Son Haberler

YATIRIMLAR DEVAM EDECEK!

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) tarafından düzenlenen Türk bankacılık sektörü; mevduat bankaları, kalkınma ve yatırım bankaları ile İslami kurallar çerçevesinde kâr payı esasına göre faaliyet gösteren katılım bankalarından oluşuyor. Türk finans sistemi içerisinde en büyük paya sahip olan bankacılık sektörünün varlık büyüklüğü 2014 yılsonu itibariyle 857 milyar dolara (1.994 milyar TL) ulaştı.

Türk bankacılık sektörü mutlak miktar olarak geride bıraktığımız 2014’de, 2013 yılındaki kadar bir kâr üretti. Dolayısıyla sektörün kârlılık performansı düştü. 2014 yılında cari açığı frenlemek amacıyla özellikle kredi kartları ve taşıt kredilerine yönelik alınan makro ihtiyati önlemler, bankacılık sektörünün iş modellerinde ve rekabet seviyesinde zorlanmalara ve değişikliklere neden oldu.

Türkiye bankacılık sektörü ekonomik aktiviteyi ve büyümeyi destekleyecek bir mali güce sahip. Sektör, dış kaynaklara ulaşma ve bu kapasitesini devam ettirebilme potansiyelini koruyor. Bankaların yurtdışından borçlanma maliyeti FED’in beklenen parasal sıkılaşma uygulamasıyla, artması olası gözüküyor. Ancak bununla birlikte Türk bankalarının yurtdışı borçlanmalarının ağırlıklı olarak Avrupa bankalarından olması buradaki artışı sınırlayabilecek. Hatta Avrupa Merkez Bankası’nın gevşek para politikaları Türk bankacılık sektörüne fonlama maliyeti açısından katkı sağlayacak.

Türk bankacılık sektörü, fiyatlamalarını ve bilânço dengelerini uluslararası normlara paralel risk parametrelerine göre yönetme becerisi içerisinde. 2015 yılında kamunun katılım bankacılığına ilgisi, ilave dış kaynak pazarları sağlayacak.

Türk bankacılık sektörü, yüksek aktif kârlılığına sahip. Net faiz marjları hala yüksek. Faiz dışı gelirler, giderek artıyor. Düşük aktif büyüklüğüne karşın, yüksek kârlılık, yüksek mevduat payı, yüksek faiz dışı giderler, yüksek sermaye oranı, yüksek enflasyon ve yüksek reel büyüme oranlarına göre mevcut konumunu 2014 yılında da sürdürdü. Sektörün hızlı büyüme konumunu uzun bir süre koruması bekleniyor. Sektörün 2012 yılında başlayan mevduat dışında kaynak yaratabilme kapasitesi 2014 yılında iyice arttı.

İLK 5 BANKANIN PAYI

%60 Türk bankacılık sektöründe 2013 yılında faaliyet gösteren banka sayısı 49 iken 2014 yılında 51’e yükseldi. Bankacılık hizmetlerine olan erişimin yaygınlaşma sürecinin daha etkinleşmesi için Internet, ATM ve POS yatırımları artarak devam ediyor. Sektörde varlık, kredi ve mevduat yoğunlaşması oldukça yüksek düzeydedir. Her üç alanda da ilk beş bankanın payı %60 oranında seyrediyor. En yüksek yoğunlaşma ise sırasıyla mevduat, krediler ve üretilen kâr alanındadır.

aa_211.png

Türk bankacılık sektörü içerisinde küçük bankalar; kaynak yönetimi stratejisi bakımından oligopolcü rekabet davranışı, varlık yönetimi stratejileri bakımından ise tekelci rekabet koşulları içerisinde. Büyük bankalar açısından ise bilânço yönetimi stratejilerinin tamamı için tam tekelci bir rekabet yapısı sözkonusu. Dolayısıyla rekabet daha çok küçük bankalar açısından söz konusu olup, yoğunlaşmanın etkisiyle büyük bankalar arasında rekabetçi davranış hala temel bir eğilim halinde gelemedi.

