Son Haberler

Türkiye’de sivil toplum ve sürdürülebilirlik – Bir üçleme…

Paylaşmak bizim kültürümüzün önemli hasletlerindendir; bundan keyif alan, elimizde olduğu kadarının bir bölümünü paylaştıkça mutlu olan bir kültürüz. 21. yüzyıl ise, farklı alanlarda iş birliklerinin öne çıktığı; geleneksel hayırseverlik kavramının teknolojinin de yardımıyla daha kapsamlı bir anlam kazandığı bir yüzyıl olarak ön plana çıkıyor.

-Sivil toplum sürdürülebilirlikte fikir ve aksiyon önderliği yapıyor. Bazı STK’ların finansal sürdürülebilirlikte iyi itibar idaresi sayesinde özel sektör ile genelde başabaş gittiğini, çevre, kaynak yönetimi gibi daha idealist konularda çoğu zaman itici-çekici roller üstlendiğini söylemek yanlış olmaz.

Değerli Okuyucular,

Bundan böyle zaman zaman özellikle ekonomi, finans, iş idaresi ve yönetim sanatı, sivil toplum ile ilgili konularda naçizane görüş, birikim ve düşüncelerimi paylaşacağım.

En yakın deneyimimin bir STK olması hasebiyle ülkemizde STK’lar ve sürdürülebilirlikle ilgili bir üçleme ile başlamak isterim. Bu ilk bölümde tabiri caizse ‘ısınacak’, ikinci bölümde analizle biraz daha derine inecek, üçlemenin sonunda da çıkarımlar yapmaya çalışacağız.

Sosyo-ekonomik, biyolojik, çevresel gibi tüm boyutlarıyla ‘sürdürülebilirlik’ toplumların (ve mikro anlamda organizasyonların) insanlık tarih akışında göreceli geç fark ettiği bir hedef ve konu…

Öte yandan ülkemizde (benim de bir dönem başkanlığını yürüttüğüm Darüşşafaka Cemiyeti gibi) bazı köklü Sivil Toplum Kuruluşları yönetişim ve şeffaflıkları sayesinde yıllara meydan okuyarak varoluşlarını hamiyetperver milletimizin desteğiyle her türlü konjonktürel (genellikle olumsuz) gelişmeye karşın devam ettiriyor, büyüyor, gelişiyor. Demokrasi ve sosyal adaletin yerleşmesinde, ülkenin “muasırlaşma” çabalarında kendi üzerlerine düşeni yerine getiriyor.

SİVİL TOPLUM SÜRDÜRÜLEBİLİRLİKTE FİKİR VE AKSİYON ÖNDERLİĞİ YAPIYOR

Bu vesileyle sivil toplum sürdürülebilirlikte fikir ve aksiyon önderliği yapmakta… Bazı STK’ların finansal sürdürülebilirlikte iyi itibar idaresi sayesinde özel sektör ile genelde başabaş gittiğini, çevre, kaynak yönetimi gibi daha idealist konularda çoğu zaman itici-çekici roller üstlendiğini söylemek yanlış olmaz.

STK’ların faaliyetlerini sürdürerek topluma fayda yaratmaları ve sosyal değişime katkı sağlayabilmeleri için illa ki finansal anlamda sürdürülebilirliklerini sağlamaları gerekiyor. Bu açıdan, kaynak ve bağış sürekliliği hayati önem taşıyor.

Bugün STK’ların başlıca gelir kaynaklarının ana kalemlerini üyelik aidatları, ulusal ve uluslararası kuruluşların fonları, bireylerin ve kurumların yaptığı bağışlar, kamu fonları ve ürün ya da hizmet satışlarından elde edilen gelirler oluşturuyor. Yapılan araştırmalar ise, diğer gelir kaynakları ile kıyaslandığında bağış ve yardımların vakıf ve derneklerin en büyük gelir kalemi olduğunu net gösteriyor.

Türkiye’de bağışçılık (ya da hayırseverlik) denilince geleneksel olarak akla ilk ‘muhtaç ve yoksullara yardım’ geldi yıllarca. Toplumsal gelenek ve görenekler, bireylerin idealist olarak yasadıkları topluma karşı borçlu hissetmeleri ve kişisel tatmin arzusu bireyleri bağış̧ ve yardım yapmaya teşvik eden nedenlerin başında yer aldı. Z jenerasyonu olaya ivme verdi, veriyor, verecek…

BAĞIŞÇILIK STK’LAR YERİNE, DOĞRUDAN İHTİYAÇ SAHİPLERİNE ‘HAYIR’ OLARAK YAPILIYOR.
Ülkemizde; öğrenciye burs vermek (“çocuk okutmak”), okul-yurt veya çeşme-cami yaptırmak, yoksullara sadaka vermek gibi faaliyetler de bağışçılık faaliyetleri olarak tanımlanıyor. Bu çerçevede ‘bağışçılık’ kapsamında tanımlanan yardımların çok büyük bölümü ise STK’lar yerine, doğrudan ihtiyaç sahiplerine ‘hayır’ olarak yapılıyor.

Bağışçı Hakları Beyannamesi şöyle diyor: “Bağışçılık gönüllü bir davranıştır. Vermek ve paylaşmak yaşam kalitemizi artırır.” Gerçekten de “paylaşmak” bizim kültürümüzün önemli hasletlerindendir; bundan keyif alan, elimizde olduğu kadarının bir bölümünü paylaştıkça mutlu olan bir kültürüz. Hem de “sağ elin verdiğini sol el görmeden”…

ÇÖZÜM ÜRETEBİLMEK VE YAŞAM KALİTESİNİ ARTIRABİLMEK, SOSYAL İNSAN OLABİLMEK İÇİN HEP BİRLİKTE ÇALIŞMAK

Evrensel anlamda Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri de eğitimde fırsat eşitliği, çevre ve iklim değişikliği, ekonomik eşitsizlik, sürdürülebilir üretim-tüketim, insan (ya da göçmen, çocuk ve yaşlı gibi alt grupların) hakları, hayvan esenliği, sağlık, barış ve adalet gibi çok sayıda alanda çözüm üretebilmek ve yaşam kalitesini artırabilmek, sosyal insan olabilmek için hep birlikte çalışmak gerektiğini söylüyor.

Bu nedenle, 21. yüzyıl, farklı alanlarda iş birliklerinin öne çıktığı; geleneksel hayırseverlik kavramının teknolojinin de yardımıyla daha kapsamlı bir anlam kazandığı bir yüzyıl olarak ön plana çıkıyor.

Bu minvalde gelecek yazılarda biraz daha analitik bakarak bizlere çıkarımlar yapacağız.

 Tayfun Öktem

oktem@turcomoney.com

 

Yorum yok

Yorum Yazın

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

*

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

İlgili Haberler

Site Haritası