkul kıymetler portföylerini faiz oranına esas tutar hesaplamasında dikkate almamasıdır. Ayrıca kur, emtia ve hisse senedi risklerine esas tutarlarda da gerileme görülüyor.

TüRK BANKACILIK SEKTöRü AVRUPA VE DİĞER GELİŞMİŞ üLKE BANKALARINI SOLLADI

2005 yılından itibaren Avrupa Birliği ülkeleri ile kıyaslandığında Türkiye bankacılık sektörünün aktif karlılıkları ve varlıkların gerek net faiz geliri gerekse de faiz dışı gelir yaratma oranlarının daha büyük olduğu görülüyor. Ancak karşılık ve faiz dışı giderlerin de AB ülkelerine göre daha fazla olduğu gözleniyor. Faz dışı gelirlerin toplam gelirler içerisindeki payı son yıllarda artış trendine girdiği de önemli bir gözlem olarak karşımıza çıkıyor. Türk bankacılık sektörü, düşük aktif büyüklüğüne ve düşme eğilimindeki faiz oranlarına karşın, yüksek karlılık, yüksek mevduat payı, yüksek faiz dışı giderler, yüksek sermaye oranı, yüksek enflasyon ve yüksek reel büyüme oranlarına göre mevcut konumunu sürdürüyor.

Temelde mevduat ile fonlanan Türk bankacılık sektörünün 2012 yılında mevduat dışında kaynak yaratabilme kapasitesi ve uzun vadeli fonlara erişim fırsatları arttı. Bankalar 2012 yılında özellikle menkul kıymet ihraçlarını ve yurt dışından sermaye benzeri borçlanmalarını ciddi ölçüde arttırdıkları görülüyor. Küresel düzeyde uygulanan genişletici para politikaları nedeniyle, bankacılık sektörünün küresel piyasalardan sağladığı fon miktarı da ciddi ölçüde arttı. özellikle yurtdışı bankalardan sağlanan sendikasyon ve seküritizasyon kredilerinin maliyetleri daha düşük olup, mevduat dışı kaynakların bilanço içindeki payının giderek düşmesi, faiz marjlarının da düşmesine neden olacak. Büyüme oranları arttıkça, artan fon talebi nedeniyle, bankalar arasında rekabet artmakta, bu durum faiz marjlarının gerilemesine yol açıyor. Bununla birlikte, yüksek enflasyon faiz marjlarının devam etmesine neden oluyor. Sermaye piyasalarının gelişmesi ise, bankacılık sisteminde ikame etkisi yaratarak, faiz marjlarının daralmasında etkili oluyor. Bankacılık kaynakları içerinde temel fonlama kalemi hala mevduat olmakla beraber, mevduatın toplam kaynaklar içerisindeki payı 2005 yılında yüzde 61,9 iken 2012 yılsonu itibariyle yüzde 56.82 oranına geriledi. Sermaye Piyasalarının gelişimine ve sistemin dünya entegrasyonundaki yerine paralel olarak bankacılık sisteminde sermaye piyasası araçlarının ihracı ve direk borçlanma yoluyla elde edilecek kaynaklar ön plana geçecek.

TüRK BANKALARI “SICAK SERMAYE TİCARETİ” YAPACAK SEVİYEYE GELDİ

Son yıllarda Türkiye’deki faiz oranlarının ve kamu finansman yapısının değişimine bağlı olarak Türk bankacılık sektörünün varlık kompozisyonu da değişmekte ve kamuyu finanse etme yerine daha yüksek getirili kredilere yönelinmekte. 2005 yılında başlayan ve 2012 yılında da devam eden bankacılığın menkul değerlerindeki azalışın nedenleri; daha yüksek getirili kredilere yönelmesi ve Basel II düzenlemeleri sonrasında YP menkul kıymetlerin SYR’ler üzerinde yarattığı negatif etkilerinin azaltılması istemeleridir. Ayrıca, enflasyon ve faiz oranlarının düşüş eğilimi 2013 yılında da devam eder ise menkul kıymet portföyündeki azalış trendi devam edecek. Varlıklar yönünden ise Türk bankacılık sektöründe menkul kıymetlerin ağırlığı giderek azalarak yüzde 11,2 seviyelerine düştü. Krediler ise 2005 yılındaki yüzde 38,93 oranından 2012 yılsonu itibariyle yüzde 58.47 seviyesine yükseldi. TCMB’nin makro ihtiyati politikaları çerçevesinde uyguladığı Karşılık Oranları sebebiyle varlıklar arasında en yüksek artış Munzam ve Disponibilite karşılıkları kaleminde meydana gelmiştir. 2005 yılında varlıkların yüzde 3.68’lik kısmını teşkil eden Karşılıklar, 2012 yılsonunda Varlıkların % 7.26’lık kısmını oluşturdu. Karşılık oranlarının artırılmasının temelinde kredi artışının yavaşlatılması yatıyor. Bu kapsamda kredi büyümesi için yıllık yüzde 15 hedefi getirildi. Bu aşamadan sonra bankaların yeniden bir varlık kompozisyonu yaratması gerekir. Türk bankaları artık Türkiye coğrafyası dışına “sıcak sermaye ticareti” kapsamında (sermaye ihracından bahsetmiyorum) kredi vereceği bir döneme girdi.

