Son Haberler

Lojistik üstünlüğün anahtarı…

– Çünkü lojistik; yol yapmakla, stok tutmakla, kamyon saymakla sınırlı bir iş değil. Lojistik; sadece bir şeyleri A’dan B’ye taşımak değil, devlet aklının, işletme biliminin ve teknolojinin çarpan etkisiyle birleştiği stratejik bir oyundur. Amazon’un depolarında 750 bini aşkın mobil robot insanlarla dans ediyor. Proteus, rafları temassız taşıyor; Cardinal, yapay zekâyla ayıklama yapıyor.

– Yapay zekâ bu üçlüyü bağlayan sinirdir: talebi tahmin eder, rotayı optimize eder, anomalileri daha fark edilmeden işaretler. Geleceğin “lojistik zekâsı”, aslında bugünün yatırım kararıdır. Türkiye’nin 2023’te hizmet ihracatı 106,6 milyar dolar seviyesinde. Bunun içinde lojistik/taşımacılık kritik bir paya sahip. Stratejik reçete nettir: Limanlarla demiryollarını birbirine dikiş gibi atmak…

– Finansal krizlerden jeopolitik kırılmalara kadar her şok, tedarik zincirlerinin kırılganlığını yüzümüze vuruyor. Ama aynı şoklar bize şunu da öğretiyor: Lojistik; üretimi, ticareti, diplomasiyi ve hatta itibarımızı birbirine bağlayan “sistem düşüncesi”dir. Yavuz Sultan Selim’in menzillerinden Amazon’un robotlarına kadar değişmeyen tek prensip şu: Standardizasyon + görünürlük + merkezi planlama + sürekli iyileştirme.

– Eğer bu topraklar İstanbul’dan Almatı’ya, Mersin’den Rotterdam’a uzanan bir kavşaksa, bundan sonra kazanacağımız şey yalnızca “konum” olmayacak; hızın, güvenin ve yeşil dönüşümün standardı olacaktır. Bunu, tarihten aldığımız disiplinle ve bugünün teknolojisine cesur yatırımlarla yapacağız. Çünkü geleceğin büyük stratejileri, sahnede yüksek sesle değil, limanda, rampada, sevkiyatta ve kod satırlarında “sessizce” yazılır.

“Amatörler stratejiden konuşur, profesyoneller lojistikten.” Bu cümle, antik çağlardan konteyner devrimine ve günümüz yapay zekâlı depolara uzanan çizgide hiç eskimedi. Çünkü lojistik; sadece bir şeyleri A’dan B’ye taşımak değil, devlet aklının, işletme biliminin ve teknolojinin çarpan etkisiyle birleştiği stratejik bir oyundur.

Şunu hayal edin…

M.Ö 1. yüzyılda bir Roma lejyoneri, taş döşeli bir yolda yürürken, üstünde imparatorluğun mühürlü bir mesajı taşıyordu. Aynı anda, 1517 kışında Sina Çölü’nü yaran bir Osmanlı kervanı, menzil menzil ilerliyordu; her menzilde su, yem ve iaşe tam vaktinde hazırdı.

Ve bugün, bir Amazon deposunda, Proteus adlı otonom robotlar kutuların arasından sessizce akarken sizin verdiğiniz sipariş, kâğıda yazılmadan önce algoritmaların içinde rota buluyor.

Ortak soru hep aynı: “Bunu en hızlı, en güvenli, en öngörülebilir nasıl yaparız?”

Bu yazıyı, lojistiği “sessiz strateji” diye adlandıranlar adına kaleme alıyorum. Çünkü lojistik; yol yapmakla, stok tutmakla, kamyon saymakla sınırlı bir iş değil. Roma’nın başarısı yalnızca lejyonların cesaretinden gelmedi; 80 bin kilometreye yaklaşan standartlaştırılmış yol ağı, posta teşkilatı ve ölçü-birim birliği sayesinde imparatorluk akışa kavuştu. “Tüm yollar Roma’ya çıkar,” cümlesinin ardında, bugünün tedarik zinciri yazılımlarını çağrıştıran bir sistem kurgusu vardı.

