Son Haberler

İktisat politikalarında zorlu dönemeç

*Makroekonomik büyüme oranının yapısal bir biçimde düşüş sergilemesi, durgunluk ve hatta resesyon içerisinde olunduğu endişeleri karşısında kamu maliyesinin aktif bir müdahale aracı olarak uygulamaya sokulması bu bağlamda çok da şaşırtıcı değil.

*Hızlı bir biçimde artan bütçe açıkları, olası bir durgunlukta özel kesim borçlarının kamu borçlarına dönüşme riski ve yaklaşık bir yıldır kontrol altına alınmış olan döviz kurlarında yeni bir istikrarsızlık olasılığı söz konusu durumu değiştirebilir. Özellikle de faiz dışı açıklar bu bağlamda ciddi bir sinyal olarak değerlendirilmelidir.

*Mevcut makroekonomik durumu istikrara taşımanın konjonktürel müdahaleler ile gerçekleştirilebileceğini düşünmekten vazgeçmek ve artık temel sorunlara odaklanmak yerinde olacak. Kanımca, Türkiye ekonomisinin mevcut parasallaşma-finansallaşma düzeyi bağlamında ontolojik sorunu sağlam para eksikliğidir.

Uzun süredir özellikle akademik dünyada yer alan iktisatçılar yapısal reformlardan bahsettiler. Esasen finans dünyasının iktisatçıları da bu söyleme katıldılar. Ancak, onlar daha ziyade konjonktürel bir perspektiften söz konusu koroda yer aldılar.

Trendler değiştiğinde söylemleri de değiştiğinden şimdilerde ekonominin canlanmasına dair işaretleri çok güçlü bir biçimde hissetmeye başladılar. Trendin değişmediği anlaşılırsa veya yeniden değişmesi durumunda beklentilerini yeniden güncelleyecekleri için tutarlılık arayışı içinde değilim aslında.

Türkiye ekonomisinde gerçekleştirilmesi gerekli görülen yapısal reformlar tartışması bağlamında halledilmiş konulardan biri kamu maliyesine dairdi. Başka bir ifadeyle, kamu maliyesinde reformun gerekliliği, örneğin vergi reformu dile getirilse dahi, mali disiplin sorununun aşıldığı varsayılıyordu.

Doğrudan vergilere bağımlı bir bütçenin yapısal adımlar ile dönüştürülmesi tartışılırken, şu anda geldiğimiz noktada ise tekrar mali disiplin tartışılmaya başlanacak. Çok yüksek oranlarla artan bütçe harcamaları, vergi gelirlerinin tahsilatında yaşanan zorluklar, faiz harcamalarının bütçe içindeki payının istikrarlı bir biçimde artması, transfer harcamalarının oransal olarak sürekli olarak artışı ve nihayetinde gelinen nokta: faiz dışı açığın yeniden ortaya çıkışı. Bu eğilimlerin sonucunda da hızlı bir biçimde borçlanmaya yönelen kamu kesimi.

BÜYÜME ORANININ YAPISAL BİR BİÇİMDE DÜŞÜŞ SERGİLEMESİ

Makroekonomik büyüme oranının yapısal bir biçimde düşüş sergilemesi, durgunluk ve hatta resesyon içerisinde olunduğu endişeleri karşısında kamu maliyesinin aktif bir müdahale aracı olarak uygulamaya sokulması bu bağlamda çok da şaşırtıcı değil. Ancak, bu aracın sınırlılıklarının olduğu da dikkate alınmalı. Bunlardan ilki bütçe açıklarının kamu borçluluğu üzerinde yaratacağı yükseliş etkisi.

Hatırlanacağı üzere, 2001 krizinin en can yakıcı sorunlarından biri kamunun borç yükünün sürdürülemez bir noktaya gelmesiydi. Maastricht kriterlerine göre halihazırda kamu aşırı borçlu görünüyor.

FAİZ DIŞI AÇIKLAR CİDDİ BİR SİNYAL OLARAK DEĞERLENDİRİLMELİ

Ancak, hızlı bir biçimde artan bütçe açıkları, olası bir durgunlukta özel kesim borçlarının kamu borçlarına dönüşme riski ve yaklaşık bir yıldır kontrol altına alınmış olan döviz kurlarında yeni bir istikrarsızlık olasılığı söz konusu durumu değiştirebilir. Özellikle de faiz dışı açıklar bu bağlamda ciddi bir sinyal olarak değerlendirilmeli.

Hafızaları tazelemek için vurgulamak isterim ki, faiz dışı açık veren bütçe hem geçmiş hem de bugün için borçlanmak zorunda olduğumuzu gösteriyor. Daha açık bir biçimde söylemek gerekirse borçlanmada vites yükseltildi.

Bozulma eğilimi gösteren kamu maliyesi ve borçlanma dinamiklerinin bir diğer bilinen etkisi finansal sistem üzerinde olacak. Literatürde kullanılan tabir ile söylersek dışlama etkisi ortaya çıkacak.

TÜRKİYE EKONOMİSİNİN ONTOLOJİK SORUNU SAĞLAM PARA EKSİKLİĞİDİR

Kamu borçlanmaya yöneldikçe bir taraftan faiz oranlarını yükselme eğilimine itecek, diğer taraftan da özel kesime borçlanılacak kaynak bırakmayacak. Pahalı hale gelen ve kıtlaşan finansman durumunda özel sektör yatırımlarının büyümeye nasıl destek verebileceği sorunsalı tartışılmak durumundadır.

Eğer merkez bankacılığı üzerinden dolaylı bir biçimde dışlama etkisinin tersine çevrilebileceği düşünülüyorsa bu seferde karşımıza fiyat istikrarı ve tabii ulusal paranın dış değerinin volatilitesi problemi çıkacak.

Dolayısıyla mevcut makroekonomik durumu istikrara taşımanın konjonktürel müdahaleler ile gerçekleştirilebileceğini düşünmekten vazgeçmek ve artık temel sorunlara odaklanmak yerinde olacak. Kanımca, Türkiye ekonomisinin mevcut parasallaşma-finansallaşma düzeyi bağlamında ontolojik sorunu sağlam para eksikliğidir.

Doç. Dr. Ertuğrul Kızılkaya

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi

kizilkaya@turcomoney.com

 

 

Yorum yok

Yorum Yazın

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

*

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Site Haritası