Son Haberler

“Dövize talebi azaltmak için istikrar…”

*2019 yılında Türkiye dengelenme sürecini yakaladı. 2020 yılında da ekonomik büyüme gerçekleştirecek. Biz sürdürebilir anlamda yüzde 5 seviyelerinde büyümeyi hedefliyoruz. Türkiye’nin gücü, dışa açılımı, ihracat potansiyeli, ticaret hacmi, yurtdışından ülkeye para girişi bakımından realize edebileceğini düşünüyoruz.

*Bankacılık sektörü 2018’den daha iyiydi. 2019 katılım bankacılığı için de daha iyi geçti. Yılsonu rakamlarına şöyle bir bakarsak; aktifler yüzde 34 arttı ve 276 milyar liraya yükseldi. Toplanan fonlar  çok iyi bir performansla yüzde 57 büyüdü, 220 milyar lira gibi bir hacime ulaştık.

*Kredilerde beklenen artış olamadı. Bu ekonominin büzülmesiyle alakalı. Türkiye, 2019’da 2018’deki kur atağından sonra ciddi bir sorun yaşadı. Özellikle reel sektörde kur artışları reel sektörün kredi riskini arttırdı hem de geri ödemede sorunlar çıkardı. Biz ekonomide ki risk iştahını yeterli bulamadık.

*3 yeni kamu katılım bankası büyümeye destek oldu

Sektöre en son 3 kamu katılım bankası girdi. Onların da katkılarıyla sektör reel bir büyüme gösteriyor. Toplam aktiflerdeki payımız yüzde 6’nın üzerine çıktı. Kasım sonu itibariyle payımız yüzde 6.1. Aralık sonunda 6.3 civarına çıkmasını bekliyoruz.

*Katılım Bankaları Birliği olarak Diyanet İşleri Başkanlığı ile yakın bir işbirliği zemini yakaladık. Diyanet, bankacılık faaliyetlerini katılım bankaları ile birlikte yürütme kararı aldı. Faizsiz bankacılığı destekleyen Diyanet’in 150 bin civarında personelinin maaşları katılım bankaları aracılığıyla ödenecek.

*Ne yazık ki ikili bir parasal sistem var. Hem döviz hem Türk Lirası. Dolarizasyonu azaltabilmek bugünden yarına olacak bir mesele değil. Bu bir yerde ekonomik istikrarla alakalı. Faiz hadleri, enflasyonla, tasarrufların korunmasıyla, Türk Lirası getirilerinin enflasyon üzerinde olması yani reel getiriler ile alakalı.

* İstanbul finans merkezi olmaya uygun

İstanbul’un uluslararası finans merkezi olabilmesi için yapmamız gereken belli başlı şeyler var. Bunlar; insan kaynakları, finansal hizmetlerin rekabet edebilir maliyetlerde yapılması ve fiziki çevre faktörü. Yatırımcılara, diğer finansal merkezlerle olan mukayesede avantajlar sağlamamız lazım. İstanbul’un finansal yatırımcılar arasından cazibe merkezi olması lazım

 

Faizsiz finans sistemiyle çalışan katılım bankaları, bir hayli zorlu geçen 2019 yılını başarılı bir performansla tamamladı. Sektör, enflasyonun üzerinde büyüme gerçekleştirdi. Türkiye Katılım Bankaları Birliği (TKBB) Genel Sekreteri Osman Akyüz, Turcomoney’nin sorularını yanıtladı…

-Sayın Akyüz, öncelikli olarak hem bankacılık sektörünün hem de katılım bankacılığının nasıl bir yılı geride bıraktığı konusunda değerlendirmeniz ile başlayalım. 2019 nasıl geçti?

