– Faiz oranlarının yüksek tutulmasıyla sıcak paracılar lehine TL’ye sağlanan reel ek getiri olarak yapılan ödeme, bozulan ekonominin normalleşme bedelidir. Dolayısıyla ekonomide normalleşme kalıcı hale gelmeden faizlerin indirilirse, tedavi yarım kalır. Piyasalarda oluşan likidite fazlası, aktarım mekanizmalarının etkinliğini baskılıyor. Likidite fazlası, politika faizinin üzerinde faizler verilerek uzun vadeli depolarla ve/veya süper bonolarla geri çekilmelidir.
– Politika faizinin altında seyreden mevduat faizlerindeki dağınıklık ciddi kur baskısı yaratıyor ve carry trade yatırımcılarının uzun vadeli yatırımcı haline dönüşmesini engelliyor. Döviz kurlarındaki alış-satış arasındaki fahiş marj farklılığı, bankalara yüksek kar sağlamanın dışında makro düzeyde artık ekonomiye hiçbir katkısı bulunmuyor, hatta döviz sahiplerinin TL’ye geçiş niyetlerini net bir şekilde bozuyor.
– Paranın odak noktasındaki değişikliğin nedeni, carry trade yatırımcılarının maliyetlerini yukarı yönlü artıran faiz hareketleridir. Bu hareketliliği başlatan ilk kaynak ise Japonya Merkez Bankası’nın (ROJ) faiz artırım kararı ve Yen’in değerlenmesidir. Bir bacağı Japon Yeni olan döviz pozisyonlarındaki stop-loss kararları hisse satışlarını artırdı. Ayrıca ROJ’ un faiz kararından hemen sonra büyük hedge fonlarının başlattıkları hisse satışları da çöküşü şiddetlendirdi.
– Türkiye’nin büyüme modeli değişmediği müddetçe, refah artışı ve bölüşüm adaleti yaratmaz. Asgari ücretlilerin toplam istihdam içerisindeki yüksek payının hızlıca düşürülmesi amacı ile ortaya çıkan stagflasyon halinin birbiriyle çelişmesi bölüşüm adaletinin en büyük engelidir. İhracat artışını kur artışına dayandıracak yorum ve taleplerin geçerliliği bulunmuyor. TL’nin değerlenmesi erkenden kesintiye uğrarsa Türkiye’de fiyat istikrarı iyice bozulacaktır.
– Enflasyon muhasebesi, ilave nakit temini ihtiyacı yaratacak ve şirketlerin yükümlülüklerini artırarak varlık kaynak dengesini bozar. Enflasyondaki süreklilik göz önüne alındığında, önümüzdeki yıllarda yapılacak düzeltme işlemleri sonrasında oluşacak kar/zararlar nakit giriş ve çıkışından ziyade sadece fon giriş-çıkışı şeklinde gerçekleşecektir. Oysa fon giriş ve çıkışları nakit yaratamaz. Bu durumda ortaya çıkan ilave verginin ödenmesi için ilave nakit temin edilmesi gerekir.
– Enflasyon muhasebesi gerçeğe ve nakde değil, kayda dayalı vergilerin doğmasına yol açacaktır. Son yıllardaki yüksek enflasyon nedeniyle işletmelerin öz sermayeleri tahrip oldu. Dolayısıyla nakde dayanmadan varlık tarafında oluşacak artışlar hayali vergilerin ortaya çıkmasına yol açacaktır. Varlık ve kaynakların oluşum tarihleri arasındaki farklılıklar gereksiz vergilerin doğumuna ve/veya yok edilmesine yol açacaktır.
– Enflasyonun en önemli nedeni, üretici veya satıcıların keyiflerine göre belirledikleri yüksek firma karlılıklarıdır. Aynı ürün için belirlenen satış fiyatlarının satıcılara göre değişiklik arz etmesi şeklinde ortaya çıkan kaosun nedeni de keyfe göre belirlenen karlılık oranlarıdır. Fiyatların bileşiminde firma karlılıklarının ağırlığı oldukça yüksektir. Üstelik karlılık giderek artıyor, politika yapıcıların da buna ilişkin müdahale ve mücadele niyetleri bulunmuyor.