Kredi ve mevduat müşterilerinin ve yatırımcıların yenilikçi ve sürdürülebilir iş modelleri kapsamında sürekli değişen beklentilerine uygun bir esneklikle alt yapısı şekillenen Türk bankacılık sektörü, ürün ve hizmet oluşumlarında oldukça dinamik bir yapıya sahip. Bankacılığın güçlü sermaye yapısı ile sermaye piyasalarının giderek derinleşmesi, mevduat toplanmasında ve yut içi/yurt dışı borçlanmalarında avantaj olarak 2015 yılında da devam edecek.

ölçek ve maliyet verimliliği konusunda hala istenilen seviyede olmayan Türk bankacılık sektörü, 2015 yılından itibaren yapılanmasını ve büyüme stratejilerini bu alanda da değiştirmesi ve 2015 yılından itibaren finans sektörü dışındaki yerli ve uluslararası kuruluşlarla stratejik işbirliklerini daha da artırması bekleniyor. Türk bankacılık sektöründe, şubeleşme konusunda yenilikçi yaklaşımlar sergilenmekle birlikte, alternatif kanallar içerisinde çok şubecilik önemini hala koruyor. Türk bankacılık sektörünün kredi verme kapasitesi, faize volatilitesine ve regülasyon baskılarına karşı esneklik katsayıları küresel alanda geçerli olan optimum seviyelerin oldukça üzerinde seyrediyor. Yasal düzenlemeler bankaların krize karşı dayanıklılığını artırmakla birlikte, verimlilik ve karlılık üzerinde de aşağı yönlü baskı kurdu. Ancak, ulusal ve küresel düzeyde yaratılan finansal yenilikler düzenleyici kısıtlamaların negatif etkilerini önemli ölçüde bertaraf edebildi.

Bankalar ağırlıklı olarak mevduat ile finansman sağlamakla birlikte, alternatif kaynakların kullanımı da artıyor. Gelişmiş ülkelerde miktar genişlemesine paralel olarak artan fonlama imkânlarının etkisiyle bankaların yurt dışı yükümlülükleri son yıllarda artış gösterdi. Bankacılık sektörünün dış borç yenileme oranı yüzde 100’ün üzerinde seyrediyor. Yurt dışından sağlanan fonların uzun vadeli olması, pasif vadesinin uzamasına katkıda bulunuyor. Bankaların menkul kıymet ihraçları ivmelenerek büyümeye devam ediyor.

BANKACILIK SEKTöRü BüYüMEYE DEVAM EDECEK

Türk para ve sermaye piyasalarının bütünleşik yapısı içerisinde bankacılık, hala en büyük olan ve uluslararası entegrasyon seviyesi en yüksek olan sektör. Kesintisiz büyüme gösteren Türk bankacılık sektörünün büyüme potansiyeli uzun süre devam edecek. Düzenleyici ve denetleyici otorite olarak BDDK’nın sağladığı disipliner yapı sektörün risk algısında yönetimsel farkındalığı giderek daha çok artırıyor. Türk bankacılık sektörü sahip olduğu sağlıklı aktif ve yüksek kârlılık yönleriyle Avrupa bankaları ve diğer gelişmiş ülke bankalarından pozitif yönde ayrışıyor. Temelde mevduat ile fonlanan Türk bankacılık sektörünün 2012 yılından itibaren mevduat dışında kaynak yaratabilme kapasitesi ve uzun vadeli fonlara erişim fırsatları arttı. Son yıllarda Türkiye’deki faiz oranlarının ve kamu finansman yapısının değişimine bağlı olarak Türk bankacılık sektörünün varlık kompozisyonu da değişiyor ve kamuyu finanse etme yerine daha yüksek getirili kredilere yöneliyor. Türk bankacılık sektörünün sermaye yapısı yüksek. Türk bankacılığının aktif ve öz kaynak karlılıkları yüksek olmakla birlikte operasyonel verimliliği düşük. Türk bankacılığının ana gelir kaynağı net faiz geliri ana gelir kalemi olup, sektör gelirlerini yeterince çeşitlendiremiyor. Sektörün gelir üretimi üzerinde yabancı para pozisyon riskinin etkisi yok denecek kadar az. Düşük ve yatay seyir izleyen takibe dönüşüm oranları nedeniyle Türk bankacılık sektörünün aktif kalitesi oldukça yüksek. Türk bankacılık sektörü bilânço içi işlemlerde hemen her vade bazında likidite açığı bulunmuyor. Ancak ana fonlama kaynağı mevduatın 72 gün olan ortalama vadesi risk oluşturmaya devam ediyor. Türkiye’de herhangi bir sermaye transferi kısıtlamaları olmamakla birlikte, cari açığın finansmanı görevi 2012 yılından itibaren reel sektörden bankalara geçti.