Akyüz-Kasım ayının sonunda sektör 46 milyar lira kar etti. Geçen yılın yüzde 8 altında… bankacılık sektöründe öz varlıklar yüzde 14 artarak 481 milyar liraya yükselmiş durumda. Toplam aktiflerde 4.3 katrilyon lira ile geçen yıla göre yüzde 13 oranında bir artış söz konusu. Kredilerde 2.6 katrilyonluk bir seviyemiz var . Geçen yıla göre yüzde 9 daha artmış durumda . Toplam mevduatlar ise, Kasım sonu itibariyle, 2.4 katrilyon lira oldu ve yüzde 20 büyüdü. Bankacılık sektörü geçen yıldan daha iyi… 2019 yılında bir toparlanma süreci yaşadı. Ekonomideki dengelenme ve büyüme aşamasını bankacılık sektöründe de gördük. Bizim içinde 2019 yılı daha iyi geçti . Yılsonu rakamlarına şöyle bir bakarsak; aktifler yüzde 34 arttı ve 276 milyar liraya yükseldi. Toplanan fonlar  çok iyi bir performansla yüzde 57 büyüdü, 220 milyar lira gibi hacime ulaştık. Kredilerimiz, yüzde 23 ile çok büyüyemedi.  Büyüdü ama 2019 yılında kredi piyasasının fazla aktif olmaması ve reel sektörün finansmanında zorlanılması ve şirketlerin işlem hacimlerinden dolayı yaşanan sorunlardan dolayı burada yüzde 23’lük bir büyüme var. Tahsili geciken alacaklarda bir artış var; 4.9 milyar. 1.180 şubeye ulaştık. Çalışan kişi sayısı da 16.000 kişiyi geçmiş oldu. Bizim açımızdan 2019 verimli bir yıl oldu.

SEKTÖRÜMÜZ 3 YENİ KAMU KATILIM BANKASININ KATKILARIYLA REEL BİR BÜYÜME GÖSTERİYOR

Bizim sektöre en son 3 kamu katılım bankası girdi. Onların da katkılarıyla sektör hakikaten reel bir büyüme gösteriyor. Şimdi toplam aktiflerdeki payımız yüzde 6’nın üzerine çıktı. Kasım sonu itibariyle yüzde 6.1 aktiflerdeki payımız. Aralık ayının sonunda bunun 6.3 civarında bir rakama çıkmasını bekliyoruz. Yani katılım bankalarının aktiflerdeki payı da bir artış trendi içine girdi. Toplanan fonlardaki payımız 8.2’ye çıkmış. Bu iyi bir netice. Burada kamu katılım bankalarının çok genç bankalar olmasına rağmen ciddi katkıları var.

DAHA ÇOK ANADOLU’DA ŞUBELEŞME FAALİYETİ İLE YAYGIN MÜŞTERİ KİTLESİNE ULAŞMA GAYESİNDELER

Netice itibariyle, kamu katılım bankalarının bizim sektöre ciddi bir katkısı oluyor. Ve daha çok Anadolu’da şubeleşme faaliyetini arttırdığı için bankalar daha yaygın bir müşteri kitlesine ulaşma gayretinde. Bu geçtiğimiz dönemde, Katılım Bankaları Birliği olarak Diyanet İşleri Başkanlığı ile beraber yakın bir işbirliği zemini yakaladık. Diyanet İşleri Başkanlığı özellikle bankacılık sektörüyle ilgili faaliyetlerini katılım bankaları ile birlikte yürütme kararı aldı. Faizsiz bankacılığı destekleyen Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 150 bin civarında personeli var. O personelin maaşları katılım bankaları aracılığıyla ödenecek. Muhtemelen o personelin çoğu katılım bankalarının müşterisi olacak. Bir de tabii katılım bankacılığının ülkede tanınmasında, halka anlatılmasında Diyanet personelinin bize ciddi katkı sağlayacağını düşünüyoruz. Bugüne kadar Diyanet personeliyle üç toplantı gerçekleştirdik. Burada iyi bir sinerji yakaladığımıza inanıyoruz. Biz bir taraftan katılım bankaları olarak Diyanet hizmetlerinin büyütülmesine ve Diyanet Vakfı’nın faaliyetlerine destek veriyoruz. Onlar da bizim bankacılık faaliyetimizin tanıtılmasına, anlatılmasına katkı sağlıyorlar. Umarım bu iyi ilişkileri önümüzdeki dönemlerde daha iyi hale getireceğiz.

KONUT KREDİLERİNİN FAİZİ KONUSUNDA YÜKSEK KURUL’UN MÜZAKERELERİ

-Geçtiğimiz günlerde faiz tartışmaları yaşandı. Konut kredilerinin finansmanıyla ilgili. Bu konuda ile ilgili değerlendirme yapabilir misiniz?