T.C. Merkez Bankası’nın, bankalar ve ülkelerarası yaptığı döviz ve altın karşılığı TL swap ve depoları azaltmaya ve sonlandırmaya gitmesi, rezerv illüzyonuna ihtiyacı kalmadığının ve güven artışının göstergesidir. Özellikle yurtiçi swaplarda olduğu gibi yurtdışı swap işlemlerinin de bitirilmesi aşamasından sonra, şişirilmiş brüt rezerv hacmine dayanarak net rezervlerdeki eksikliği gizleme ve toplumu yanıltma çabaları ortadan kalkacaktır.
Faiz oranlarının yüksek tutulması yoluyla sıcak paracılar lehine TL’ye sağlanan reel ek getiri olarak yapılan ödeme tahrip olan ekonominin normalleşme bedelidir. Dolayısıyla ekonomide normalleşme kalıcı hale gelmeden yapılabilecek faiz indirimleri, bu tedaviyi yarım bırakacaktır.
Piyasalarda oluşan likidite fazlası, aktarım mekanizmalarının etkinliğini baskılıyor. Likidite fazlasının gecelik kotasyonlar yerine politika faizinin üzerinde faizler verilerek uzun vadeli depolarla ve/veya süper bonolarla geri çekilmesi önemli bir gerekliliktir. En fazla bir haftalık depolarla likiditeyi emmesi yerine bu depoların vadelerini Merkez Bankası’nın en az 5 kat daha artırması para politikasının da etkinliğini artıracaktır.
MEVDUAT FAİZLERİ, BANKALAR ARASINDA FARKLI ŞEKİLLENİYOR
Merkez Bankası %50 olarak ilan edilen bir haftalık politika faizinin üzerine çıkamaması, araç bağımsızlığının hala kullanılamadığının net bir göstergesidir. Over night kotasyonlarda düşük faiz kullanılması, mevduat faizlerinin bankalar arasında farklı şekillenmesine yol açıyor. Merkez Bankası gecelik (O/N) kotasyonlarla çektiği likidite fazlaları için faiz koridorunun taban oranını kullanması, bankalar arasında mevduat faizlerinde farklılaşmalara ve dağınıklığa sebep oluyor, para politikasının ve aktarım mekanizmalarının etkinliğini zedeliyor.
DÖVİZ KURLARINDAKİ ALIŞ-SATIŞ ARASINDAKİ FAHİŞ MARJ FARKLILIĞI BANKALARA YÜKSEK KAR SAĞLIYOR
Politika faizinin altında seyreden mevduat faizlerindeki dağınıklık ciddi kur baskısı yaratıyor ve carry trade yatırımcılarının uzun vadeli yatırımcı haline dönüşmesini engelliyor. Döviz kurlarındaki alış-satış arasındaki fahiş marj farklılığı, bankalara yüksek kar sağlamanın dışında makro düzeyde artık ekonomiye hiçbir katkısı bulunmuyor, hatta döviz sahiplerinin TL’ye geçiş niyetlerini net bir şekilde bozuyor. Küresel piyasalarda yaşanan hisse fiyatlarındaki düşüşün başlıca nedeni, paranın odak noktasındaki değişiklik olup küresel kriz olarak değerlendirmeler abartılıdır.
ABD BORSALARINDAKİ DÜŞÜŞÜN ANA NEDENİ, HİSSE FİYATLARININ AŞIRI DEĞERLENMESİDİR
ABD işsizlik oranındaki artış, işten çıkarmalardan kaynaklanmadığı için, bu gelişme resesyon olasılığı ile ilişkilendirilemez. ABD istihdam verilerindeki göreceli bozulmanın yarattığı riskten kaçınma, piyasalardaki hisse değerlerindeki düşüşte ana belirleyici olmadığı için ortaya çıkan durum genel küresel bir kriz olarak değerlendirilemez. Zira ABD için resesyon olasılığı abartıldığı boyutlarda değildir. Zira ABD işsizlik oranındaki artış işten çıkarmalardan kaynaklanmadığı için, bu gelişme resesyon olasılığı ile ilişkilendirilemez. ABD borsalarındaki düşüşün ana nedeni, düzeltme ihtiyacı duyacak boyutlarda hisse fiyatlarının aşırı değerlenmiş olmasıdır.
