– Geçen ay 3 yıllık makro hedefleri belirleyen Orta Vadeli Program (OVP), açıklandı. Peki OVP’de belirlenen hedefler gerçekçi mi? Türk ekonomisinin kronik hastalıklarına çare olur mu? Hemen belirtelim ki, OVP’de belirlenen hedefler, gerçekçi değil. Halkın satın alma gücü kayıplarına sebep olan yaşam pahalılığına çözüm getirmiyor. Program, gelir dağılımındaki eşitsizlik, beyin göçü ve hukuksal yoksunlukla şekillenen yönetimsel/kurumsal gerilemeler gibi ana yapısal problemlere hiçbir şekilde odaklanmıyor.
– 2006 yılından bu yana üçer yıllık olarak hazırlanan önceki OVP’ların hedef-gerçekleşme oranlarının hedeflerinden sapma oranlarının oldukça yüksek olması OVP’ larin toplumsal güvenilirliklerini oldukça zayıflattı. Örneğin, enflasyon konusunda 2022 OVP hedefi %9,8, gerçekleşme oranı ise %64,27, 2023 OVP hedefi %24,9 gerçekleşme %64,77 ve en son 2024 OVP hedefi %33, gerçekleşme %44,4 olması mevcut güvensizliğin ve inanç zayıflığının nedenlerini tam olarak ortaya koyuyor.
– Ücret artışlarının geriye dönük gerçekleşen TÜFE ile ileriye dönük beklentilerin birlikte kullanılmasını içeren hibrit yöntemleriyle harmanlanması, reel ücret kayıplarını tam olarak telafi edemiyor. Ayıca ücret bantlarının otomasyona ve yaratıcılık yeteneklerine göre ayrılıştırılmadan belirlenmesi ve yine baz ücret dışındaki yan hakların (ulaşım, yemek, sağlık vb. ücret dışı yardımlar) enflasyona duyarlı kurgulanmaması yetenek kaçışlarını devam ettirecektir. Maalesef bu konularda da OVP’nın bir çözüm önerisi ve gündemi bulunmuyor.
– 2026 için TÜFE hedefinin %16, dolar kuru ortalamasının ise %17,6 oranında artış sağlayacağı ve dolayısıyla TÜFE’den daha fazla değer kaybedeceği planlanan bir TL’si karşısında dolarizasyon eğilimi asla durdurulamaz. Bu bir ciddi planlama çelişkisidir. Yine OVP’da enerji ithalatı düşerken veya yatay seyrederken, eş zamanlı olarak dış ticaret açığının artması açıklanması gereken çelişkili bir planlamadır. Aynı şekilde dış ticaret açığı artarken cari dengenin düşmesi de açıklanması gereken bir başka başlıktır.
– 2028 yılında büyümenin yüzde 5 olacağı bekleniyor. Yurt içi tasarruf oranlarında da önemli bir pozitif durum yaşanmadı. Ancak cari açık oranlarında düşüşler beklenmesi önemli çelişki yumağıdır. OVP’da nitelikli işgücünün, istihdam kapasitesinin artırılacağı belirtiliyor, sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilirliği üzerinde duruluyor. İşgücüne katılımda yıllık ortalama 842 bin kişinin artacağı bekleniyor. Ancak işsizliğin 2028 yılına kadar %7,8 seviyesine düşürüleceğinin hedeflenmesi oldukça iyimser bir tahmindir.
– OVP’da kur politikası, enflasyon mücadelesi baz alınarak hazırlanmış. Zira, TL’nin reel olarak değerli kalmasına dayanan kur politikasının devamı görünüyor. Enflasyon tahminleri gelecek 3 yıl için sırasıyla %16, %9 ve %8 olarak öngörülüyor. Enflasyonun bu seviyelere inebilmesi oldukça iyimser gözüküyor. 2028 yılında ortalama dolar kurunun 53,76 TL, yıl sonu nokta kurunun ise 57,77 TL olması bekleniyor. Bu durumda enflasyon hedeflerinin gerçekleşmesi uğruna ciddi rezerv kayıpları devam edecek, sanayi kesimi değerli TL nedeniyle rekabette zorlanacak.