Akyüz-Şimdi tabii Diyanet’te Din İşleri Yüksek Kurul diye bir kurul var. Daha çok halkın bu konulardaki bilgilendirilmesini veya gelen soruları cevaplayan, karara bağlayan bir kurul…Bu kurul hem dini konularda hem iktisadi konularda zaman zaman halk tarafından yöneltilen sorulara cevap veriyor. Bu tartışmaların olması aslında bir sağlık işareti. Meselelerin netleşmesi açısından. Orada konusunda yetkin 16 tane bilim insanı bir araya geliyor. Onlar meseleleri her boyutuyla ele alıyor. Tabi ki 16 insanın uzlaşması kolay değil. Dolayısıyla ben o tartışmaların ve gelişmelerin temelinde hayırlı olduğunu düşünüyorum. Tabii ki siyasal değerlendirmeler yapılabilir. Ama oradaki üyelerin iyi niyetinden benim şüphem yok.

KREDİLERDE BEKLENEN ARTIŞ OLMAMASI EKONOMİNİN BÜZÜLMESİNDEN KAYNAKLANIYOR

-Kullandırılan fonlardan bahsettiniz, toplanan fonlarda çok ciddi bir artış var, kullandırılan fonlarda artış beklenildiği oranda mı?

Akyüz- Beklenen artış olamadı. Bu ekonominin büzülmesiyle alakalı. Türkiye, 2019’da 2018’deki kur atağından sonra ciddi bir sorun yaşadı. Özellikle reel sektörde kur artışları reel sektörün kredi riskini arttırdı hem de geri ödemede sorunlar çıkardı. Dolayısıyla kredi hacminin hızlı bir şekilde artıyor olmamasının sebebi budur. Biz ekonomide risk iştahını yeterli bulmadık. Risk almayan şirketler vardı ama bir kısmı zayıf firmalardı. Zayıf firma diye de vatandaşın parasını riske etme lüksünüz olamaz. Bizim açımızdan biliyorsunuz vatandaştan topladığımız kaynaklar emanet. Biz onların emateçisiyiz. O paraların güvenliğini sağlamak bizim esas görevimiz . Bankacılığın esas görevi vatandaşın hak ve menfaatlerini korumak. Kredi piyasasının işleyişinde vatandaşın hak ve menfaatini, hak ve mevduat hakkını en önde tutmak gibi görevimiz var. Biliyorsunuz biz finansal aracılık hizmeti sunuyoruz. Bizim vermiş olduğumuz finansmanlada bir üretim girdisi ve ihracat kaynağı olmalı. Dolayısıyla ekonomideki büzülme ve daralma dönemlerinde finansman vermek çok kolay olmuyor.

2020’DE HEDEFLENEN YÜZDE 5’İ BÜYÜMEYİ YAKALACAĞIMIZ TAHMİN EDİLİYOR

Şimdi umarım bir dengelenme olacak.  Ekonomi programı çerçevesinde küçülmeden çıkışı üçüncü çeyrekte gördük, yüzde 0.9 oranında bir büyüme yakaladık. Dördüncü çeyrekte daha da yüksek olacağını bekliyoruz. 2020’de de hedeflenen yüzde 5’i yakalacağımız tahmin ediliyor.

-Şimdi ekonomik durgunluktan bahsettik. Uzmanlar da yetkililer de tasarruf sahiplerini  uyarıyor: ‘Türk Lirası’nda kalın’ diye…Siz de tasarruf sahiplerine hep önerilerde bulunuyorsunuz. Fakat bu uyarılara rağmen döviz hesaplarına daha fazla ilgi gösteriliyor. Dolarizasyon veya dövizleşme trendi giderek artıyor. Sizce bunun sonu ne olur? Bunlardan kaçınmak için ne yapmak lazım? Türk Lirası’na dönüşü teşvik etmek için ve vatandaşın tasarruflarını arttırması için neler yapılmalı?

Akyüz-Yani ülkede ne yazık ki ikili bir parasal sistem var. Hem döviz hem Türk Lirası. Ve ikili parasal sistemde sağlıklı para politikalarının dayanabilirliğini zayıf görüyorum. Onun için bu konularda maalesef çok başarılı değiliz. Bunu tespit edelim. Dolarizasyonu azaltabilmek bugünden yarına olacak bir mesele değil. Mesela, Türkiye 2002 ile 2010 arasında bu dolarizasyonu tersine döndürmüştü. Sistemdeki Türk Lirası fonları yüzde 60 hatta 65’lere kadar çıkmıştı. Dolarizasyon gittikçe geriliyordu.

