Son Haberler

Türkiye’nin düze çıkış reçetesi: Sağlığa dayalı ekonomi

– Birçok nedenle ekonomik darboğazdayız. Döviz açığımızı bir türlü kapatamıyoruz. İthalata bağımlı, eskimiş sanayi yapımız yüzünden ihracatımız arttıkça döviz ihtiyacımız artıyor. Yüksek katma değerli ürün üretimine bir türlü geçemiyor; tersine mevcut yapımızı radikal biçimde değiştirmedikçe bu ürünleri daha fazla ithal etmek zorunda kalıyoruz. Bu kısır döngüyü ancak ve ancak “Sağlığa Dayalı Ekonomi” modeli ile kırabileceğimize inanıyorum.

– Kıvançla iddia ediyorum ki bugün Türkiye, tanımlanmış tüm sağlık mesleklerinde ortalamanın üzerinde bilgi ve beceriye sahip insan yetiştiriyor. Yani insan kaynağını yetiştiren kurumlar da böyle bir hamleye hazırdır kanımca. Bir sağlık sistemi kurarken veya yenilenirken en zorlanılan iki konudan birisi iyi yetişmiş insan kaynağına sahip olmak iken diğeri ülke sathına yaygın olarak dağılmış, her bakımdan yetkin sağlık kurumlarının varlığıdır.

Türkiye; mükemmel sağlık hizmeti veren özel, vakıf ya da devlet kurumlarına sahip. Bu kurumlara istisnasız dünyanın her yerinden hasta geliyor. Yetkin insan kaynağı, yeterli altyapı, gelişmiş teknik olanaklar, iyi yönetişim ile bir araya gelince başarı muhakkaktır. Etkili ve verimli bir sağlık sisteminin en zorlu parçası olan hastane konusunu başarılı bir şekilde çözdüğümüz için de Sağlığa Dayalı Ekonomi hamlesini yapmamız zor olmayacaktır.

-Türkiye’nin sadece doğu batı değil, kuzey güney ekseninde de jeopolitik, lojistik, kültürel merkez ülke olduğunu her gün dünya alem yaşayarak fark ediyor. Biz de artık bu gücümüzü “Kültür, Bilim ve Sağlıkla Diplomasi” atağıyla taçlandırmalıyız. Sağlığın hizmet ve eğitim kadar önemli bir bileşeni olan araştırma faaliyetlerini olanakları kısıtlı ülkelerin bilim insanlarına yaygın biçimde açmak hasta tedavi etmek, insan yetiştirmek veya yatırım yapmak kadar yumuşak gücümüzü arttıracaktır.

Değerli Turcomoney okuyucuları ben hekimim; benden daha iyi bildiğinize emin olduğum birçok nedenle ekonomik darboğazdayız. Döviz açığımızı bir türlü kapatamıyoruz. İthalata bağımlı, eskimiş sanayi yapımız yüzünden ihracatımız arttıkça döviz ihtiyacımız artıyor. Yüksek katma değerli ürün üretimine bir türlü geçemiyor; tersine mevcut yapımızı radikal biçimde değiştirmedikçe bu ürünleri daha fazla ithal etmek zorunda kalıyoruz. Bu kısır döngüyü ancak ve ancak “Sağlığa Dayalı Ekonomi” modeli ile kırabileceğimize inanıyorum.

Sen hekimsin, yan tutuyorsun diyebilirsiniz ama objektif kriterlerle baktığınızda hekimler ve sağlıkçılarımızdan başka hangi meslek grubumuz dünyayla yarışabiliyor? Depremde yerle bir olan evleri yapan inşaat mühendisleri mi? Güzelim kentlerimizi ucube binalarla bu hale getiren mimarlar mı? Tarıma katkısı hep marjinal düzeyde kalmış ziraat mühendisleri mi? Hakları gözetmeyen hukukçular mı? Başka meslek erbabıyla aramı fazla bozmadan burada durayım. Kişisel başarılar elbette olabilir ama bir sektörün tüm çalışanları olarak baktığınızda sağlık meslek mensupları uzak ara önde gelir derim. Nitekim birçok batı ülkesi sağlık krizine çare olarak Türk sağlıkçılarına kapısını ardına kadar açmaktadır. Yani Sağlığa Dayalı Ekonomi hamlesi için yeni bir insan kaynağı gereksinimi yoktur ve bu durum çok önemlidir.