FED’İN FAİZ KARARINI NETLEŞTİRMESİ, BELİRSİZLİĞİ AZALTACAK
Paranın odak noktasındaki değişikliğin nedeni, carry trade yatırımcılarının maliyetlerini yukarı yönlü artıran faiz hareketleridir. Bu hareketliliği başlatan ilk kaynak ise Japonya Merkez Bankası’nın (ROJ) faiz artırım kararı ve Yen’in değerlenmesidir. Bir bacağı Japon Yeni olan döviz pozisyonlarındaki stop-loss kararları hisse satışlarını artırdı. Ayrıca ROJ’ un faiz kararından hemen sonra büyük hedge fonlarının başlattıkları hisse satışları da çöküşü şiddetlendirdi. En büyük düşüşün carry trade fonlamasıyla finanse edilen ABD teknoloji hisselerinde görülmesi bu düşüncemizi doğruluyor. FED’in faiz indirim sinyali tahvile yönelişi artırarak borsalardan çıkışı hızlandırıyor. FED’in faiz kararını bir an önce netleştirmesi piyasa belirsizliğini azaltacaktır. Carry trade yatırımcılarının ucuz fonlama olanaklarının azalması, Türkiye açısından fon çıkış riskini ve döviz talebini artırabilecektir.
TOPLUMSAL ADALET ZEDELENDİ
Türkiye ekonomi politikalarının başarısı açısından stagflasyon ve işsizliğin kaçınılmaz olduğu anlaşılmak ve kabullenilmek zorundadır. Tüm uyarılarla rağmen, geçmişte ısrarla uygulanan bilim dışı politikaların tahribatını yok etmek üzere TCMB’nin mevcutta uyguladığı para ve ekonomi politikalarının ortaya çıkardığı/çıkaracağı stagflasyon ve işsizliğe Türkiye ekonomisi razı olmak, katlanmak ve başarabilir ise sonuçlarını hafifletmek üzere kapsamlı makro politikalar üretmek zorundadır.
Razı olunan işsizliğin ve stagflasyonun sonuçlarının makro ihtiyati politikalarla hafifletilmesi oldukça kısa süreli bir perspektif aralığında sağlanamaz ise, toplumsal çöküş ve stresli gerginlik hali tehlikeli ve yüksek riskli alanlara evrilecektir. Kişi başı gelir seviyesinde göreceli olarak önemli artışlar olmamasına rağmen, ortalama maaş ve asgari ücretlerin kişi başı gelirlere oranının hızlıca düşmesi toplumsal adaleti ve huzur dengelerini derinden zedelemektedir. Son zamanlarda caddelerde artarak yansıyan şiddet içerikli gerginlik ve saldırganlıkların kaynağı geniş kesimlerin satın alma gücü kayıplarıdır.
TL’NİN DEĞERLENMESİ ERKENDEN KESİNTİYE UĞRARSA, TÜRKİYE’DE FİYAT İSTİKRARI BOZULUR
Türkiye’nin büyüme modeli değişmediği müddetçe, refah artışı ve bölüşüm adaleti yaratmayacaktır. Asgari ücretlilerin toplam istihdam içerisindeki yüksek payının hızlıca düşürülmesi amacı ile ortaya çıkan stagflasyon halinin birbiriyle çelişmesi bölüşüm adaletinin en büyük engelidir. İhracat artışını kur artışına dayandıracak yorum ve taleplerin geçerliliği bulunmuyor. TL’nin değerlenmesi erkenden kesintiye uğrarsa Türkiye’de fiyat istikrarı iyice bozulacaktır.
Enflasyon muhasebesi, ilave nakit temini ihtiyacı yaratacak ve şirketlerin yükümlülüklerini artırarak varlık kaynak dengesini bozacaktır. Enflasyondaki süreklilik göz önüne alındığında, önümüzdeki yıllarda yapılacak düzeltme işlemleri sonrasında oluşacak kar/zararlar nakit giriş ve çıkışından ziyade sadece fon giriş-çıkışı şeklinde gerçekleşecektir. Oysa fon giriş ve çıkışları, nakit yaratamaz. Bu durumda ortaya çıkan ilave verginin ödenmesi için ilave nakit temin edilmesini şart kılacaktır. Bu nakit ihtiyaçları şirket borçlarında artışa yol açacak ve bilanço dengelenmesini bozacaktır. Herhangi bir alım-satıma dayalı olmadan, sadece düzeltmeler sonucunda oluşan fazlalıklar üzerinden vergi doğması mükellefler arasında haksızlıkların oluşmasına yol açacak, rekabet dengesini bozacaktır. Enflasyon düzeltmesi sonrası, yakın tarihlerde özkaynak artırıldığı halde, uzun süreler öncesinde sağlanmış olan varlıkların artışından kaynaklı oluşacak yüksek karlar nedeniyle, şirketler fahiş ve haksız vergiler ödemek zorunda kalabilecekler.