TÜRK LİRASI’NA YÖNELİŞ EKONOMİK İSTİKRAR İLE ALAKALI

Bu bir yerde ekonomik istikrarla alakalı. Faiz hadleri, enflasyonla, tasarrufların korunmasıyla, Türk Lirası getirilerinin enflasyon üzerinde olması yani reel getiriler ile alakalı. Maalesef Türkiye’de zaman zaman finansal krizler yaşadığımız için halkın zihninde sanki döviz tasarrufları temelde koruyucu bir mecra olarak algılanmış. Böyle bir yapı var. Mesela sistemde şu an 200 milyar dolara yakın döviz var ve bunun da Türk Lirasına dönüşü çok kolay olmuyor. Ekonomi yönetimi TL’ye döndürebilmek için belirli tedbirler alıyor. Merkez Bankası’na bloke edilen paralardan komisyon almaya başlanmış olması, dövizde vergi oranlarının yükseltilmiş olması, TL’de düşürülüyor olması, TL’ye pozitif bir ayrımcılık yapılıyor olması bunu arttırır diye düşünüyoruz. Ancak, herşeyden önce ekonomideki istikrar ve büyüme dolarizasyonu tersine döndürüyor. Daha önce bunu yaşadık,  ekonomide yüzde 65’lere kadar TL  hakimdi. Böyle geçici tedbirlerle bunu çözmemiz mümkün değil. Mümkün olduğunca Türkiye tekli bir para sistemine gitmelidir. İnşallah bu istikrarı yakalarız.

-Osman Bey bir de reel faiz, reel getiri tartışmaları çok yapılıyor. Avrupa Merkez Bankası, uzun zamandır negatif faiz politikası uyguluyor. Türkiye’de bankalar faiz veriyor, katılım bankaları var, kar-zarar ortaklığı hesabı açıyor. Ama enflasyon oranlarına bakıldığında reel getiri süratle azalıyor. Bu durum, sektörün geleceğini sıkıntıya sokar mı? Yatırım sahiplerine enflasyonun üzerinde bir getiri sağlamak için nasıl bir yol izlenmesi lazım? Katılım bankalarının bu tablo içinde bir projesi var mı?

MERKEZ BANKASI ÖNCELİĞİ FİYAT İSTİKRARINA VERMELİ

Akyüz-Katılım bankacılığı olarak bankacılık ve finans sektöründe ağırlığımız yüzde 6-7 civarında. Bir de piyasadaki genel faiz hadleri, kar oranları, enflasyon oranları bizi de bağlayan ve zorlayan bir mekanizma… Biz bu mekanizmanın dışında değiliz. Burada yapmamız gereken şeyler var. Evet enflasyon aşağıya geliyor bu sevindirici bir şey. Enflasyonun tek haneli rakamlara indirilmesi ve böyle hedeflenmesi doğru bir hedef. Bizim de buna yardımcı olmamız lazım. Enflasyon aslında gelir dağılımını bozan, fiyat istikrarını zorlaştıran bir unsur. Bu yüzden Merkez Bankası’nın en önemli vazifesi fiyat istikrarı yani fiyatların sürdürülebilir ve çok düşük seviyelere çekilmesi. Bu yüzden Merkez Bankası önceliğini fiyat istikrarına vermeli. Tabi bu arada hükümetin mali politikalarına da büyümeyi destekleyecek yönde katkı sağlamalı… Faizler uzun zamandır yüksek, volatilite dedikleri; iniş çıkışlar, istikrarsızlıklar oluyor. Burada faizi istikrarlı bir zemine, tek haneli rakamlara indirmek gerekiyor.

Netice itibariyle, enflasyon artmıyorsa burada tüketici de , tasarruf sahibi de halk da bir şey kaybetmeyecek. Dolayısıyla mevcut gelirini koruyabilse bile vatandaşı tatmin edecek. Zaten gelir artışları falan enflasyonu telafi etmeye yönelik şeyler bunlar. Paradaki yıpranmayı karşılayan şeyler. Avrupa Birliği’nin büyük ülkelerinde hakikaten sizin de bahsettiğiniz gibi negatif faiz var . ABD’de çok düşük faiz var. Hatta ABD Başkanı diyor ki; FED’in çok hızlı bir şekilde faiz indirmesi lazım ki ekonomik aktivite canlanabilsin.

