Son Haberler

“Güç insanı değiştirmiyor, gerçek yüzünü ortaya çıkarıyor”

– Tesadüfen ve-veya siyaseten  bir makama geldikleri anda, başka bir ruh haline dönüşüyor, başkalarını sinek gibi görmeye, kendilerini ise kral gibi görmeye başlıyorlar. Asıyorlar, kesiyorlar, adeta kendilerini ispatlamaya çalışıyorlar. Oysa bu ruh hali değiştikçe etrafındakilerin, toplumun gözünden düşüyorlar, var olan karakterleri her geçen gün zayıflıyor. Genellikle işini kaybetme korkusu yaşayanlar, tekfi bekleyenler ya da  aynı karaktere sahip olanlar ise “kral çıplak” diyemiyor.

– Eğitimci-Yazar Selçuk Şirin bu konuyu çok güzel ifade etmiş; “Güç insanı değiştirmiyor, gerçek yüzünü ortaya çıkarıyor.” Yine Selçuk Şirin, güce sahip olma ihtimalinin bile insanların gerçek yüzünü ortaya çıkardığını söylüyor. Bu tip, bir koltuğa oturunca gerçek yüzü ortaya çıkan yöneticilere her kurum-şirkette daima rastlamak mümkün. Bu tip yöneticiler; genellikle bilgisiz, özgüvensiz, yalaka, kötü niyetli vs. oluyorlar.

Bankacılığa bini aşkın kişinin girdiği Müfettiş Yardımcılığı giriş sınavını geçen ilk dört kişiden biri olarak başlamış, hatta ikinci olmuştum. O zamanlar demek ki hala liyakat, işleyen bir yapı, başarılı kişileri öne çıkaran bir sistem varmış.

Mesleğe yüksek bir iş heyecanı ile başladım. Mezun olduğum bölüm “bankacılık” olduğu için, okulda öğrendiğim konuların uygulamalı halini çok merak ediyor, mesleğe benden 5 yıl önce başlamış olan üstadıma çok fazla sorular soruyordum. Fakat bendeki heyecanın ve soruların karşılığını üstattan bir türlü alamıyordum. Ne sorsam yanıt vermiyordu, “git-araştır kendin öğren, bulamazsan o zaman bana gel” derdi. Dediğini yapmaya çalışır, araştırırdım. Ama o zaman, şimdiki “Google” vs. yok. Kaynak bulunmuyordu, mevzuata erişim zordu. İşi bilenler de öğretmek değil, öğretmemek için çabalar, kendi geleceklerini bilgiyi saklamakta ararlardı. Yani bir anlamda bilginin kıymetli olduğu zamanlardı.

Üstadın bana yanıt vermeyerek, konuya emek vererek beni araştırmaya itmesi, bir yandan da güzel bir şeydi. Ben de araştırıyor, bazen bilgiye erişebiliyor, bazen erişemiyor, zorlanabiliyordum. Vardığım sonucun doğruluk teyidini almaya gittiğimde de o konuda da net bir ifadede bulunmuyordu

PROBLEMLERİN METODOLOJİK BİR YAKLAŞIMLA ÇÖZÜLMESİ

Ben soru sordukça üstat geriliyor, sert davranıyor, araya mesafe koyuyor, benden uzaklaşıyordu. Mesleğe yeni başlamış, saf bir yaklaşımla üstadın tavrını bir türlü anlayamıyordum. Neyse ki yaptığım bu araştırma ve incelemeler bana; bir konunun araştırılması ve öğrenilmesi, problemlerin metodolojik yaklaşımlarla çözülmesi bakımından çok iyi gelmişti. Ama çok yorucu oluyor ve zaman kaybı yaratıyor, üstatla ilişkiler bakımından zedeleyici oluyordu.

Bir süre sonra, üstadın neden böyle davrandığını çözdüm. Üç tane önemli eksikliği vardı. Birincisi bilgisine güvenmiyordu, hatta bilgi düzeyi düşüktü, çünkü hiç araştırmıyor, çalışmıyordu. İkincisi kendisinde özgüven eksikliği vardı. Üçüncüsü ise bulunduğu unvanı ve  yetkisi, karakterine fazla geliyordu. (Bunlardan çok var). Araya mesafe koymasının nedeni bunlardı.

