– Planlı ekonomi döneminde verilen az sayıdaki kaliteli mezunlar ile uzun yıllar boyunca “iyi bir diploma = iyi bir iş” algısı oluştu. Ancak günümüz iş piyasasında verilen çok sayıdaki mezun ile diploma artık tek başına iş bulmanın bir garantisi değil. Liyakatsizliği bu kitabın konusu dışında tutarsak, piyasa koşullarında tecrübe, beceri seti, iletişim ağları ve kişisel yetkinlikler giderek daha fazla önem kazanıyor.
– Birçok mezun, diploma aldığında hemen nitelikli bir işe gireceğini düşünürken, iş ilanlarının büyük kısmı deneyim, portföy veya belirli beceriler talep ediyor. Maalesef, üniversitede öğrenilen teorik bilgiler, iş dünyasında gereken pratik becerilerle her zaman örtüşmüyor. Özellikle hızlı değişen sektörlerde (teknoloji, finans, pazarlama gibi) yeni mezunların mevcut becerilerini sürekli olarak güncellemeleri gerekiyor.
– İş piyasasının zorluğu, ekonomik belirsizlik, çevre baskısı (“şu sertifikayı da al, şunu da oku”) gençleri “biraz daha bekleyeyim” moduna sokuyor. “Henüz hazır değilim” düşüncesi, sürekli ertelenen girişimlerle birleşince “eylemsizlik sarmalı” oluşuyor. Gerçek tecrübe kazanılmadığı için yaş ilerledikçe iş hayatına girme eşiği daha da zorlaşıyor. Bir noktadan sonra alınan yeni belgeler, önceki eğitimlerin değerini de azaltabiliyor.
– Mezuniyet sonrası belirsizlik ve iş arama sürecinin yarattığı stres, bazı gençleri “bir süre daha öğrenci olarak kalmaya” iter. Bu, başka lisans alanlarına, yüksek lisansa ve hatta doktoraya “kariyer hedefi”nden çok “belirsizlikten kaçış” motivasyonuyla başlamak şeklinde görülebilir. Bu durum zaman kaybına, enerji kaybına ve maliyet kaybına yol açar. Daha da kötüsü, gençleri gelecekle ilgili endişelere/karamsar düşüncelere yöneltir.
– Üniversitede verilen teorik bilgiler, iş dünyasında gereken pratik becerilerle her zaman örtüşmüyor. Özellikle hızlı değişen sektörlerde (teknoloji, finans, pazarlama gibi) yeni mezunların mevcut becerilerini güncellemesi gerekiyor. Eğitim programları, teknolojik ve sektörel değişimlere göre yeterince hızlı güncellenmiyor. Örneğin, yapay zekâ ve veri bilimi hızla gelişirken birçok bölüm hâlâ eski içerikli müfredatlarla eğitim/öğretime devam ediyor.
– Her bölümün danışma kurulunda sektör temsilcileri ve ilgili paydaşlar yer almalıdır. Stajlar, bir formalite olmaktan çıkarılmalı, hem akademinin hem de işverenin elini taşın altına koyduğu, öğrencilerin ucuz iş gücü veya angarya olarak görüldüğü bir yapıdan çok, gençlerin nitelikli uygulama becerisi kazandığı süreçlere dönüştürülmelidir. Derslerin %30–40’ı gerçek vaka analizi, saha çalışması veya proje üzerinden yürütülmelidir.
– Mezuniyet sonrası da üniversite–mezun ilişkisi devam etmeli; sertifika, mikro-öğrenme modülleri, sektör güncellemeleri sağlanmalıdır. Mümkün ise akademik mentor + sektör mentoru eşliğinde öğrenci gelişimi takip edilmelidir. Mezuniyet sonrası yolculuk, kim olduğunu bildiğinde çok daha netleşir. Hayatın sonunda dönüp baktığımızda, “İyi ki”lerle dolu bir hikâye mi, yoksa “Keşke”lerle dolu bir pişmanlık defteri mi görmek istediğimiz bize bağlı…
Öğrenciliğin getirmiş olduğu bazen gerçek yaşam koşullarından ve sorumluluktan uzak yaşam sonrası rekabete hazırlıklı olmama, sorumluluktan kaçma, değişim korkusu gibi durum ve duyguların tetiklediği kaygı bozuklukları mezuniyet sonrası yaşanan “şok”un temel nedenleridir. Bu şokun büyüklüğü ise okuldan iş hayatına geçişte beklentiler ile gerçeklikler arasındaki farktan ortaya çıkıyor.