HOLLANDALILARIN DÜNYAYA AÇILMASINDA LOJİSTİK EN ÖNEMLİ UNSURDU

Osmanlı’da Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi’ni düşünün. Üsküdar’dan Kahire’ye uzanan binlerce kilometrelik hat üzerinde, 100 bin kişilik bir ordunun kesintisiz ulaşımı için “menzil” denilen ikmal düğümleri kurulmasıdır. Hangi köyün hangi menzile ne getireceği önceden yazıldı. Bu, modern terminolojiyle “çekme sistemi”nin (yani ihtiyaç kadar ikmalin) yüzyıllar önceki bir uygulamasıydı. Bugün buna “tam zamanında besleme” diyoruz…

Tarihte, Hollandalıların dünyaya açılımında da lojistik en önemli unsurdu. Amerika’nın keşfi de, yeni bir lojistik hattı arayışının sonucuydu.

Aradan birkaç yüzyıl geçti ve bir nakliyeci olan Malcolm McLean bir soruya takıldı: “Neden limanlarda bu kadar bekliyoruz?” 1956’da, Ideal X gemisine standart konteynerler yükledi ve çağları kısalttı: Elleçleme haftalardan saatlere indi. Bir inovasyon, dünya ticaretini adeta rayına (daha doğrusu “konteynerine”) oturttu.

“GÜVENLİ TESLİMATI GARANTİ EDERSENİZ BAMBAŞKA BİR EKONOMİ DOĞAR”

Bir başka Amerikalı, Frederick W. Smith, “Eğer ülkede geceden sabaha güvenilir teslimatı garanti ederseniz bambaşka bir ekonomi doğar” dedi ve 1973’te FedEx’i kurdu. Ardından 1986’da sahaya inen SuperTracker tarama cihazı ve 1994’te çevrimiçi kargo takibi, görünürlüğü (yani “nerede, ne zaman, niçin gecikti” sorularına dijital cevap vermeyi) standart hâle getirdi. Bu yalnızca kargo taşımacılığını değil, müşterinin beklenti yönetimini de dönüştürdü.

TOYOTA, “İSRAFI ÖLDÜR, AKIŞI YAŞAT” MOTTOSUYLA BİR DEVRİM BAŞLATTI

Japonya’da Toyota, “israfı öldür, akışı yaşat” mottosuyla üretimden lojistiğe uzanan bir devrim başlattı. Tam Zamanında (JIT) sistem, “ihtiyaç duyulan parça, tam ihtiyaç anında, tam ihtiyaç miktarıyla hatta gelsin” dedi. Jidoka ise “otomasyon insansızlık değildir; anomaliyi fark edip hattı durdurabilen akıllı sistemdir” diyerek kaliteyi sürecin içine gömdü. İkisinin toplamı, stok ve bekleme süresini azaltırken nakit döngüsünü hızlandırdı.

ABD’de “Biz perakende şirketi değil, lojistikçiyiz” diyen Walmart, “cross-docking” (çapraz yükleme) tekniğiyle depoyu bir bekleme salonu olmaktan çıkarıp bir hız istasyonuna dönüştürdü: Gelen yük kısa bir sahada ayrıştırılıp neredeyse beklemeden çıkışa verildi. Depolama maliyetleri ve devir süreleri dramatik biçimde düştü; perakende lojistiğinin ritmi değişti.

Ve rota matematiği… UPS’in ORION sistemi, her gün on binlerce sürücünün rotasını tekrar tekrar çözen bir optimizasyon motoru. Sonuç: Yılda yaklaşık 100 milyon mil daha az sürüş, 10 milyon galon civarında daha az yakıt ve yüz milyonlarca dolarlık tasarruf. Bu yalnızca “daha ucuz” değil; aynı zamanda “daha yeşil” demektir.

AMAZON’UN DEPOLARINDA 750 BİN MOBİL ROBOT İNSANLARLA DANS EDİYOR          

Bugüne geliyoruz: Amazon’un depolarında 750 bini aşkın mobil robot insanlarla dans ediyor. Proteus, rafları temassız taşıyor; Cardinal, yapay zekâyla ayıklama yapıyor; Sequoia, depolama/ayıklama süreçlerini %75’e kadar hızlandırıp toplam verimliliği %25 civarında artırmayı hedefliyor. Bu, “bir depo” değil; gerçek zamanlı verilerle yaşayan, nefes alan bir organizma.