DENEYİMLİ BANKACI, YÖNETİCİYDİM

Yıllar sonra, artık deneyimli bir bankacı, yöneticiydim. Her konuda fikir üretiyor, çözümler bulabiliyordum. Derken başımıza bir Genel Müdür Yardımcısı gelmişti. Adam çok sertti. Önüne gelene fırça atıyor, bağırıyor, çağırıyordu. Egosu tavandı yani. Yanına kimse yanaşamıyordu. Bu davranışa sadece ben değil, pek çok arkadaşım anlam veremiyorduk. Bir insan diğerine neden kaba ve nezaketsiz davranabilirdi, takım olunması gereken işyerinde.

Bu arada çok hırslı, çok fazla kredi verme arzusunda olan biriydi. Verdiği kredilerin çoğu marjinal ve riskli firmalara akıyordu. Gidiş yolu kötüydü yani. Yıllara sonra durum anlaşıldı ki; bu arkadaş, çoğu firmalarla akçeli ilişkilere girmiş, bu durum anlaşılmasın diye insanlara sürekli bağırıp çağırarak mesafe koyuyor, anlaşılsa bile kimsenin bir şey söyleyememesini sağlıyordu. Yani kaba ve sert tavırlar, bir nevi kendisini koruma zırhıydı.

TESADÜFEN BİR MAKAMA GELENLER, KENDİLERİNİ KRAL, BAŞKALARINI SİNEK GİBİ GÖRÜYOR

Üçüncü gözlemim ise bazı insanlar düz, basit, sıradan insanlar. Tesadüfen ve-veya siyaseten  bir makama geldikleri anda, başka bir ruh haline dönüşüyor, başkalarını sinek gibi görmeye, kendilerini ise kral gibi görmeye başlıyorlar. Asıyorlar, kesiyorlar, adeta kendilerini ispatlamaya çalışıyorlar. Oysa bu ruh hali değiştikçe etrafındakilerin, toplumun gözünden düşüyorlar, var olan karakterleri her geçen gün zayıflıyor. Eyvallah edenler, kral çıplak diyemeyenler; genellikle ya işini kaybetme korkusundan ya terfi beklentisinden ya da  aynı karaktere sahip olmalarından kaynaklanmaktadır.

“GÜÇ İNSANI DEĞİŞTİRMİYOR, GERÇEK YÜZÜNÜ ORTAYA ÇIKARIYOR”

Eğitimci-Yazar Selçuk Şirin bu konuyu çok güzel ifade etmiş; “Güç insanı değiştirmiyor, gerçek yüzünü ortaya çıkarıyor.” Yine Selçuk Şirin, güce sahip olma ihtimalinin bile insanların gerçek yüzünü ortaya çıkardığını söylüyor.

Bu tip, bir koltuğa oturunca gerçek yüzü ortaya çıkan yöneticilere her kurum-şirkette daima rastlamak mümkün. Bu tip yöneticiler; genellikle bilgisiz, özgüvensiz, yalaka, kötü niyetli vs. oluyorlar. Normal hayattayken değil, koltuktayken gerçek yüzleri ortaya çıkanlar, koltuktan kalktıkları anda bir daha kimsenin yüzüne bakamaz duruma geliyorlar.

Özetle, despotizm; yöneticilerin eksik ve karanlık yanlarının ortaya çıkmaması için bilinçli olarak uyguladıkları bir silahtır. Nerede bir despot yönetici, hatta siyasi görürseniz biliniz ki durum fena..!

Not: Kapak görseli, yapay zeka asistanı Grok tarafından oluşturulmuştur.

Şaban Çağıran

Bankacı-Yönetici

cagiran@turcomoney.com

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorum yok

Yorum Yazın

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

*

*

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

İlgili Haberler

Site Haritası