Son Haberler

13. İslam İktisadı ve Finansı Zirvesi

İSTANBUL (AA) – Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Denetleme Kurulu Üyesi Melikşah Utku, İslami finansta kurumlar ve düzenleyici çerçevelerin geliştirildiğini belirterek, "İslami finans, 80'den fazla ülkede mevcut olan trilyonlarca dolarlık bir sektöre dönüştü." dedi.

Anadolu Ajansının (AA) Global İletişim Ortağı olduğu, İLKE Vakfı bünyesinde faaliyet gösteren İslam İktisadı Araştırma Merkezi (İKAM) tarafından Boğaziçi Üniversitesi'nde gerçekleştirilen 13. İslam İktisadı ve Finansı Zirvesi devam ediyor.

Melikşah Utku, zirvede yaptığı konuşmada, neredeyse yarım yüzyıllık konferanslar, dergiler, politika ve piyasa deneylerinden sonra, İslam ekonomisinin dikkate değer bir ahlaki sözcük dağarcığı geliştirdiğini belirterek, "İslami finansta kurumlar ve düzenleyici çerçeveler geliştirildi. İslami finans, 80'den fazla ülkede mevcut olan trilyonlarca dolarlık bir sektöre dönüştü." ifadesini kullandı.

Bunun, başlı başına bir vizyon ve azmin başarısı olduğunu ifade eden Utku, bu durumun küresel bir sistem içinde etik bir alternatif inşa etmeye çalışan akademisyenlerin, politika yapıcıların ve uygulayıcıların kararlılığını yansıttığını söyledi.

Utku, İslam ekonomisinde gözle görülür ilerlemeye rağmen, altındaki entelektüel temelin tam oturmamış olduğunu aktararak, "Biçimsel yapıyı inşa etmeyi başardık ancak altını henüz karmaşık ve dinamik piyasalardaki davranışları yorumlayabilen, öngörebilen ve yönlendirebilen canlı bir ekonomi felsefesiyle doldurmadık." dedi.

Bilinen şekliyle modern ekonominin, tam olarak oluşmamış bir şekilde ortaya çıktığını, yüzyıllar süren tartışma ve anlaşmazlıklar sonucunda geliştiğini kaydeden Utku, Adam Smith'in, "Ahlaki Duygular Kuramı" eserini yazdığında henüz ekonominin babası değil, erdemle ilgilenen bir ahlak filozofu olduğunu söyledi.

– "Nesnel üretimden öznel algıya doğru geçiş, ekonomiyi bir seçim bilimine dönüştürdü"

Utku, bu ahlaki düşüncelerini ancak daha sonra, "Milletlerin Zenginliği" eserinde bir piyasa teorisine dönüştürdüğünü ifade ederek, sözlerine şöyle devam etti:

"David Ricardo ve Thomas Malthus, değer ve dağıtım teorisi üzerinde kıyasıya bir mücadeleye girişmişlerdir. Aralarındaki anlaşmazlıklar klasik ekonominin doğuşunu şekillendirmiştir. Daha sonra Karl Marx da aynı öncülleri benimseyerek karşıt bir sonuca ulaşmıştır. Sonraki yüzyılda, Smith, Ricardo ve Marx'ın zihnini meşgul eden değer kavramı yeniden tanımlanmıştır. Jeremy Bentham'ın faydacı vizyonu, dikkati üretim ve emekten, değerin temeli olarak haz, acı ve tatminine kaydırdı. Ahlaki felsefesi, daha sonra fayda teorisi haline gelecek olan şeyin temelini attı. Bentham'ın ardından ahlaki hesaplamalarını matematiksel bir forma dönüştüren marjinalistler geldi. Değerin, mallarda somutlaşan emekten değil, tüketilen son birimden elde edilen öznel tatminden, yani marjinal faydadan kaynaklandığını savundular. Emekten tercihe, nesnel üretimden öznel algıya doğru geçiş, ekonomiyi bir seçim bilimine dönüştürdü."

Utku, değerin kesin bir çözüm olarak ele alındığını ifade ederek, ancak çatlakların her zaman görünür olduğunu ifade etti.

Modern ekonomide, davranışsal deneylerin insanların haksız teklifleri rutin olarak reddettiğini ifade eden Utku, İslam ekonomisinin bu bulguları resmileştirebileceği ve genişletebileceği değerlendirmesinde bulundu.

Utku, sonuç olarak, İslam ekonomisinin değer hakkında söyleyebileceği şeyin, değerin çok boyutluluğu olduğunu aktararak, "Değer yalnızca faydada değil, aynı zamanda maddi, sosyal ve manevi refahı bir arada gözeten dengeli bir refah hali olan felahta da bulunur." dedi.

– "Para, toplumsal bir sözleşme ve bir uzlaşım olarak kabul görüyor"

Utku, yüzyıllar boyunca İslam medeniyetinin, altın dinar, gümüş dirhem, bakır gibi metal tabanlı para sistemleriyle işlediğini ifade ederek, "Devlet para basıyordu ve değeri apaçık ortadaydı. Para elle tutulur bir şeydi, avuçlarınızda parıldıyordu." dedi.

Klasik hukukçuların, parasal konuları sarf fıkhı, belirsizlikten kaçınma (garar) ve ticaretin ahlaki sınırları perspektifinden tartıştıklarını ifade eden Utku, hukukçular arasında bazı derin görüşlerin olduğunu söyledi.

Araştırmacıların paraya değerini veren şeyin metal içeriği olmadığını öne sürdüklerini ifade eden Utku, "Araştırmacılar paraya verilen değerin insanlar arasında kabul görmesi, yani insanların ona olan eğilimi veya arzusu olduğunu öne sürdü." yorumunu yaptı.

Utku, modern para teorisinin yükselişinden yüzyıllar önce ortaya atılan bu içgörünün parayı yalnızca fiziksel bir madde veya bir hükümet kararı olarak görmediğini belirterek, "Para, toplumsal bir sözleşme ve bir uzlaşım olarak kabul görüyor." değerlendirmesinde bulundu.

– "Para hiçbir zaman ahlaki açıdan tarafsız olmadı"

İslam düşüncesinin, paranın meşruiyetini özünden değil, kabul ve hesap verebilirliğinden aldığını kabul etmiş olduğunu ifade eden Utku, "Bu anlamda para hiçbir zaman ahlaki açıdan tarafsız olmadı ve kamu yararına hizmet etme yükümlülüğü taşıdı." dedi.

Utku, İslam ekonomisinin, parayı yalnızca bir politika aracı olarak değil, kamusal bir emanet olarak gören normatif bir teori ortaya koyabileceğini belirterek, şu değerlendirmede bulundu:

"İslam ekonomisi, parayı yalnızca teknik bir yapı olarak değil, etik ve sosyal bir yapı olarak çerçeveleyerek, değer ile değerler arasındaki kopuk köprünün yeniden inşasına yardımcı olabilecek yapıda görüyor. Bu ekonomistlere ve politika yapıcılara, paranın istikrarının nihayetinde rezervlere veya algoritmalara değil, sistemin kendisinin adil olduğuna dair karşılıklı güvene dayandığını hatırlatabilir."

Yorum yok

Yorum Yazın

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

*

*

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Site Haritası