TÜRKİYE, TÜM SAĞLIK MESLEKLERİNDE ORTALAMAMININ ÜZERİNDE BİLGİ VE BECERİYE SAHİP İNSAN YETİŞTİRİYOR

Sağlık, insan kaynağını yetiştiren kurumlarımız da diğer ülkeler nezdinde saygın bir yere sahiptir. Yine hiçbir meslekte olmadığı kadar, başka ülke vatandaşı genç Türkiye’nin dört bir yanındaki özel veya devletin tıp, diş hekimliği, hemşirelik, fizyoterapi, diyetisyenlik fakültelerine, okullarına devam ediyor. Kıvançla iddia ediyorum ki bugün Türkiye, tanımlanmış tüm sağlık mesleklerinde ortalamanın üzerinde bilgi ve beceriye sahip insan yetiştiriyor. Bunu başarabilen bir başka sektör var mı bilmiyorum. Yani insan kaynağını yetiştiren kurumlar da böyle bir hamleye hazırdır kanımca.

Bir sağlık sistemi kurarken veya yenilenirken en zorlanılan iki konudan birisi iyi yetişmiş insan kaynağına sahip olmak iken diğeri ülke sathına yaygın olarak dağılmış, her bakımdan yetkin sağlık kurumlarının varlığıdır. Türkiye; sadece İstanbul, Ankara, İzmir ve diğer büyükşehirlerde değil, ilçelerde dahi mükemmel sağlık hizmeti veren özel, vakıf ya da devlet kurumlarına sahiptir. Nitekim bu kurumlara istisnasız dünyanın her yerinden hasta geliyor. Yetkin insan kaynağı, yeterli altyapı, gelişmiş teknik olanaklar, iyi yönetişim ile bir araya gelince başarı muhakkaktır. Sağlığa erişimin her geçen gün zorlaştığı dünyamızda çaresiz insanlar çareyi ülkemizde arıyor. Saç ekimindeki dünya liderliğimiz ise zaten herkesin malumu. Yani etkili ve verimli bir sağlık sisteminin en zorlu parçası olan hastane konusunu başarılı bir şekilde çözdüğümüz için de Sağlığa Dayalı Ekonomi hamlesini yapmamız zor olmayacaktır.

İLAÇ SEKTÖRÜMÜZ GAYET GÜÇLÜ

Şimdiye kadar özgün bir ilaç molekülü henüz geliştiremedik; özür dileriz. Keza artık kullanılan ilaçların yarısını teşkil eden biyoteknoloji alanında da gerekli atılımı henüz yapamadık. Ancak eksikliklerimizi ve yapılması gerekenleri çok iyi biliyoruz. Kamu otoritesinin az biraz desteği ve ısrarı ile bu iki konuda da hızla adımlar atabileceğimiz aşikardır; çünkü bunlar dışında ilaç sektörümüz de gayet güçlüdür. Yerli ve yabancı ilaç firmalarımız tüm sorunlara, engellere rağmen gelişiyor, serpiliyor, ihracatlarını arttırıyor. Kendilerini can kulağıyla dinlediğinizde, yerli olsun yabancı olsun istisnasız hepsinin bu ülkeye dair heyecanlarını ve atılım heveslerini hemen hissedecek ve onların da hamle için geleceğe hazır olduklarını göreceksiniz.

İLAÇ FİRMALARIMIZ, AFRİKA GİBİ ZOR VE ZAHMETLİ BİR PAZARDA BAŞA GÜREŞİYOR

Tıbbi cihaz ve malzeme sektörü zaman içerisinde sağlık hizmet sunumunun önemli parçalarından birisi haline geldi. Eskiye göre şimdilerde neredeyse ilaçlar kadar sağlığın korunma, geliştirme, tanı ve tedavi hizmetlerinde onlara ihtiyacımız var. Sektörümüzün bu paydaşı da yaşadıkları sorunları inovasyon, ARGE, ÜRGE faaliyetlerine ağırlık vererek hızla aştılar ve ihracat potansiyellerini katlayarak arttırıyorlar. Böylece önemli bir döviz gideri kalemimizi de gelir hanesine yazdırıyorlar. Tıbbi cihaz ve malzeme alanının önemli bir etkinliği olarak her yıl yapılan Expomed fuarı eskiden yabancı firmaların ürünlerinin sergilendiği bir yer iken artık neredeyse tamamen yerli firmalarımızın ihracat fuarına dönüşmüş durumda. Bir taraftan Afrika gibi zor ve zahmetli bir pazarda başa güreşirken, bir taraftan da gelişmiş batı ülkelerinin ve ABD’nin sınırlarını zorlayabilmeleri onların Sağlığa Dayalı ekonomi hamlesini ne kadar destekleyebileceklerinin göstergesidir.

