Son Haberler

Merkez Bankası’nı kapatmak çözüm olur mu?

-Geçen ay yapılan seçimleri kazanan Javier Milei, Arjantin Devlet Başkanlığı koltuğuna oturdu. Kendisini anarko kapitalist olarak tanımlayan Javier Milei, ilginç davranışları ve sözleriyle tartışmaların odağına oturdu. Milei, merkez bankasını kapatmak, ABD dolarını kullanmak, çevre, sağlık, eğitim, kültür gibi bakanlıkları lağvetmek, bazı ülkelerle devletler arası ilişkileri durdurmak istediğini açıkladı.

-Milei, koay yolu seçmiş görünüyor: Sağlam bir para inşa etmek, enflasyon ile mücadele etmek ve fiyat istikrarını sağlamak yerine bir sağlam para olarak ABD dolarını kullanmak. Aynı mantığı sürdürerek futbolda milli takımı da tasfiye edebilirsiniz. Dünya Kupasını tekrar kazanamazsa Arjantin, herkes kazananı desteklesin. Bunlar kulağa cazip gelen, ama bir o kadar da yavan öneriler.

Kendisini anarko kapitalist olarak tanımlayan Javier Milei, Arjantin Devlet Başkanlığı seçimlerinde zafere ulaştı. Tabii ki bu sonucun Arjantinlilere iyi bir yaşam getirmesini dilemek gerekir. Ancak en sonda söylenecek olanı en baştan söylemek gerek: ne yazık ki bu hayal gerçekleşmeyecek. Bu olumsuzluk acaba bir yanılsama mı, yoksa “görünen köy kılavuz istemez” mi? Kararı okuyucuya bırakmak yerinde olur. Kanaatimce, esas hata yine Arjantinlilerde… Seçimlerinin sonuçlarıyla yüzleşmek zorunda kalacaklar. Somut sorunları cesaretle göğüslemek yerine, kolay bir çözüme savruldular ve duygularıyla karar verdiler. Daha doğrusu duygularına, heyecanlarına veya öfkelerine seslenen bir radikali (sahte kahramanı) dinlediler. Umarım ben yanılıyorumdur.

ANARKO KAPİTALİZM NE DEMEK?

Öncelikle anarko kapitalist olmak ne demek ona bakmak gerekir. Wikipedia’da bu kavram şu biçimde tanımlanıyor: “Anarko kapitalizm (ayrıca liberteryen anarşizm, özel mülkiyet anarşizmi, piyasa anarşizmi veya serbest piyasa anarşizmi ile ifade edilebilir) özel mülkiyet hakkına, iktidar müdahalesinin reddine ve temel toplumsal etkileşim mekanizması olarak rekabete dayalı serbest piyasanın savunusuna dayanan siyasal düşüncedir.” Bu tanım üzerinde tabii ki tartışılabilir, ama öne çıkan olgunun liberalizmin aşırı bir biçimi olduğudur. Piyasa mekanizmasına, özel mülkiyete ve bireysel girişime önem veren bir görüş olarak liberalizm öncelikle hedefe devlet müdahalesini oturtur. Bu tavırda sadece ontolojik varsayımlar olarak yukarıda sayılanlara verilen önem yer almaz; aynı zamanda merkantilist dönemde yoğun devlet müdahalelerinin söz konusu yapısal unsurlara verdiği zararlara duyulan tepki de rol oynar. Nitekim “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” mottosunun hedefinde söz konusu aşırı devlet müdahalesi yer alır. Ancak her şeye hükmeden, her yerde hazır ve nazır bir devlet düşüncesinin güçlenen söz konusu eğilimlere birdenbire kapıları ardına kadar açması da zaten beklenemezdi. İçinden geçilen dönemin zihniyetinin liberalizmin düsturlarını birer anomali veya tehlike olarak yaftalaması pek de şaşırtıcı olmasa gerektir. Daha sonra, tarihsel sürüklenişte devlet ve piyasa birbirleriyle yeni bir birliktelik ve/veya işbirliği kurmanın formülünü üretmeyi başardılar. Ulus-devletin inşası siyasal bağlamda, kapitalizmin tüm dünyaya giderek yayılması ekonomik bağlamda söz konusu birlikteliğin farklı görünümleridir. Klasik liberalizm bu düalist yapının teorik düzlemde kurgusunu inşa etmenin adıdır denilebilir.