– OVP, cari açığın 2026’da 22,3 milyar dolara, 2027 yılında 20,5 milyar dolara, 2028’de 18,5 milyar dolara gerileyerek GSYH’ye oranla %1,0 düzeyine ineceğini öngörüyor. İhracat hedeflerinin öngörüldüğü şekilde 2028 yılında 308,5 milyar dolara ulaşabilmesi halinde, ihracat odaklı bir dengelenme nedeniyle cari açık hedefleri tutturulabilir. İhracat hedefinin gerçekleşmesi halinde, cari açığın OVP’deki gösterilen düşük hedefe yakınsaması mümkün olabilir. Aksi halde bu mümkün değildir.
2026-2028 yıllarını kapsayan 3 yıllık makro hedefleri belirleyen Orta Vadeli Program (OVP), geniş yığınların satın alma gücü kayıplarına sebep olan yaşam pahalılığı, üstün teknoloji üretim eksikliğine dayalı sanayinin içerine düştüğü rekabet zafiyeti, ideolojik saplantıların sebep olduğu eğitim kalitesinde kayıplara bir çözüm getirmediyor. Program, gelir dağılımındaki eşitsizlik, beyin göçü ve hukuksal yoksunlukla şekillenen yönetimsel/kurumsal gerilemeler gibi ana yapısal problemlerin çözümüne hiçbir şekilde odaklanmıyor.
Geniş toplumsal kesimler açısından programın bu haliyle önceki programlar gibi gelecek açısından bir çıpa görevi görmesi beklenmiyor. Politika kurgusunda esas alınan alışılmış ve ezberlenmiş paradigma setinde hiçbir değişiklik yapılmadan hazırlanan bu son OVP’ nin de öncekilerden hiçbir farkı yok. Dolayısıyla OVP, temel gereksinimleri karşılamaktan uzak.
Önceki OVP’lar ile karşılaştırıldığında, paradigma değişikliğinden ve hedeflere yeni ilavelerden ziyade kalibrasyon ve yaklaşım farklılıkları göze çarpıyor. Zira önceki programlarda 2026’da daha yüksek büyüme ve daha hızlı ve agresif dezenflasyon mesajları verilmişti. Bu kez hem büyümeye hem dezenflasyon politikalarına daha ılımlı yaklaşılmış olduğunu görüyoruz.
OVP’DE BELİRLENEN HEDEFLER TUTTURULAMADI
2006 yılından bu yana üçer yıllık olarak hazırlanan önceki OVP’ların hedef-gerçekleşme oranlarının hedeflerinden sapma oranlarının oldukça yüksek olması OVP’ larin toplumsal güvenilirliklerini oldukça zayıflattı. Örneğin, enflasyon konusunda 2022 OVP hedefi %9,8, gerçekleşme oranı ise %64,27, 2023 OVP hedefi %24,9 gerçekleşme %64,77 ve en son 2024 OVP hedefi %33, gerçekleşme %44,4 olması mevcut güvensizliğin ve inanç zayıflığının nedenlerini tam olarak ortaya koyuyor.
OVP’da talep yönlü baskıların azaltılması, bunun yerine toplam faktör verimliliğinin artırılması yoluyla büyümenin sürdürüleceği hedefleniyor. Eğer böyle bir büyüme başarılabilirse, kalıcı ve verime dayalı teknolojik üretim artışları ile ucuz ücrete bağlı olmayan niteliğe dayalı bir istihdam ortamı sağlanabilecek, kurumsal kalite ve kalkınma sürekliliğinin gelişim ortama doğacaktır. Ancak, faktör verimliliğinin artırılmasına ilişkin gerekli araçlar ve yöntemler bu OVP’da yer almıyor.
OVP, REEL ÜCRET KAYIPLARINI TAM OLARAK TELAFİ EDEMİYOR
Ücret artışlarının geriye dönük gerçekleşen TÜFE ile ileriye dönük beklentilerin birlikte kullanılmasını içeren hibrit yöntemleriyle harmanlanması, reel ücret kayıplarını tam olarak telafi edemiyor. Ayıca ücret bantlarının otomasyona ve yaratıcılık yeteneklerine göre ayrılıştırılmadan belirlenmesi ve yine baz ücret dışındaki yan hakların (ulaşım, yemek, sağlık vb. ücret dışı yardımlar) enflasyona duyarlı kurgulanmaması yetenek kaçışlarını devam ettirecektir. Maalesef bu konularda da OVP’nın bir çözüm önerisi ve gündemi bulunmuyor
Nüfus öngörülerinde ise göçmen gerçeğinin görmezden gelinmesi yönündeki gelenek OVP’de de devam ettiriliyor. Zira, göçmenlerin ürettiği gelir hesaba katılırken, nüfus içerisinde sayılmamaları kişi başına düşen gelirin olmasından daha yüksek görülmesine sebep oluyor.