YAPAY ZAKA YARIŞINA GEÇ BAŞLADIK, ANCAK DEV ADIMLARLA ARAYI KAPATIYORUZ

Dijital teknolojiler ve yapay zeka tüm sektörleri olduğu gibi sağlığı da derinden etkiliyor ve dönüştürüyor. Sağlıkta inovasyon ve yapay zeka ekosistemiyle çok yakından ilişkili birisi olarak bu alanlarda yarışa geç ve geriden başladığımızı, ancak her geçen gün dev adımlar atarak arayı kapatmakta olduğumuzu içtenlikle ifade etmek isterim. E-Nabız, Medulla gibi uygulamalarımız yurt dışındaki ilgili tüm ödülleri topluyorlar. Covid-19’la hızlanan inovatif çalışmalar bugün tanı testlerinden başlayarak sağlığın tüm bileşenlerinde, kanser, diyabet, demans, KOAH gibi kronik ve karmaşık sorunlarla baş edilmesinde yarar sağlayacak ürünleri hizmete sokuyor. Sağlık startuplarımızdan bir unicorn çıkartmamız çok yakında gerçekleşecektir. Sağlıkta inovasyon ekosistemimiz sağlıklıdır ve Sağlığa Dayalı Ekonomi hamlemizin en önemli koçbaşlarından birisi olacaktır.

SAĞLIĞA DAYALI EKONOMİ, HİÇ ŞÜPHESİZ HER YÖNÜYLE GELECEĞİN EKONOMİSİDİR

Sentetik biyoloji ve biyoteknolojiyi de Sağlığa Dayalı Ekonomi kavramı içinde değerlendiriyorum. Tamamen bilimsel araştırmalara ve buluşlara dayanan bu yeni alanlar dijitalleşme ile birlikte her çeşit üretimde yıkıcı, yenilikçi değişimler yaratarak tarım, sanayi, hizmet gibi sektörleri derinden etkiliyorlar. Döngüsel ekonomi, paylaşım ekonomisi, karbon ayak izine hassas, çevreye duyarlı sanayi artık fantezi değil, zorunluluktur. Çok yakın bir gelecekte ekonomilerini, yapılanmalarını bu gerçekler üzerine yeniden kurgulayamayan ülkelerin şansı az veya yok. Sağlığa Dayalı Ekonomi hiç tartışmasız her yönüyle geleceğin ekonomisidir.

YILLIK 10 TRİLYON DOLARI GEÇEN İŞ HACMİYLE SAĞLIK SEKTÖRÜ LİDER SEKTÖRDÜR

Sağlığa Dayalı Ekonomi derken içi boş bir sloganı dillendirmiyorum. Dünyada yıllık 10 trilyon doları geçen iş hacmi itibariyle sağlık artık lider sektördür, tarım ve askeri harcamaları çoktan geride bıraktı. Bu devasa paranın en az dörtte biri, sağlık sistemi dökülen ABD tarafından kullanılıyor. Zengin Avrupa’da da durum farklı değildir, sağlığa ayrılan büyük bütçelere rağmen sistemler, verimli çalışmıyor ve vatandaşlar sağlığa erişimde büyük sorunlar yaşıyor. Üstelik bu ülkelerin hızla yaşlanan ve kronik hastalıklarla kaçınılmaz olarak boğuşacak nüfusları göz önüne alındığında Türkiye için Sağlığa Dayalı Ekonomi’nin bugünün ve yarının hedefi olması gerektiği gün gibi ortadadır. Ayrıca böyle bir stratejik yönelim kendi yurttaşlarımız için de sağlıkta sürdürülebilirliği temin eden en önemli faktör olarak ayrı bir değer taşıyacaktır.

ÖZEL SAĞLIK SEKTÖRÜ, YURT DIŞINDAKİ YATIRIMLARI İÇİN TEŞVİK ETMELİ

Devletimiz yerinde kararlarla Somali, Sudan gibi dost ve kardeş ülkelerde hastane ve eğitim kurumları açmıştı. Şimdilerde Sağlık Bilimleri Üniversitemiz yeni projelerle yurtdışındaki sağlıkçıları yaygın biçimde online veya hibrit eğitmeye hazırlanıyor. Bu gayretlerin yanı sıra ihtiyaçlar ve talep arttığı için özel hastanelerimiz ve sağlık kurumlarımız da yurtdışı yatırımlarına hız verdiler. Gün geçmiyor ki bir güzide kurumumuzun sadece Afrika, Azerbaycan ve Türki Cumhuriyetler, Ortadoğu’da değil Avrupa’da açtığı bir hastaneye şahit olmayalım. Hem de bu örnek yatırımları yaparken hiçbir devlet desteğinden yararlanmıyorlar. Sadece sağlık turizmi amaçlı açılan yurtdışı bürolara kısıtlı bir teşvik var. Halbuki özel sağlık sektörünün yalnızca yurt dışında yaptığı yatırımdaki kadrolar kadar yurt içinde ilave kadro kullanımı gibi basit ve maliyeti düşük yöntemlerle bile teşvik edilmesinin yurt dışı yatırımları patlatacağını ve ülkemize çok yarar sağlayacağını düşünüyorum.