DİPLOMA ≠ İŞ GARANTİSİ
Planlı ekonomi döneminde verilen az sayıdaki kaliteli mezunlar ile uzun yıllar boyunca “iyi bir diploma = iyi bir iş” algısı oluştu. Ancak günümüz iş piyasasında verilen çok sayıdaki mezun ile diploma artık tek başına iş bulmanın bir garantisi değil. Liyakatsizliği bu kitabın konusu dışında tutarsak, piyasa koşullarında tecrübe, beceri seti, iletişim ağları ve kişisel yetkinlikler giderek daha fazla önem kazanıyor.
Birçok mezun, diploma aldığında hemen nitelikli bir işe gireceğini düşünürken, iş ilanlarının büyük kısmı deneyim, portföy veya belirli beceriler talep ediyor. Maalesef, üniversitede öğrenilen teorik bilgiler, iş dünyasında gereken pratik becerilerle her zaman örtüşmüyor. Özellikle hızlı değişen sektörlerde (teknoloji, finans, pazarlama gibi) yeni mezunların mevcut becerilerini sürekli olarak güncellemeleri gerekiyor.
PROFESYONEL ÖĞRENCİLİK: BELİRSİZLİKTEN KAÇIŞIN SESSİZ TUZAKLARI
Öğrencilik yıllarında sorumlulukların daha belirgin ve sınırlı olması, düzenli bir takvim ve sosyal çevre sunar. Mezuniyet sonrası ise belirsizlik, farklı şehirlerde/ülkelerde ya da alanlarda iş arama, maddi sorumluluklar gibi yeni durumlar ortaya çıkar. Bu durum benim “profesyonel öğrencilik” olarak nitelediğim öğrencilik sonrası belirsizliklerin getirdiği yeni duruma uyum sağlamayarak, mevcut duruma ve konfor alanına tutunup eylemsiz kalmak veya yatayda diploma ve sertifika kolleksiyonu yapmaya gençleri itiyor. Zaten “iş yok” algısı ile beslenen “konfor alanından çıkamama ve bir sonraki aşamaya geçememe” durumu oldukça yaygın olarak gözleniyor.
Mezuniyet sonrası belirsizlikler ve rekabet baskısı, gençleri aşağıdaki iki eğilime sürükleyebiliyor:
MEVCUT KONFOR ALANINA TUTUNMA
Üniversite ortamı, sosyal çevre, öğrenci kimliği ve maddi sorumlulukların görece azlığı, güvenli bir alan yaratır. Mezuniyet sonrası belirsizlik ve iş arama sürecinin yarattığı stres, bazı gençleri “bir süre daha öğrenci olarak kalmaya” iter. Bu, başka lisans alanlarına, yüksek lisansa ve hatta doktoraya “kariyer hedefi”nden çok “belirsizlikten kaçış” motivasyonuyla başlamak şeklinde görülebilir.
İş piyasasının zorluğu, ekonomik belirsizlik, çevre baskısı (“şu sertifikayı da al, şunu da oku”) gençleri “biraz daha bekleyeyim” moduna sokuyor. “Henüz hazır değilim” düşüncesi, sürekli ertelenen girişimlerle birleşince “eylemsizlik sarmalı” oluşuyor.
Gerçek tecrübe kazanılmadığı için yaş ilerledikçe iş hayatına girme eşiği daha da zorlaşıyor. Bir noktadan sonra alınan yeni belgeler, önceki eğitimlerin değerini de azaltabiliyor; “overqualified” (fazla nitelikli ama deneyimsiz) algısı oluşuyor.
