Türkiye ekonomisi son dönemde yeniden kritik bir dönemeçte. Döviz kurları üzerinde baskı, yüksek enflasyon gerçeği ve yatırımcı güveninde dalgalanmalar bir arada yaşanıyor. Ancak bütün bu tabloya rağmen, Türkiye hâlâ üretim potansiyeli yüksek, dinamik yapısını koruyan bir ekonomi. Bu yazı, mevcut durumu gerçek veriler ışığında değerlendirirken, önümüzdeki sürecin yönünü de ortaya koymayı amaçlıyor.
1. DÖVİZ KURU: BELİRSİZLİKTEN İSTİKRARA Bugün itibarıyla dolar/TL 42 seviyesinin, euro/TL ise 49 bandının hemen üzerinde işlem görüyor. Gram altın 5.500–5.600 TL aralığında seyrediyor. Bu rakamlar, küresel jeopolitik risklerin ve yerel faiz politikalarının birlikte şekillendirdiği yeni dengeyi anlatıyor. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) son aylarda rezerv yönetimiyle birlikte kontrollü bir kur politikası izliyor. Ama piyasalarda hâlâ iki temel endişe var: biri, dövizdeki oynaklığın üretim maliyetlerine etkisi; diğeri ise yatırımcı güveninin istikrar kazanıp kazanmayacağı.
Kur yükseldikçe ithalat girdileri pahalılaşıyor; özellikle enerji, kimya, tekstil gibi sektörlerde üretim maliyetleri artıyor. Ancak aynı zamanda ihracat gelirlerinde rekabet avantajı da doğuyor. Bu yüzden ekonomi yönetimi, “kurun seviyesi değil, istikrarı” ilkesine dayanıyor. Yani önemli olan dövizin ne kadar olduğu değil, öngörülebilirliği. Kısa vadede TL’nin kontrollü bir değer kaybı, cari açığı azaltabilir; fakat uzun vadede üretim gücünün korunması için fiyat istikrarı kritik. Bu dengeyi sağlamak, ekonomi yönetiminin önündeki en büyük sınav.
2. ENFLASYON: RAKAMLARIN ÖTESİNDE BİR GERÇEKLİK Eylül 2025 itibarıyla TÜİK verilerine göre yıllık enflasyon %33,29. ENAG gibi alternatif hesaplamalarda bu oran %63 civarında. Bu fark, sadece metodolojiyle değil, fiyat davranışlarının çeşitliliğiyle de açıklanabilir. Ancak şu bir gerçek: fiyat artışları halkın günlük hayatında ciddi baskı oluşturuyor. Gıda, enerji ve konut kalemlerindeki artış; dar gelirli kesimin harcama dengesini zorluyor. Emekliler, asgari ücretliler, küçük esnaf… herkes aynı soruyu soruyor: “Bu fiyatlar ne zaman düşecek?”
Ekonomi yönetimi, yıl sonu itibarıyla enflasyonun %30’un altına düşeceğini öngörüyor. Bu hedef gerçekçi olabilir, zira küresel enerji fiyatlarında sakinleşme, gıda arzında toparlanma ve parasal sıkılaşmanın etkileri görülmeye başlandı. Fakat unutulmamalı ki, enflasyonla mücadele sadece faiz artışıyla olmaz. Üretim verimliliği, lojistik maliyetleri ve kur istikrarı da bu sürecin bir parçası. Devletin enerji sübvansiyonları, vergi indirimleri ve üretim teşvikleri bu yüzden hayati önem taşıyor.
3. ÜRETİM VE İHRACAT: TÜRKİYE’NİN DAYANIKLILIK HİKÂYESİ Türkiye’nin ihracat yapısı hâlâ güçlü. 2025’in ilk 9 ayında ihracat 200 milyar doları aşarken, özellikle otomotiv, tekstil ve kimya sektörleri ön planda. Ancak bu sektörler döviz politikası ve maliyet baskısından doğrudan etkileniyor. Son dönemde bazı tekstil firmalarının üretim hatlarını Mısır’a kaydırması, önemli bir sinyal. Bu sadece ucuz işgücüyle açıklanamaz; enerji maliyetleri, kur oynaklığı ve finansman zorlukları da belirleyici.
Peki bu durum işsizlik verilerine nasıl yansıyor? TÜİK’in açıkladığı oran %8,6; ancak bu oran kayıt dışı işgücü, geçici istihdam ve üretim kaybını tam yansıtmıyor. İŞKUR kayıtları daha dar bir kapsama sahip. Yani resmî işsizlik oranı düşüyor görünse de, üretim tarafındaki sıkışma toplumsal olarak hissediliyor. Bu nedenle hükümetin yeni dönemde en kritik adımı, üretimi yurtiçinde tutmak olmalı. Enerji ve lojistik maliyetlerinin azaltılması, vergi teşviklerinin artırılması, finansmana erişimin kolaylaşması bu hedefin ana unsurlarıdır.
4. ALTIN VE GÜVENLİ LİMAN ARAYIŞI Altın fiyatları tüm dünyada yükseliyor. Ons altın 4.100 dolar bandında; Türkiye’de gram altın 5.500 TL’nin üzerine çıktı. Vatandaş, dövize ve borsaya güvenin azaldığı dönemlerde altına yöneliyor. Bu durum TCMB açısından karmaşık bir tablo oluşturuyor. Yüksek altın ithalatı, döviz rezervlerini olumsuz etkileyebilir. Ancak uzun vadede yerli altın rezervlerinin işlenmesi ve ithalatın kısıtlanması bu baskıyı hafifletebilir.
5. SONUÇ: ZORLUKLARDAN GÜCE GİDEN YOL Türkiye ekonomisi hâlâ büyük bir potansiyele sahip. Bu potansiyel, doğru yönetildiğinde sadece krizleri değil, küresel fırsatları da avantaja dönüştürebilir. Bugün yaşanan kur baskısı, yüksek enflasyon ve üretim maliyetleri kalıcı değildir. Devletin kararlı politikaları, özel sektörün üretim ısrarı ve halkın direnci sayesinde Türkiye yeniden güçlü büyüme patikasına girebilir. Ekonomi yalnızca rakamlarla değil; irade, güven ve inançla da yönetilir. İşte bu nedenle, Türkiye’nin hikâyesi henüz bitmedi. Aksine, asıl güçlü dönem şimdi başlıyor.
Not: Kapak görseli, yapay zeka asistanı Grok tarafından oluşturulmuştur.
Doç. Dr. Yasin Kalafatoğlu
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.