TüRK BANKACILIK SEKTöRüNüN SERMAYE YAPISI OLDUKçA YüKSEK

Basel II düzenlemelerinin yürürlüğe girmesi sonrası, riskli varlıklardaki artışı sınırlamış ve son bir yıllık süreçte istikrarını koruyan ve yatay seyreden sermaye yeterliliği rasyosu, özellikle yılın son çeyreğinde artış trendine girdi. 2012 yıl sonu itibariyle sektörün Sermaye Yeterlilik rasyosu yüzde 17.90’dır. Yasal öz kaynakların yüzde 84,52’inin ana sermayeden oluşması sektörün kaliteli öz kaynak yapısını koruduğunu göstermekle beraber geçmişteki yüzde 90 civarındaki seviyesi giderek azaltıyor. Sektörün Sermaye Yeterlilik rasyosu Basel II kurallarına göre hesaplanıyor.

TüRK BANKACILIĞININ OPERASYONEL VERİMLİLİĞİ DüŞüK

Türk bankacılık sektörü genel olarak karlılık göstergelerindeki yüksek seviyeleri 2012 yılında da devam ettirdi. Sektörün fonlama yapısı içerinde mevduat ağırlıklı olması, şubeleşme ve işletme giderlerine daha fazla ihtiyaç duymasına ve bu durumun sektör karlılığına olumsuz yansımasına neden oluyor. Diğer taraftan bankalar, kredi verme süreçlerinde beklenen kayıp oranlarını faiz marjlarına tam olarak yansıtıyorlar. Bu durum aktif karlılığını olumsuz etkiliyor. Faiz dışı giderlerin yüksekliği, bankaların operasyonel verimliliğe sahip olmadığını gösteriyor. ülke genelinde faizlerin seviyeleri aşağı doğru dönmüş olmakla birlikte, bankacılık kesiminin ürettiği faiz marjlarının yüksek seviyesi bundan şimdilik olumsuz etkilenmedi. Ancak, karşılık giderleri de bilanço üzerindeki negatif baskısını sürdürüyor.

BANKACILIK SEKTöRü GELİRLERİNİ çEŞİTLENDİREMİYOR

Net faiz marjının bileşenleri içerisinde, karşılık giderlerinin marjdaki etkisinin AB ülkelerine göre daha fazla olduğu görülüyor. Türk bankacılık sektörünün temel gelirleri net faiz gelirleri olup, 2012 yılsonu itibariye toplam gelirlerin yüzde 67.44’ünü oluşturuyor. Faiz dışı giderlerin toplam gelirlere oranı ise AB ülkelerinden daha düşük. Sektörün gelir üretimi üzerinde yabancı para pozisyon riskinin etkisi yok denecek dar az. Zira sektör kur riski taşımıyor. Net döviz pozisyon riskinin temel göstergelerinden “Toplam Yabancı para Pozisyonu /Varlıklar” Rasyosu ile ” Toplam Yabancı para Pozisyonu /öz Kaynaklar” Rasyosu 2012 yılsonu itibariye sırasıyla yüzde 0,29 ve yüzde 2,15 olup oldukça düşük. Türk bankacılık sektörü, genel olarak bilanço içi yabancı para açık pozisyonunu, bilanço dışı yabancı para uzun pozisyon ile kapatıyor. Sektörün yabancı para net genel pozisyonu uzun yıllardır düşük seviyelerde seyrediyor.

TüRK BANKACILIK SEKTöRüNüN AKTİF KALİTESİ OLDUKçA YüKSEK

2012 itibariyle takibe dönüşüm oranı yüzde 2.86’dır. Dünya ortalamaları ile kıyaslandığında oldukça düşük. Ancak artış sinyalleri de alınıyor. Takibe düşen kredilerin ağırlıklı kısmı 2010 ve 2011 yılında verilen kredilerden oluşuyor. 2012 yılında takipteki alacaklar da görülen artış kredi ivmelenmesinin en yüksek olduğu 2010-2011 yıllarında verilen kredilerden çoğunlukla kaynaklanıyor. Türk Bankacılık sektörü Bilanço içi işlemlerde hemen her vade bazında likidite açığı bulunmuyor. Ancak ana fonlama kaynağı mevduatın 74 gün olan ortalama vadesi risk oluşturmaya devam ediyor. Karşılık oranlarının artırılmasının da etkisiyle en yüksek likidite fazlası 7 güne kadar olan vade diliminde oluştu. Bilanço dışı işlemlerde ise hemen her vade bazında likidite açığı içerisindedir. Ancak net toplamda Türk bankacılık sisteminin likidite fazlası bulunuyor. Zira Sektör yüksek likiditeye sahip bir varlık kaynak bileşim yapısıyla çalışıyor.

CARİ AçIĞIN FİNANSMAN GöREVİ REEL SEKTöRDEN BANKALARA GEçTİ

Cari açık 2012 yılında bir önceki yıla göre yüzde 35,8 oranında düştü. Düşüş daha çok ihracat artışıyla sağlandı. Bu gerçek bir düzeltmedir. ödemeler dengesinin finansman kısmında kısa vadeli portföy girişlerinin ağırlık kazanması finansman riskini bir miktar artırmakla beraber, giren dövizlerin yaklaşık yüzde 35’ini rezervlerine ekleyerek bu riski bir miktar azalttı. Geçen yıla göre finans tarafında en önemli gelişme; özel sektörün borçlanma yoluyla cari açığı finanse etmesi görevi, 2012 yılında birebir bankalar tarafından devralındı.

Orhan öKMEN
JCR EURASIA RATING
Başkanı

Yorum yok

Yorum Yazın

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

*

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Site Haritası