DOLARİZASYON EĞİLİMİ ASLA DURDURULAMAZ
2026 için TÜFE hedefinin %16, dolar kuru ortalamasının ise %17,6 oranında artış sağlayacağı ve dolayısıyla TÜFE’den daha fazla değer kaybedeceği planlanan bir TL’si karşısında dolarizasyon eğilimi asla durdurulamaz. Bu bir ciddi planlama çelişkisidir.
Yine OVP’da enerji ithalatı düşerken veya yatay seyrederken, eş zamanlı olarak dış ticaret açığının artması açıklanması gereken çelişkili bir planlamadır. Aynı şekilde dış ticaret açığı artarken cari dengenin düşmesi de açıklanması gereken bir başka başlıktır.
OVP’da kamu harcaması ve toplam tüketim artışının sürmesi planlanırken, enflasyonun yükselmesini engelleyecek ya da dengeleyecek herhangi bir manuel ya da otomatik stabilizatörlerden bahsedilmemesi ve buna rağmen enflasyonun düşeceğinin planlanmış olması da önemli bir eksikliktir.
İŞSİZLİĞİN DÜŞÜRÜLECEĞİNİN HEDEFLENMESİ, OLDUKÇA İYİMSER BİR TAHMİNDİR
2028 yılında büyümenin yüzde 5 olacağı bekleniyor. Yurt içi tasarruf oranlarında da önemli bir pozitif durum yaşanmamışken, cari açık oranlarında hatırı sayılır düşüşler beklenmesi de başka bir önemli çelişki yumağıdır.
OVP’da nitelikli işgücü, istihdam kapasitesinin artırılması ve sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilirliği üzerine yoğunlaşılacağı ifade edilirken program boyunca işgücüne katılımda yıllık ortalama 842 bin kişinin artacağı bekleniyor. İşgücüne katılımdaki bu yüksek artışa rağmen işsizliğin 2028 yılına kadar %7,8 seviyesine düşürüleceğinin hedeflenmesi oldukça iyimser bir tahmindir.
BÜYÜME – DIŞ TİCARET- CARİ AÇIK- FİYAT İSTİKRARI
Ekonomi yönetiminin enflasyon nedeniyle hızlı büyüme yerine yavaş büyüme tercihine göre büyüme tahminleri piyasa gelişmelerinin altında kalıyor.
Aşağıdaki tablolardan da görüleceği üzere, 2026-2028 yıllarını kapsayan 2025 Orta Vadeli Programı GSYH’nın büyüme oranını küresel gelişmelere bağlı olarak, zincirlenmiş hacim endeksi bazında bir önceki OVP ’ye göre biraz aşağı çekiyor, ancak dolar bazında GSYH’da artış olacağını öngörüyor. TL’deki değerlenmenin devam edeceğini gösteren ilk gösterge budur. Eğer TL’de değerlenme gerçekleşmesi beklenmiyorsa OVP’nin göze batan ilk matematiksel çelişkisi de bu nokta oluyor.
2026 ve sonrasında sırasıyla öngörülen %3,8, %4,3 ve %5,0 oranlarındaki büyüme hedefleri verimlilik artışına, ihracat pazarlarında toparlanmaya ve finansmana erişimde normalleşmeye dayandırılıyor. Bu dayanaklarda meydana gelebilecek bir bozulma büyümeyi öngörülen hedeflerin altına çekeceği kesindir.
BÜYÜMENİN DEVAM EDECEĞİ SÜREÇTE, ENFLASYONUN DÜŞÜRÜLEBİLMESİ İYİMSER GÖZÜKÜYOR
OVP’da yürütüleceği öngörülen kur politikası enflasyon mücadelesi baz alınarak hazırlanmış gibi duruyor. Zira, TL’nin reel olarak değerli kalmasına dayanan kur politikasının devamı görünüyor. Enflasyon tahminleri gelecek 3 yıl için sırasıyla %16, %9 ve %8 olarak öngörülüyor. Büyüme sürecinin devam edeceği bu süreçte, enflasyonun bu seviyelere inebilmesi oldukça iyimser gözüküyor.