YATAYDA DİPLOMA VE SERTİFİKA KOLEKSİYONCULUĞU
Tutku ile yapılmak istenen asıl meslek hedefine yönelmek yerine, birbirinden kopuk veya birbirini tamamlamayan programlara, sertifikalara, online kurslara kaydolmak bir psikolojik çıkış olarak yaygınlaşıyor. Öğrenmede hiçbir sorun yok ancak öğrenilenlerin kullanılarak birbirini bütünleyen ana resmin parçalarına dönüşmemesi, psikolojik rahatlama için “harekette görünerek ilerleme hissi yaratma” arzusundan kaynaklanıyor. Sonuçta, özgeçmiş dolu gözükmektedir ancak yetkinlik derinleşmiyor, uzmanlaşma ve kariyer basamaklarındaki dikey ilerleme görünmüyor. Bankacılık ve finans okuyan öğrencilerime mezun olmadan önce alanda uzmanlaşmak için stajlarına önem vermelerini, SPK lisansı almalarını, yabancı dillerini mutlaka geliştirmelerini zamanında tavsiye etmiştim. Sadece diplomaya tutunmayıp bunu gerçekleştirenlerden hiçbirisi işsiz kalmadı.
EĞİTİM – İŞ DÜNYASI UYUM SORUNU
Üniversitede öğrenilen teorik bilgiler, iş dünyasında gereken pratik becerilerle her zaman örtüşmüyor. Özellikle hızlı değişen sektörlerde (teknoloji, finans, pazarlama gibi) yeni mezunların mevcut becerilerini güncellemesi gerekiyor.
Uyum sorunun temel nedenleri aşağıdaki şekilde özetlenebilir:
MÜFREDATIN GÜNCELLİĞİNİ KAYBETMESİ
Eğitim programları, teknolojik ve sektörel değişimlere göre yeterince hızlı güncellenmiyor. Örneğin, yapay zekâ ve veri bilimi hızla gelişirken birçok bölüm hâlâ eski içerikli müfredatlarla eğitim ve öğretime devam ediyor.
TEORİ–PRATİK DENGESİ EKSİKLİĞİ
Üniversiteler ve bazen üst yönetim istese de eğitimciler, genellikle konfor alanı olarak gördükleri güncelliğini kaybetmiş teorik bilgiye ağırlık veriyor. İş dünyası ise maliyet, rekabet ve zaman kısıtı ile güncel bilgi, problem çözme, proje yürütme, ekip çalışması, iletişim gibi pratik becerileri önceliklendiriyor.
SEKTÖR–EĞİTİM İLETİŞİMİNİN ZAYIFLIĞI
Şirketler ve üniversiteler arasında sistematik bir işbirliği mekanizması yoksa, işverenin istediği beceriler eğitimde yeterince yer bulmaz. Ben yöneticilik sürecimde uygulamada “Danışma Kurulları”nın önemine inanarak her zaman değer verdim. Staj ve ortak projelere dayalı işbirliği protokollerinin artırılması her zaman öncelikli görevim oldu.
MEZUN PROFİLİNİN HOMOJEN OLMASI
Farklılaşmamış mezun profili, iş piyasasında istihdam edilmek istenmeyen “birbirinin kopyası” adaylar yaratır. Bu da gençlerin kendilerini öne çıkarmasını zorlaştırır.
Yukarıda saydığımız uyum sorunlarının çözümü için aşağıdaki hususların uygulamaya geçirilmesi gerekiyor:
1) MÜFREDAT–SEKTÖR ENTEGRASYONU
Her bölümün danışma kurulunda sektör temsilcileri ve ilgili paydaşlar yer almalıdır. Değişikliğin gerektiği durumlarda doğrudan müfredat veya tamamlayıcı unsurlar ile en az 2 yılda bir sektör ihtiyaçlarına göre revize edilmelidir.
2) ZORUNLU VE NİTELİKLİ STAJ
Stajlar, naylon tabir edilen ve sadece “imza attırılan” bir formalite olmaktan çıkarılmalı, hem akademinin hem de işverenin elini taşın altına koyduğu, öğrencilerin ucuz iş gücü veya zaman kaybı yaratan angarya olarak görüldüğü bir yapıdan çok, gençlerin nitelikli uygulama becerisi kazandığı süreçlere dönüştürülmelidir. Öğrenciler staj sürecinde aktif olarak gerçek projelerde yer almalı, çıktı üretmeleri sağlanmalıdır.
3) UYGULAMALI VE PROJE TABANLI EĞİTİM
Derslerin %30–40’ı uygulamacıların da katılımıyla gerçek vaka analizi, saha çalışması veya proje üzerinden yürütülmelidir. Proje, hackathon, case study, girişimcilik ve inovasyon yarışmaları gibi etkinlikler derslerle entegre edilmelidir.