aa_212.png

Türk bankacılık sektörünün sermaye yapısı yüksek. Sektörün aktif ve öz kaynak karlılıkları yüksek olmakla birlikte operasyonel verimliliği düşük. Sektörün ana gelir kaynağı, net faiz geliri ana gelir kalemi konumunda. Sektör, gelirlerini ise yeterince çeşitlendiremiyor.

FED’İN FAİZ KARARI DöVİZDE RİSK OLUŞTURUYOR

Faiz riskine karşı duyarlılığı düşük olan Türk bankacılık sistemi sağlıklı ve güçlü yapısını koruyor. Sektör, küresel finansal piyasalardaki dalgalanmalara rağmen, olası yabancı para likidite şoklarına karşı sahip olduğu güçlü tamponları nedeniyle yurt dışı borçlarını yenileme yeteneğini ve kısa vadeli likidite şoklarına dayanıklı yapısını koruyor. Mevcut Sermeye Yeterliliği Rasyoları (SYR), faiz dalgalanmalarının sebep olacağı olası kayıpları karşılayacak düzeyde. Bankacılık sistemi yurt dışından elde ettikleri uzun vadeli yabancı para cinsi kaynakları çapraz para takası işlemleri ile sabit faizli TL kaynağa dönüştürerek uzun vadeli ve sabit faizli olan tüketici kredilerinin, özellikle de konut kredilerinin yol açtığı faiz riskini sınırlıyor. Ancak, FED’in faiz kararlarının ABD doları cinsi borçlanma maliyetlerinde ve TL fon maliyetleri üzerinde beklenen etkileri önemli bir risk olarak 2015 yılında da devam edecek.

Türk bankacılık sistemi son yıllarda artan oranda mevduat dışı fonlama kaynaklarına yöneliyor. Artan oranda mevduat dışı fonlama kaynaklarını kullanarak gerçekleştirmesi, fonlama kaynaklarındaki dalgalanmalara olan duyarlılığını artırıyor. Bu durum dış kırılganlıklara bağımlılığı artırıyor. Bu durumun finansal istikrara etkileri dikkate alınarak TCMB tarafından zorunlu karşılıkların Türk lirası olarak tutulan kısmına faiz ödenmesi uygulaması başlatıldı ve dış yükümlülüklerde vadelerin uzamasını teşvik edici yönde zorunlu karşılık oranlarının yeniden düzenlenmiş ve rezerv opsiyonu katsayılarında istikrar amaçlı teknik ayarlamalar yapıldı.

aa_213.png

Gelişmiş ülkelerde, özellikle Euro bölgesinde, bankacılık sektörü ekonomik toparlanmaya yeterli desteği veremezken, Türk bankacılık sistemi ekonomik aktiviteyi destekleme potansiyelini ve gücünü sürdürüyor.