BU GÜZEL ÜLKENİN ÖNÜNÜ AÇMALIYIZ

Sağlığa Dayalı Ekonomi’nin bize muazzam katkı yapacağının bir başka delili yurtdışından yatırımcıların sağlık sektörüne olan ilgisi ve güveni. Birçok önemli kurum, olumsuz koşullara rağmen sektöre yatırım yaptı ve yapmaya da devam ediyor. Zincir hastanelerin pek çoğunun yabancı ortağı var. Büyük çok uluslu firmaların birbiri ardına sisteme girme arayışlarına şahit oluyoruz. Yabancılar bize güveniyor ama bizim karar vericilerimiz bize güvenmiyor! Bu ironik duruma son verilmesi lazım. Burada da ilk görev biz, sağlık sektörüne gönül verenlerle, kanaat ve sivil toplum önderlerine düşüyor. İktidar, muhalefet demeden tüm siyasilere, karar vericilere elimizdeki bütün olanakları kullanarak kendimizi, yapabileceklerimizi daha iyi anlatmamız ve bu güzel ülkenin önünü açmamız lazım.

SAĞLIK DİPLOMASİSİ, SAĞLIĞA DAYALI EKONOMİ HAREKETİ’NİN ÖNEMLİ BİR UNSURU OLMALI

Kaba güç kullanarak etkin diplomasi yapılamayacağını son yıllarda yakın çevremizde yaşanan pek çok çatışma ve savaş örneğinde gördük. Türkiye’nin sadece doğu batı değil, kuzey güney ekseninde de jeopolitik, lojistik, kültürel merkez ülke olduğunu her gün dünya alem yaşayarak fark ediyor. Biz de artık bu gücümüzü “Kültür, Bilim ve Sağlıkla Diplomasi” atağıyla taçlandırmalıyız. Sağlığın hizmet ve eğitim kadar önemli bir bileşeni olan araştırma faaliyetlerini olanakları kısıtlı ülkelerin bilim insanlarına yaygın biçimde açmak hasta tedavi etmek, insan yetiştirmek veya yatırım yapmak kadar yumuşak gücümüzü arttıracaktır. Sağlık Diplomasisi Sağlığa Dayalı Ekonomi Hareketi’nin önemli bir unsuru olmalıdır.

“SAĞLIKTA ÖNDER ÜLKE TÜRKİYE” SLOGANININ İÇİ BOŞ DEĞİL

Görüldüğü üzere yıllardır kullandığım “Sağlıkta Önder Ülke Türkiye” sloganının da içi boş değil. Elimizde parlamaya hazır, kendisini çoktan defalarca ispat etmiş, dünya ölçeğinde tanınan, saygı ve kabul gören, etki alanını sorunlara rağmen durmadan genişleten başarılı bir sektör var. Bu hassas alanın bir de iktidar ve muhalefet bütün karar verici siyasi kadrolarıyla, bürokrasisi ile stratejik sektör olarak tanımlanarak bir plan çerçevesinde desteklendiğini hayal edebiliyor musunuz? Evet, sadece hayal etmeyelim, bu yazı vesilesiyle Sağlığa Dayalı Ekonomi üzerinde daha ayrıntılı düşünelim; kamu, özel sektör, akademi, girişimci, öğrenciler, sivil toplum kuruluşları, tüm paydaşlar işbirliği yapalım ve bir an önce hayata geçmesini sağlayalım. Birlikte başarabiliriz.

Prof. Dr. Melih Bulut

bulut@turcomoney.com

 

3 Yorum

Yorum Yazın

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

*

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

  • sedat irgil
    8 Mart 2024 17:20 - Reply

    dal merkezi, bagımlı rehabilitasyon merkezleri vb sağlık kurumlarının açılmasında hekimlere ciddi kolaylık sağlanmalı. ancak şu an burokrasi nedeniyle imkansız. oysa “bağımlı merkezleri” ciddi bir sağlık turizmi alanı

  • Fikret balaban
    9 Mart 2024 08:02 - Reply

    Çok güzel ve ufku açık bigiler kaleme alınmış teşekkürler

  • Nusret
    9 Mart 2024 21:46 - Reply

    Değerli Melih Abimiiz,
    Deneyimli olduğunuz bu alanda ayrıntılı şekilde öngörü ve yolgösterici oluyorsunuz.
    Ben de fikirlerinize katılıyorum.
    Önemli olan, sizin gibi sağlık insan gücüne ve heralandaki paydaşlarına güvenip ümit veriyorsunuz. Bürokrasi yönetimlerimizin İyi organizasyonlarla bunu ekonomide fırsata çevirmelerini önemsiyorum.

  • Site Haritası