Denizde de benzer sahne var: Maersk’in Triple-E sınıfı gemileri, yavaş seyir ve gövde/itki optimizasyonu gibi çözümlerle “konteyner başına karbonu yaklaşık yarıya indirme” tasarım hedefiyle geliştirildi. Artık rekabet, yalnızca saat ve dolar üzerinden değil, gram CO₂ üzerinden de okunuyor.

Peki tüm bu teknik terimler bize ne anlatıyor?

. RFID, barkodun bir üst dilidir; görüş hattı gerektirmeden, birden fazla etiketi aynı anda okuyarak akışı görünür kılar.

. Dijital ikiz, gerçek operasyonun sanal kopyasıdır; “ya şurayı şöyle değiştirsek”i risk almadan test etmenizi sağlar.

. Kontrol kulesi yazılımları, farklı taşıma modlarını ve ortakları tek camda birleştirip, gecikmeyi daha oluşurken yakalar.

GELECEĞİN “LOJİSTİK ZEKÂSI”, ASLINDA BUGÜNÜN YATIRIM KARARIDIR

Yapay zekâ bu üçlüyü bağlayan sinirdir: talebi tahmin eder, rotayı optimize eder, anomalileri daha fark edilmeden işaretler. McKinsey’in bulguları, bu teknolojileri erken benimseyenlerin maliyette çift haneli iyileşmeler, stokta ciddi düşüşler ve hizmet seviyesinde belirgin sıçramalar yakaladığını söylüyor. Geleceğin “lojistik zekâsı”, aslında bugünün yatırım kararıdır.

Türkiye’ye bakalım. 2023’te hizmet ihracatı 106,6 milyar dolar seviyesinde. Bunun içinde lojistik/taşımacılık kritik bir paya sahip. Dünya Bankası’nın LPI endeksinde hâlâ yukarı tırmanacak basamaklarımız var; gümrük süreçleri, izlenebilirlik ve hinterland bağlantılarında yapılacak her iyileştirme, navlundan önce “zaman”ı ucuzlatacaktır. Çünkü lojistikte en pahalı şey, aslında beklemektir.

Stratejik reçete nettir:

. Limanlarla demiryollarını birbirine dikiş gibi atmak…

. RFID’den e-CMR’ye, kontrol kulesinden yapay zekâlı planlamaya tek pencerede bütünleşik bir akıl…

. Lojistiği matematik, veri analitiği ve sahadaki sezgiyle birleştiren yeni bir müfredat; simülasyon ve dijital ikiz laboratuvarlarıyla yetişen bir kuşak…

LOJİSTİK; ÜRETİMİ, TİCARETİ, DİPLOMASİYİ VE HATTA İTİBARIMIZI BİRBİRİNE BAĞLAYAN “SİSTEM DÜŞÜNCESİ”DİR.

Ve evet, finansal krizlerden jeopolitik kırılmalara kadar her şok, tedarik zincirlerinin kırılganlığını yüzümüze vuruyor. Ama aynı şoklar bize şunu da öğretiyor: Lojistik; üretimi, ticareti, diplomasiyi ve hatta itibarımızı birbirine bağlayan “sistem düşüncesi”dir.

Yavuz Sultan Selim’in menzillerinden Amazon’un robotlarına kadar değişmeyen tek prensip şu: Standardizasyon + görünürlük + merkezi planlama + sürekli iyileştirme. Bu dört kelime, bir ülkenin rekabet haritasını da bir şirketin bilançosunu da sessizce yeniden çizer.

Eğer bu topraklar İstanbul’dan Almatı’ya, Mersin’den Rotterdam’a uzanan bir kavşaksa, bundan sonra kazanacağımız şey yalnızca “konum” olmayacak; hızın, güvenin ve yeşil dönüşümün standardı olacaktır. Bunu, tarihten aldığımız disiplinle ve bugünün teknolojisine cesur yatırımlarla yapacağız. Çünkü geleceğin büyük stratejileri, sahnede yüksek sesle değil, limanda, rampada, sevkiyatta ve kod satırlarında “sessizce” yazılır.

Not: Kapak görseli, yapay zeka asistanı Gemini tarafından oluşturulmuştur.

Zuhal MANSFIELD

TMG Dış Tic. ve Madencilik Sanayi Yönetim Kurulu Başkanı

mansfield@turcomoney.com

 

Yorum yok

Yorum Yazın

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

*

*

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

İlgili Haberler

Site Haritası