Bankaların 2014 yılında özellikle menkul kıymet ihraçlarını ve yurt dışından sermaye benzeri borçlanmalarını ciddi ölçüde arttırdıkları görülüyor. Küresel düzeyde uygulanan genişletici para politikalarındaki rejim değişikliğine rağmen, bankacılık sektörünün küresel piyasalardan sağladığı fon miktarı da ciddi ölçüde artmaya devam etti. Küresel düzeydeki daralan para arzına rağmen özellikle yurtdışı bankalardan sağlanan sendikasyon ve seküritizasyon kredilerinin maliyetleri hala yurt içi kaynak maliyetlerinden daha düşük düzeyde. Mevduat dışı kaynakların bilânço içindeki payının giderek artmasının en önemli diğer nedeni de vadelerin uzunluğu. Büyüme oranları arttıkça, artan fon talebi nedeniyle, bankalar arasında rekabet artıyor, bu durum faiz marjlarının gerilemesine yol açıyor. Bununla birlikte, yüksek enflasyon faiz marjlarının devam etmesine yolaçıyor. Sermaye piyasalarının gelişmesi ise, bankacılık sisteminde ikame etkisi yaratarak, faiz marjlarının daralmasında etkili oluyor.

BANKACILIK SEKTöRü BüYüMEYE DEVAM EDECEK

Takipteki kredilerin öz kaynaklara oranı, 2012 yılında %12,87 iken 2013 yılında %15,29 oranına, 2014 yılında ise % 15,69 oranına yükseldi. 2014 yılında takipteki alacaklar da nominal olarak %22,91 oranında oldukça yüksek bir artış meydana geldi, ancak, toplam kredilerdeki nominal artış oranının (%18,65) takipteki kredilerdeki artış oranından daha düşük olmasıyla nedeniyle bir önceki yıla göre problemli kredilerin toplam krediler içerisindeki payı matematiksel olarak artış gösterdi. 2014 itibariyle takibe dönüşüm oranı %2.84 seviyesinde. 2012 yılsonu itibariyle sektörün sermaye yeterlilik rasyosu %17.90 iken 2013 yılsonu itibariyle %15,30 seviyesine gerilemekle beraber 2014 yılı sonu itibariyle tekrar artış göstererek %16,30 seviyesine yükseldi. Yasal öz kaynakların %85,53’nün ana sermayeden oluşması sektörün kaliteli öz kaynak yapısını koruduğunu göstermekle beraber geçmişteki %90 civarındaki seviyesi giderek azalıyor.

2005 yılından itibaren Avrupa Birliği ülkeleri ile kıyaslandığında Türkiye bankacılık sektörünün aktif kârlılıkları ve varlıkların gerek net faiz geliri gerekse de faiz dışı gelir yaratma oranlarının daha büyük olduğu; ancak karşılık ve faiz dışı giderlerin de AB ülkelerine göre daha fazla olduğu görülüyor. Faiz dışı gelirlerin toplam gelirler içerisindeki payı son yıllarda artış trendine girdiği de önemli bir gözlem olarak karşımıza çıkıyor.

2014 yılsonu itibariyle BDDK, Türkiye Bankalar Birliği (TBB) ve Türkiye Katılım Bankaları Birliği’nin (TKBB) açıklamış oldukları verilere göre, bankacılık sektöründe, Türkiye genelinde 217.148 kişi istihdam ediliyor. Mali sistemin en büyük kesimini oluşturan ve aktif toplamı 857 milyar dolar düzeyinde bulunan Türk bankacılık sektörü, dünya ekonomileriyle yüksek düzeyde entegre edilmiş durumda. Bu nedenle bankacılık sektörü, küresel etkileşimlere oldukça açık.

Yasal düzenlemeler bankaların krize karşı dayanıklılığını artırmakla birlikte, verimlilik ve karlılık üzerinde de aşağı yönlü baskı kurdu. Ulusal ve küresel düzeyde yaratılan finansal yenilikler düzenleyici kısıtlamaların negatif etkilerini önemli ölçüde bertaraf edebildi.

aa_214.png

2014 yılsonu itibariyle BDDK, Türkiye Bankalar Birliği (TBB) ve Türkiye Katılım Bankaları Birliği’nin (TKBB) açıklamış oldukları verilere göre, bankacılık sektöründe, Türkiye genelinde 217.148 kişi istihdam ediliyor. Mali sistemin en büyük kesimini oluşturan ve aktif toplamı 857 milyar dolar düzeyinde bulunan Türk bankacılık sektörü, dünya ekonomileriyle yüksek düzeyde entegre edilmiş durumda. Bu nedenle bankacılık sektörü, küresel etkileşimlere oldukça açık.