Yukarıdaki tablodan da görüleceği üzere, 2028 yılında ortalama dolar kurunun 53,76 TL, yıl sonu nokta kurunun ise 57,77 TL olması bekleniyor. Bunun anlamı, enflasyon hedeflerinin gerçekleşmesi uğruna ciddi rezerv kayıplarının süreceğini ve sanayi kesiminin değerli TL nedeniyle rekabette zorlanacağı yönündeki iddiaları devam edecektir. Ancak TL’nin değerlenmesi yönünde planlanmış olan bu politikanın uzun vadede ekonomik katkıları asla yadsınamaz.
Programın en iddialı olduğu hedeflerden birisi, cari piyasa gerçeklerine göre oldukça iyimser kalan enflasyon hedefleridir. 2025 yılı için OVP’de enflasyon hedefi %28,5 olarak ilan edildi. Ancak piyasa verileri ve mevcut bekleyiş ve eğilimlere göre %30-35 aralığında bir enflasyonun gerçekleşeceği ifade ediliyor 2026 için öngörülen %16’lık enflasyon tahmini ise gerçekleşmesi zor iddia gibi gözüküyor. Dolayısıyla 2027 ve 2028 hedefleri de en çok tartışılan hedefler oldu.
KÜRESEL TİCARETTE BELİRSİZLİKLER ARTTI, JEOPİLİTİK RİSKLER HEDEFLERİN GERÇEKLEŞMESİNİ ZORLAŞTIRIYOR
Diğer taraftan GSYH’nin 2025 yılında %3,3, 2026 yılında %3,8, 2027 yılında %4,30 ve 2028 yılında %5 büyüyeceğinin öngörülmesi mevcut konjonktür gerçeklerine göre oldukça fazla iyimser hedeflerdir. Zira, küresel ticarette artan belirsizlikler, jeopolitik gelişmelerin oluşturduğu ana riskler, yurt dışı talepteki zayıflama ve dezenflasyon sürecinin gerektirdiği sıkı duruş politikaları büyümenin bu ilan edilen hedeflerin altında kalabileceğini ihtimal dahiline sokuyor.
Türkiye ekonomisinin “Toplam Tasarruf -Yatırım Farkı / GSYH” oranı kamu nedeniyle negatiftir. Oysa 2024 yılından itibaren özel kesimde bu oran pozitife dönmüş durumdadır. Kamunun kendi tarafındaki bu oranı pozitife çevirecek tasarruf artışları yapması gerekiyor. Ancak OVP’da bile pozitif yönlü bir hedef oluşturulmayıp negatif değerler hedefleniyor. Kamu tarafından “Toplam Yurtiçi Tasarruf/GSYH” oranının en az iki katına çıkartılması hedeflenmelidir.
DIŞ TİCARETTE HEDEFLER TÜM YILLAR BAZINDA DÜŞÜRÜLDÜ
Dış ticaret açısından 2025 OVP, bir önceki OVP’a göre hedefler tüm yıllar bazında düşürüldü. Örneğin ihracat hacimlerinin 2023-2027 arasındaki birikimli artışı ilk OVP’de %25.04 olarak öngörülmüştü. 2025 yılı OVP’nda ise %15,02 seviyesine düşürüldü. Aynı şekilde ithalat hacimlerinin 2023-2027 arasındaki birikimli artışı ilk OVP’de %15,33 olarak öngörülmüştü. 2025 yılı OVP’nda ise %8,56 seviyesine düşürüldü. Ayın şekilde Ham Petrol Fiyatı- Brent (Dolar/Varil) fiyatlarının da 2026 yılına kadar 65 USD’ye düşeceği ve 2028 yılına kadar bu seviyelerini koruyacağı öngörülüyor. Bu öngörülere paralel olarak “Dış Ticaret Hacmi/GSYH (%)” rasyosunun da aynı şekilde düşeceği öngörülüyor. 2028 yılına kadar ortalama %4,1 oranında büyümesi öngörülen bir ekonomide dış ticaret hacimlerinde düşüş öngörülmesi açıklanması gereken bir çelişkidir.