İSTANBUL’UN ULUSLARARASI FİNANS MERKEZİ OLABİLMESİ İÇİN YAPMAMIZ GEREKEN BELLİ BAŞLI ŞEYLER VAR

-Osman Bey, Türkiye yıllardır finans merkezi olmaya çalışıyor. Aslında büyük bir potansiyel var. Ortadoğu yangın yerine dönmüş durumda, Uzak Doğu sorunlu… Türkiye’de hem fiziki açıdan hem de coğrafi açıdan imkanlar var. Ancak bir türlü istenilen noktaya gelemedik. Sizce neden olmuyor? İstanbul’un uluslararası bir finans merkezi olması için ne yapılmalı?

Akyüz- İstanbul’un uluslararası finans merkezi olabilmesi için yapmamız gereken belli başlı şeyler var.Bunlar; insan kaynakları, finansal hizmetlerin rekabet edebilir maliyetlerde yapılması, fiziki çevre fakötrü. Yatırımcılara , diğer finansal merkezlerle olan mukayesede avantajlar sağlamamız lazım. Finansal ekosistemin var olması, İstanbul’un finansal yatırımcılar açısından cazibe merkezi olması gerekiyor. Bizim uluslararası finans merkezi olabilmemiz buradan geçiyor. Türkiye bu konuda bugüne kadar çok çalıştı. Bu konu için Cumhurbaşkanlığı, Finans Ofisine yetki verdi. Oradaki yetkililer bu konuyu yeniden gözden geçiriyorlar. Yeniden bir strateji tespit ediyor ve sektörün diğer birimlerinden de verileri ve katkıları topluyorlar. Bu konuda bir çalışma yapılıyor . Son belirlemelere göre, Türkiye’nin dünya sıralamasında bayağı bir yol kattettiği görülüyor. Ama şunu söylemek lazım ki; Türkiye bu bölgenin finans merkezi… Çevremizdeki ülkelerde siyasal istikrarsızlıklar var. Körfez, Balkan, Orta Asya Cumhuriyetleri için İstanbul finans merkezi. Resmi veya gayriresmi varlıklar buraya akıyor. Çevresindeki yerlerden İstanbul’a nüfus hareketliliği gözlemliyoruz. Gayrimenkul alıyorlar, yer alıyorlar, burada iş kuruyorlar. İşte oraya doğru bir gidiş var. Bunların bir kısmı da kayıt dışı. Bavulda , çantada, orda burada geliyor çünkü o ülkelerde finansal bir güvenlik ağı yok. Dolayısıyla Türk ekonomisinin dinamizmine de çok büyük katkı sağlıyor. İstanbul’un son 20 yılına baktığımızda hakikaten bir metropol oldu. Türk ekonomisinin yüzde 40’ını burası yönetiyor. Finansal kuruluşlar daha da geliştikçe bu durum  daha da artacak. Ben umutsuz değilim. ABD, dünya milli gelirinin çok önemli bir kısmını üretiyor . Dolayısıyla bunlar sizin ekonomik gelişmişliğinizle de alakalı.

 

ÖNCELİKLE, ÖZELLİKLE AFRİKA KITASI ÜLKELERİ İÇİN BİR BÖLGESEL FİNANSAL MERKEZ OLABİLİRSEK İYİ OLUR

Türkiye bugün 800 milyar dolarlık bir ekonomi . Benim tahminlerime göre yüzde 25 oranında kayıt dışı bir ekonomi var. Ben o açıdan Türkiye’nin geleceğini parlak görüyorum. Öncelikle bir bölgesel finansal merkez olabilirsek iyi olur. Özellikle de Afrika kıtası ülkeleri için. Çünkü o ülkeler daha emekleme safhasında. Afrika bizim için, biz Afrika için Avrupa’yız . Bu bölgede ekonomisi en gelişmiş ülke Türkiye’dir. Kendimizi de çok küçümseyemeyelim. Türkiye özellikle 80’den sonra dünyaya açılma politikası ile Turgut Özal’a çok şey borçludur. Dünyanın her kesiminden her yerinden değişik yatırımcılar var . Türkiye bu avantajlarını iyi kullanabilmeli. Türkiye’de ciddi bir sermaye birikimimiz yok. Biz dünyanın tasarruflarını kullanıyoruz. Bunu daha etkin kullanabilmemiz lazım. Böyle paraları israf etmeden üretime döndürerek, milli hasılayı büyütebilirsek başarılı oluruz. Üretken olmayan yatırımlara , harcamalara değil de daha çok ihracata, üretime, teknolojik gelişime yönelik faaliyetlere yoğunlaşmalıyız.