Sektörde 34 adet mevduat bankası (3 adedi kamuya ait, 11 adedi özel sektöre ait, 19 adedi yabancılara ait ve bir adedi de TMSF’na ait), 13 adet Kalkınma ve Yatırım Bankası ve 4 adedi de İslami kurallara göre çalışan Katılım Bankası olmak üzere toplam 51 banka bulunuyor. Bu 51 bankanın yurt dışındakiler de dâhil toplam 12.213 adet şubesi bulunuyor. 2013 yılsonu itibariyle bankacılık sektörünün %90.53’lik kısmı mevduat bankalarına, %5.23’lük kısmı katılım bankalarına ve %4.24’lik kısmı ise kalkınma ve yatırım bankalarına ait.

aa_215.png

BANKACILIK SEKTöRüNDEKİ BüYüME YAVAŞLADI

Türk bankacılık sisteminin Aralık 2014 itibariyle varlık büyüklüğü yerel para bazında bir önceki yıla göre %15.12 oranında büyüme gösterterek 1.99 Trilyon TL’ye (857 milyar dolar) ulaştı. Son 11 yıl içerisinde birikimli olarak Türk bankacılık sektörü hemen her yıl büyüme gösterdi ve bu büyüme 2003-2014 yılları arasında % 812.32 oranında oldukça yüksek bir orana ulaştı.

aa_216.png

Bankacılık kaynakları içerinde temel fonlama kalemi hala mevduat olmakla beraber, mevduatın toplam kaynaklar içerisindeki payı 2005 yılında %61,9 iken 2014 yılsonu itibariyle %53.77 oranına geriledi. Sermaye piyasalarının gelişimine ve sistemin dünya entegrasyonundaki yerine paralel olarak bankacılık sisteminde sermaye piyasası araçlarının ihracı ve direk borçlanma yoluyla elde edilecek kaynaklar ön plana geçiyor. Nitekim toplam borçlanmanın 2007 yılındaki %18,45’lik payı 2014 yılında %28,07 seviyesine yükseldi.

Varlıklar yönünden ise Türk bankacılık sektöründe menkul kıymetlerin ağırlığı giderek azalarak %15,99 seviyelerine düştü. Krediler ise 2005 yılındaki %38,93 oranından 2014 yılsonu itibariyle %62.85 seviyesine yükseldi.

SEKTöRüN KARLILIĞI AZALMA TRENDİNE GİRDİ

Türk bankacılık sektöründe genel olarak kârlılık göstergelerinde aşağı yönlü eğilim devam ediyor. Bununla birlikte, mevcut göreceli yüksek karlılık seviyeleri 2014 yılında da devam etti. Sektörün fonlama yapısı içerinde mevduat ağırlıklı olması, şubeleşme ve işletme giderlerine daha fazla ihtiyaç duymasına ve bu durumun sektör karlılığı üzerinde aşağı yönlü yansımalara neden oluyor. Diğer taraftan bankalar, kredi verme süreçlerinde beklenen kayıp oranlarını ihtiyatlılık prensibiyle faiz marjlarına tam olarak yansıtamıyor. Bu durum aktif kârlılığını zayıflatıyor. Faiz dışı giderlerin yüksekliği, bankaların operasyonel verimliliğe sahip olmadığını gösteriyor. Sektör %1.69 seviyesindeki aktif karlılığı sağlarken, öz kaynak karlılığı ise %14,82 olarak gerçekleşti.

aa_217.png

ülke genelinde faizlerin seviyeleri yılbaşında yukarı doğru ivmelenmiş olmakla birlikte kademeli olarak düşme eğilimi gösterdi. Bankacılık kesiminin ürettiği faiz marjlarının yüksek seviyesi bundan olumsuz etkilenmeye başladı. Ancak, karşılık giderleri de bilânço üzerindeki negatif baskısını sürdürüyor.