YÜKSEK ENFLASYON NEDENİYLE İŞLETMELERİN ÖZ SERMAYELERİ TAHRİP OLDU
Enflasyon muhasebesi gerçeğe ve nakde değil, kayda dayalı vergilerin doğmasına yol açacaktır. Son yıllardaki yüksek enflasyon nedeniyle işletmelerin öz sermayeleri tahrip oldu. Dolayısıyla nakde dayanmadan varlık tarafında oluşacak artışlar hayali vergilerin ortaya çıkmasına yol açacaktır. Varlık ve kaynakların oluşum tarihleri arasındaki farklılıklar gereksiz vergilerin doğumuna ve/veya yok edilmesine yol açacaktır. Varlıkların elde ediliş tarihleri ile öz kaynakların oluşum tarihleri birbirinde farklı olduğu için, enflasyon muhasebesinin şu andaki hali hiçbir zaman dengelenmeyecek ve sürekli olarak lehe veya daha çok şirketlerin aleyhine vergiler doğacaktır. Bilançolardaki parasal olan veya olmayan kalemlerin büyüklükleri ve ağırlıkları mükellefler arasında vergi yükünü farklılaştıracak ve haksızlıklara yol açacaktır.
Enflasyon muhasebesi bilançonun pasif kalemlerini de düzeltmekte olduğu için, öz kaynakları ile çalışan firmaların enflasyondan olumsuz etkilenmelerini önleyeceği söyleniyor. Ancak, özkaynakları ile çalışan firma sayısı Türkiye’de sıfıra yakındır. Dolayısıyla her hâlükârda firmalar enflasyon muhasebesinden olumsuz etkileneceklerdir.
ENFLASYON DÜZELTMESİ; HAKSIZ VE GEREKSİZ VERGİLER DOĞURUR
2023 bilançosunda düzeltilen parasal olmayan kalemler, 2024 ve devamında düzeltilmiş değerleri üzerinden gider, maliyet veya gelir unsuru olarak dikkate alınacaklardır. Bu nedenle 2023 yılı bilançosunun düzeltilmesi 2024 ve takip eden yıllarda haksız bir şekilde dolaylı olarak vergi etkisi yaratmaya devam edecektir. Yine enflasyon düzeltmesinin geçici vergi dönemlerinde de yapılması vergi matrahında yüksek volatilite yaratarak haksız ve gereksiz vergiler doğuracak ve ayrıca gereksiz iş yükü getirecektir.
Baz etkisinin dışında enflasyonda gerçek bir düşüş henüz başlamadı. Yüksek faiz maliyeti ne katlanarak TL’de sağlanan reel değerlenmeye rağmen enflasyonun düşürülememesinin ana nedeni firma karlılıklarının artarak devam ettirilmesidir.
ENFLASYONUN EN ÖNEMLİ NEDENİ, ÜRETİCİLERİN VEYA SATICILARIN YÜKSEK KARLILIKLARIDIR
Enflasyonun mevcut durumda en önemli nedeni, üretici veya satıcıların keyiflerine göre belirledikleri yüksek firma karlılıklarıdır. Aynı ürün için belirlenen satış fiyatlarının satıcılara göre değişiklik arz etmesi şeklinde ortaya çıkan kaosun nedeni de keyfe göre belirlenen karlılık oranlarıdır. Fiyatların bileşiminde firma karlılıklarının ağırlığı oldukça yüksektir. Üstelik karlılık giderek artıyor, politika yapıcıların da buna ilişkin müdahale ve mücadele niyetleri bulunmuyor.
Özellikle yerel idarelerin ve genel olarak kamunun, gıda satıcıları nezdinde satış fiyatlarının takibine ilişkin yürüttükleri etiket kontrol ve takip sistemlerinin devamlılığı bulunmuyor. Buradaki boşluk, fiyat anarşisinin bir diğer nedenidir. Firma karlılıklarının belirlenmesinde ortaya çıkan keyfilik önlenmeden sağlanacak herhangi bir faiz indirimi fiyat istikrarı açısından yeni bir felaket başlatacaktır.
Orhan ÖKMEN
Sesmir Yönetim Kurulu Başkanı
okmen@turcomoney.com
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.