-Osman Bey, 2019 yılında sıkıntıya düşen firmalar yeniden yapılandırmaya gitti. Bir çok firma kredilerini ödeyemez hale geldi. Genel tabloya bakacak olursak genel durum nedir?

Akyüz-Türkiye 2019 yılında tahsili geçen alacaklarda bir yükselme yaşadı. Burada bankalar, özellikle BDDK ve siyasi iradeninde yönlendirmesiyle müşterilerin yaşama şansı olanlara yani kendini kurtarma şansı olabilen firmaların yeniden yapılandırmasına olumlu cevap verdiler. Bir çok sektörde krediler ödenememe durumuna geldiğinde, bankayla müşteri oturdu, bu kredi stoğunu yeniden yapılandırdı.

YENİDEN YAPILANDIRMADA MÜŞTERİNİN YAŞAYABİLMESİ DE ÖNEMLİ

Teminat yapısı gözden geçirildi, vade yapısı firmanın üretim gücüne göre yeniden bir nakit akışı çerçevesinde yapılandırıldı. Daha çok bu konu üzerine ağırlık verildi. Tabii burada müşterinin yaşayabilmesi de önemli. Müşteri hayatını devam ettirebiliyorsa, bu üretim gücü, istihdam demek fakat müşteri piyasadan çekilirse bu süreçte banka da kaybediyor. Mesela KGF teminatıyla özellikle KOBİ’lere yeni krediler verildi. Bunlar daha çok üretim gücü olabilen firmaların tekrar normal seviyelere getirilmesi durumunu yakaladılar. En zor şey batık bir kredinin tahsil edilmesi. Bankanın bir kere alacağı batık oluyor. Müşterinin varlığı yok oluyor. Tabi orada kamu otoritesi de yardımcı oldu bankalara. Onlar da yönetmeliklerde gerekli açılımları sağladılar. Sıkıntı büyümeden çözüm sağlamış oldular.

KATILIM BANKALARI SUKUK İHRACINDA BÜYÜK HACİMLER YAKALADI

-SUKUK sektörün en önemli araçlarından bir tanesi. 2019 da nasıl bir tablo çıktı?

Akyüz-Menkul kıymet olması nedeniyle Sukuka yatırım yaptık. Katılım bankalarımız Sukuk ihracında bulundular ve Sukuk yoluyla fon topladılar. Burada büyük hacimler yakaladık. 2012 yılından günümüze kadar para cinsi olarak TL’de 76 milyar, dolarda 3 milyar ve Malezya ringitinde ise 1.9 milyar ihraç hacmine ulaştık. Öte taraftan, Hazine de 2012 yılından beri Sukuk ihracı gerçekleştiriyor.

TÜRK LİRASI’NA YATIRIMDAN YANAYIM, ÜLKEMİZE, BAYRAĞIMIZA SAHİP ÇIKMALIYIZ

-2020 yılından umutlusunuz . Sektörün büyüme hedeflerinde beklentiniz nedir? Yatırımcılara ve bireysel yatırımcılara tavsiyeniz nedir?

Akyüz-2019 yılında Türkiye dengelenme sürecini yakaladı. 2020 yılında da umarım ekonomik büyüme gerçekleştirecek. Burada da yüzde 5’lik büyüme hedefimiz var. Biz sürdürebilir anlamda yüzde 5 seviyelerinde büyümeyi hedefliyoruz. Uluslararası arenadaki Türkiye’nin gücü, dışa açılımı, ihracat potansiyeli, ticaret hacmi, yurtdışından ülkeye para girişi bakımından realize edebileceğini düşünüyoruz. Burada tabii siyasi istikrar çok önemli . Siyasi ve ekonomik istikrarı devam ettirebilirsek, ki devam ettirmek zorundayız, büyümeyi sağlayabiliriz. Bu büyüme istihdama olumlu yansayacak. İnsanların gelir seviyesini ve refahını arttıracak. Ben Türk Lirası’na yatırım yapılmasından yanayım. Sadece ülke için değil birey için de yararlı. Hep bana hep bana değil de ülkemize, bayrağımıza sahip çıkmalıyız. Paramızı sermaye piyasasında veya katılım bankalarında değerlendirebiliriz.

– Çok güzel değerlendirmeler oldu. Teşekkür ederim.

Akyüz-Ben teşekkür ederim.

Yorum yok

Yorum Yazın

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

*

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

İlgili Haberler

Site Haritası