Net faiz gelir, sektörün ana gelir kalemi durumunda. Sektör gelirlerini yeterince çeşitlendiremiyor. Net faiz marjının bileşenleri içerisinde, karşılık giderlerinin marjdaki etkisinin AB ülkelerine göre daha fazla olduğu görülüyor. Türk bankacılık sektörünün temel gelirleri net faiz gelirleri olup, 2014 yılsonu itibariye toplam gelirlerin %68.62’sını oluşturuyor. Faiz dışı giderlerin toplam gelirlere oranı ise AB ülkelerinden daha düşük.

Sektörün net döviz pozisyon riskinin temel göstergelerinden “Toplam yabancı para pozisyonu/varlıklar” oranı ile “Toplam yabancı para pozisyonu/öz kaynaklar” oranı 2014 yılsonu itibariye sırasıyla %0,03 ve %2,61 olup oldukça düşük. Dolayısıyla sektörün gelir üretimi üzerinde yabancı para pozisyon riskinin etkisi yok denecek kadar az.

aa_218.png

Türk bankacılık sistemi son yıllarda artan oranda mevduat dışı fonlama kaynaklarına yöneliyor. Bu durum, fonlama kaynaklarındaki dalgalanmalara olan duyarlılığı ve dış kırılganlıklara bağımlılığı artırıyor.

aa_220.png

2012 yılı son çeyreğinde makroekonomik konjonktürdeki olumlu havayla ivme kazanan kredi büyümesinin ardından, 2013 yılının ilk yarısının sonuna kadarki döneminde Merkez Bankası tarafından kısa vadeli faiz oranlarında indirime gidildi, 2014 ilk çeyreğinde de tekrar faizler yukarı ivmelendi. Küresel belirsizliklerin yarattığı makro finansal riskler ve yurtiçi piyasalardaki dalgalanmalar nedeniyle sıkılaştırıcı bir likidite politikası izlenmeye başlandı. 2014 yılı içerisinde TCMB sıkı politika duruşunu sürdürdü ve küresel oynaklıkları da dikkate alarak sıkı para politikasını sıkı likidite politikasıyla destekledi. Bu çerçevede, BIST gecelik repo faizleri 2014 yılının son çeyreğinden itibaren faiz koridorunun üst bandına yakın bir seyir izledi. TCMB fonlaması ağırlıklı olarak bir hafta vadeli repo ihaleleriyle sağlandı ve ağırlıklı ortalama fonlama faizi bir hafta vadeli repo ihale faizine yakın seviyelerde seyretti. TCMB, 2015-Ocak ayında bir hafta vadeli repo ihale faizini ölçülü bir adımla yüzde 8,25’ten yüzde 7,75’e indirdi. öte yandan, küresel piyasalarda artan oynaklık göz önüne alınarak gecelik faiz oranları sabit tutuldu ve enflasyondaki düşüşün kalıcı olması için temkinli bir yaklaşım izlenmesi gerektiği belirtildi.

Bu gelişmeler Türk bankacılık sektörünün likidite yapılanmasında oynaklık yaratmış olmakla birlikte sektörün bilânço içi işlemlerde hemen her vade bazında likidite açığı bulunmuyor. Karşılık oranlarının artırılmasının da etkisiyle en yüksek likidite fazlası 7 güne kadar olan vade diliminde ve aynı zamanda yıllık düzeyde oluştu. Bilânço dışı işlemlerde ise hemen her vade bazında likidite açığı içerisinde. Ancak net toplamda Türk bankacılık sisteminin likidite fazlası bulunuyor. Zira sektör yüksek likiditeye sahip bir varlık kaynak bileşim yapısıyla çalışıyor.

Bankacılık sektörü, 2014 itibarıyla varlıklarının %53,77’lik kısmını mevduat ve/veya katılım fonları ile finanse ediyor. 2014 yılında vergisel farklılıklar yaratılarak uzun vadeli mevduatın özendirilmesine rağmen, 2012 yılında 74 gün olan mevduatın ortalama vadesi 2014 yılında 72 gün oldu.