KEYNES’İN POLİTİKALARI İFLAS EDİNCE…

Tabii bu noktada liberalizmin de tek tip olarak kalmadığını vurgulamakta fayda vardır. John Maynard Keynes’in devlet müdahaleciliğini tekrar öne çıkartması ve iktisat politikaları aracılığıyla yukarıda bahsedilen birliktelik için yeni bir formülasyona yönelmesi önemli bir kırılmadır. Keynesyen politikaların iflası sonrasında ise genellikle neoliberalizm olarak adlandırılan farklı yaklaşımların hem gündemde yer aldığını hem de iktisat politikaları üzerinde etkili olduğu vurgulanmalıdır. Ancak, yerleşik iktisadın söz konusu yaklaşımlarının dışında, teorik düzlemde raadikal yaklaşımlar olduğu da iyi biliniyor. Hayek’in, von Mises’in veya Rothbard’ın fikirleri pek de yeni sayılmazlar. Birey, piyasa, mülkiyet ve tabii özgürlük kavramları bu düşünürler ve diğerleri tarafından sıklıkla vurgulanır. Tabii ki bu görüşlerin sahiplerinin genellikle eleştirilerini devlete ve onun müdahaleciliğine yönelttiklerini de unutmamak gerekir.

MILEI, KOLAY YOLU SEÇMİŞ GÖRÜNÜYOR

Ilımlı liberal görüşlerin devleti minimize etmeye ve devlet müdahaleciliğini sınırlandırmaya yönelik görüşleri, aşırı liberalizmde bir devlet karşıtlığına ve birey/piyasa idealizasyonuna dönüşüyor. Keza anarko kapitalizm yaklaşımında da devletin ikame edilmesi ve bu yöntemle insan yaşamının karmaşık sorunlarının çözümlerinin yine onlara bırakılması fikri öne çıkıyor. En başta adını andığımız Milei de bu çerçevede anlamlı olabilecek öneriler getiriyor: Merkez bankasını kapatmak, ABD dolarını kullanmak, çevre, sağlık, eğitim, kültür gibi bakanlıkları lağvetmek, bazı ülkelerle devletler arası ilişkileri durdurmak vb. Kanımca en dikkat çeken önerisi merkez bankası ile ilgili olanı. Kolay yolu seçmiş görünüyor: Sağlam bir para inşa etmek, enflasyon ile mücadele etmek ve fiyat istikrarını sağlamak yerine bir sağlam para olarak ABD dolarını kullanmak. Aynı mantığı sürdürerek futbolda milli takımı da tasfiye edebilirsiniz. Dünya Kupasını tekrar kazanamazsa Arjantin, herkes kazananı desteklesin; artık kim olursa, belki komşu Brezilya, belki de Falkland’da savaştıkları İngiltere! İşin şakası bir yana kulağa cazip gelen, ama bir o kadar da yavan öneriler.

TÜRKİYE’DE HEM AKADEMİSYEN HEM DE EKONOMİST KENDİ ELLERİYLE EKONOMİK KRİZ YARATMIŞTI

Akıl dediğimiz yeteneği kullanmanın en büyük dilemması burada karşımıza çıkıyor. Akıl size tespit yapıyor, teşhis koyuyor ve tedaviler tasarlayıp uygulamakta yardımcı oluyor. Ama bunların hepsi zorlu süreçler, zaman ve emek istiyor, üstelik çözümler de sancılı. Bu durumda insanın bir diğer yanı devreye giriyor: İmgelem. Acaba hem acısız ve kolay hem de başarılı bir yöntem olamaz mı? Mesela bir kahraman devreye girse, ne güzel olurdu! Bu eğilimin sadece Arjantinlilerde olduğunu düşünmek yanlış olur. Ülkemizde de 1990’lı yıllarda yine bir akademisyen, hem de ekonomist kendi elleriyle bir ekonomik kriz yaratmıştı. Ne demek gerekir bilemedim: iğneyi kendine çuvaldızı başkasına batırmak gerekir derler. Bu nedenle Sait Paşa’ya atfedilen söz belki yerinde olacaktır:

“Cehlin ol mertebesi sehl olmaz,

Kisbsiz ta bu kadar cehl olmaz.”

(Cehaletin bu kadarı kolay kazanılmaz;

Gayret göstermeden bu kadar cahil olunmaz”)

Doç. Dr. Ertuğrul Kızılkaya

İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi

kizilkaya@turcomoney.com

Yorum yok

Yorum Yazın

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

*

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.