4) HAYAT BOYU ÖĞRENME KÜLTÜRÜ
Mezuniyet sonrası da üniversite–mezun ilişkisi devam etmeli; sertifika, mikro-öğrenme modülleri, sektör güncellemeleri sağlanmalıdır.
5) ÇİFT MENTORLUK SİSTEMİ
Mümkün ise akademik mentor + sektör mentoru eşliğinde öğrenci gelişimi takip edilmeli, hem teorik hem pratik bakış açısı kazandırılmalıdır.
KARİYER PLANI DEĞIL, KARİYER STRATEJİSİ: ÖNCEDEN HAZIR OLMAK
Çoğu kişi kariyerini “planlamak” gerektiğini duyar. Ancak plan, genellikle belirli bir hedefe yönelik adımların sıralanmasıdır. Hayat ise bu kadar öngörülebilir değildir. Yeni teknolojiler, ekonomik krizler, sektör değişimleri ve kişisel tercihler, önceden yazılmış bir planı kolayca geçersiz kılabilir. Bu nedenle, planla birlikte, ancak bundan daha çok “stratejiye” ihtiyacımız bulunuyor.
Kariyer Planı
Kariyer Stratejisi
Üniversite sonrası ilk girdiğim işe alım mülakatında kendini 10 yıl sonra nerede görüyorsun sorusu ile karşılaşmıştım. Aslında bu soru bir vizyon olmaktan çok arkasından gelen nasıl sorusu ile bir anlam kazanıyordu ve hangi plan ve strateji ile amaçladığınız pozisyona ulaşacaksınız anlamına geliyordu. Böyle bir durumla karşılaşmadan önce önemli olan, sahip olduğumuz vizyona uygun adımları ve bu adımları gerçekleştirebilmemiz için gerekli olan stratejileri tasarlamamızdır. Yol haritasını çizmek kadar, yoldaki değişikliklere uyum sağlamak, bazen geri çekilmek bazen ileri çıkmak bu sürecin gerekliliklerindendir.
Kariyer stratejisi oluşturmanın adımlarını sıralayacak olursak bunlar:
KENDİNİ TANIMAYAN MEZUN, HER İŞİ DENEMEK ZORUNDA KALIR
Mezuniyet, yıllarca beklenen bir dönüm noktasıdır. Ancak diploma eline geçmeden önce hangi yöne gideceğini bilmiyorsan, o dönüm noktası bir başlangıç değil, bir belirsizlik tüneline dönüşebilir. Kendini tanımayan bir mezun, yönsüz bir gemi gibidir, rüzgâr nereden eserse oraya savrulur.
İlgi alanlarını, güçlü yönlerini ve değerlerini bilmeyen mezun, “bulana kadar deneyeyim” mantığıyla bir işten diğerine geçer. Her yeni başlangıç, sıfırdan başlama yorgunluğunu da beraberinde getirir. Yanlış alanlarda harcanan zaman motivasyon ve işgücü kaybı yaratacağı gibi alanda derinleşmek yerine sürekli yüzeysel kalınmasına, kariyerde dikey ilerleme yapılamamasına neden olur. “Ben ne istiyorum?” sorusu zamanla yerini “Acaba bende mi sorun var?” düşüncesine bırakır.
“Keşke”ler ile harcanmış bir hayattan daha kötüsünü düşünemiyorum. Keşkeler genellikle tek bir olayla başlamaz, küçük pişmanlıkların üst üste eklenmesiyle oluşur.
“Keşke o işi kabul etmeseydim.”
“Keşke zamanında şunu deneseydim.”
“Keşke daha erken fark etseydim.”
En kötüsü, farkındalık çok geç geldiğinde, geçmişin telafisinin de zor olmasıdır. Çünkü kaybedilen zaman asla geri gelmez.
Mezuniyet sonrası yolculuk, kim olduğunu bildiğinde çok daha netleşir. Kendini tanımayan mezun, rüzgârın sürüklediği gemi gibi her limana uğrar ama hiçbirinde kalıcı olamaz. Hayatın sonunda dönüp baktığımızda, “İyi ki”lerle dolu bir hikâye mi, yoksa “Keşke”lerle dolu bir pişmanlık defteri mi görmek istediğimiz bize bağlı…
Prof. Dr. Mehmet YAZICI
Antalya Bilim Üniversitesi Öğretim Üyesi
yazici@turcomoney.com
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.