KREDİ RİSKİ ARTTI

Türk bankacılık sektörünün 2013 bilançosunda aktifin % 62,85’i kredi ve leasing alacaklarından, %15,99’lik kısmı kamu borçlanma senetleri ağırlıklı menkul kıymetlerden oluşuyor. Menkul kıymetlerin bilanço içerisinde ki payı azalırken, kredilerin payı artış gösterdi.

Türk Bankacılık sisteminin Kredi Riski, Piyasa Riski ve Operasyonel Riskleri İçsel Yöntem ve BDDK düzenlemeleri paralelinde ölçülüyor. Kredi riskleri başta olmak üzere bu risklerin ölçümünde bağımsız dış derecelendirme kuruluşları henüz görev almadı. BDDK verilerine göre Bankacılık sisteminin toplam riskleri içerisinde %90.08’lik kısmı kredi riskine, %7.45’lik kısmı operasyonel risklere ve %2.47’lik kısmı ise piyasa riskine ait.

Bir önceki yıla göre %13,71 oranında artış gösteren sektörün toplam risk tutarı 2014 itibariyle 1.660.961 Milyon TL olarak ölçüldü. Kredi riskindeki artış oranı %13,73, operasyonel risklerdeki artış oranı %14,29, piyasa risklerindeki artış oranı da %11,30 olarak ölçüldü. Bankacılık sektörünün piyasa riskine esas tutarı ise 41,04 milyar TL’ye yükseldi. Söz konusu gerilemenin temel nedenleri faiz oranlarında meydana gelen volatilitenin menkul kıymetler üzerinde yarattığı etkiler nedeniyledir.

Türk bankacılık sektörü, genel olarak bilânço içi yabancı para açık pozisyonunu, bilânço dışı yabancı para uzun pozisyon ile kapatıyor. Sektörün yabancı para net genel pozisyonu uzun yıllardır düşük seviyelerde seyrediyor. Ancak 2015 yılındaki ekonomik büyümenin baskılanması, bankaların varlık kalitesinde artışa sebep olabileceği bekleniyor.

aa_221.png

Gelişmiş ülkelerde kalkınma ve yatırım bankacılığının öz kaynak varlık dengesi kötüleşip çekiciliğini ve itibarını kaybederken, Türkiye‘de bankacılık yüksek sermayesini ve yüksek sermaye rasyosunu hala koruyor ve çekiciliğini devam ettiriyor.

BANKALARIN öZKAYNAKLARI AZALDI

Katılım bankalarının, kalkınma ve yatırım bankalarının ve mevduat bankalarının tamamının öz toplam kaynaklar içerindeki öz kaynaklarının payı azalış gösterdi. Dolayısıyla sektör genelinde, öz kaynakların bilânço içerisindeki payı 2012 yılında %13,17 iken 2013 de bu oran %11,19 oranına 2014 yılında ise %11,64 oranına geriledi. En düşük öz kaynak/ toplam kaynak oranı katılım bankalarına ait. öz kaynaklarına göre göreceli olarak sektör geneline göre daha fazla olduğu için öz kaynakların bilânço içerisindeki payının yüksek olmasının SYR hesaplamalarına yapacağı katkıyı azalttı.

Diğer taraftan, kötüleşen öz kaynak varlık dengesi nedeniyle kalkınma ve yatırım bankacılığı gelişmiş ülkelerde çekiciliğini ve itibarını kaybetmiş olmasına rağmen, Türkiye de yüksek sermayesini ve yüksek sermaye rasyosunu hala koruyor ve çekiciliğini devam ettiriyor. Sektörün Sermaye Yeterlilik Rasyosu (SYR) Basel II kurallarına göre hesaplanıyor. SYR. Sektörün 2013 yılı itibariyle SYR’si %16.30 dur.

aa_222.png

Yorum yok

Yorum Yazın

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

*

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Site Haritası