Ham petrol fiyatlarının düşme olasılığı piyasalar tarafından da öngörülmekle beraber, 2026-2028 arasında aynı düşük seviyesini koruyacağı yönündeki öngörülerin gerçekçi olmadığı düşünülüyor. Ayrıca, enerji ithalatında da herhangi bir artış öngörülmemesi, tam aksine az da olsa düşeceğinin öngörülmesi piyasa gelişmeleri açısından gerçekçi bir öngörü değildir.
CARİ AÇIK VE ENFLASYON HEDEFLERİ AÇISINDAN İHRACAT ÖNGÖRÜLERİNİN REALİZASYONU ÇOK ÖNEMLİ
Cari açık ve enflasyon hedefleri açısından ihracat öngörülerinin realizasyonu kilit önemdedir. OVP’da cari açığın GSYH’ya oranının ortalama olarak %1’ler civarında kalması öngörülmüş. Bu oran, piyasa koşullarına bağlı olarak en az iki katından da fazla bir noktada şekilleniyor. İhracatın öngörülen seviyelerde gerçekleşmesi halinde, cari açığın OVP’deki gösterilen düşük hedefe yakınsaması mümkün olabilir. Aksi halde bu mümkün değildir.
OVP, cari açığın 2026’da 22,3 milyar dolara, 2027 yılında 20,5 milyar dolara, 2028’de 18,5 milyar dolara gerileyerek GSYH’ye oranla %1,0 düzeyine ineceğini öngörüyor. İhracat hedeflerinin öngörüldüğü şekilde 2028 yılında 308,5 milyar dolara ulaşabilmesi halinde, ihracat odaklı bir dengelenme nedeniyle cari açık hedefleri tutturulabilir. Aynı şekilde ithalat tarafında da 2028’de 410,5 milyar dolar ön görülmesi ekonomide ara malı/enerji bağımlılığının süreceğinin beklendiği anlaşılıyor. Bu gelişmelerin yaşanabilmesi ise, en başta enerji ithal maliyeti, iç talep oynaklığı ve katma değeri yüksek teknolojili ürünlerin üretimi gibi değişkenlerde meydana gelebilecek olumlu gelişmelere bağlı olacaktır.
Enerji ithalatı düşerken veya yatay seyrederken, eş zamanlı olarak dış ticaret açığının artması açıklanması gereken çelişkili bir planlamadır.
Küresel boyutlarda, petrol fiyatlarında var olan seyrin desteğiyle cari dengede daha olumlu bir görünüm bekleniyor. Rezervlerin 178 milyar dolara yükselmesi, KKM stokunun gerilemesi de olumlu bir tablo sergiliyor.
KAMUSAL TASARRUFA YÖNELİK BİR SINIRLAMA VE DÜZENLEME GETİRİLMİYOR
2026-2027-2028 yıllarına ait OVP’da tasarrufa, verimliliğe, kamu maliyesine ve bütçe disiplinine ilişkin abartılı sayılabilecek ifadelere, vurgulara sık sık yer verilmiş olunmasına rağmen, programın sayısal hedefleri arasında kamusal tasarrufa yönelik herhangi bir sınır ve düzenleme kurgulanmıyor. Zira 2026 yılı merkezi yönetim bütçesinde 2025’e göre %30,14 oranında genel harcama artışı, %32,67 oranında faiz gideri artışı hedeflendi. Bu artış oranı 2026 yılında öngörülen enflasyonun iki katı seviyesinde olması ilan edilen dezenflasyon politikalarına kamunun uymayacağı anlamındadır.
Kamu gelirlerinin GSYH’ye oranı 2025 yılında %31,47 civarında iken devam eden yıllarda %33 civarında oluşacağı hedeflendi. Kamu Gelirleri /GSYH oranının ortalama %50 civarında olan Avrupa birliği ülkeleriyle kıyaslandığında Türkiye’ nin kamusal gelirleri esasen çok düşük kalıyor. Bu düşüklüğün esas nedeni ise kayıt dışılıktır. Oysa kayıt dışılıkla sistematik bir mücadele yapılmıyor.
Vergi gelirleri/GSYH oranları ise %17 ve %18 aralığında oluşacağı hedeflendi. Kayıt dışılıkla mücadelenin ve vergi tahsilat yöntemlerinin etkinleştirilmesi halinde bu oranların %25-%30 seviyesine yükseleceği açıktır.
Orhan ÖKMEN
Sesmir Yönetim Kurulu Başkanı
okmen@turcomoney.com
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.