Avrupa otomotiv sanayii köklü bir dönüşümden geçiyor. “Made in Europe” kavramı artık sadece üretimin coğrafyasını değil; katma değeri, tedarik güvenliğini, çevresel sorumluluğu ve teknolojik yetkinliği tanımlayan stratejik bir çerçeveye dönüşmüş durumda. Bu değişim, Avrupa ile derin entegrasyona sahip olan Türkiye otomotiv sanayi için bir yol ayrımına işaret ediyor.
Pandemi, jeopolitik gerilimler ve tedarik zinciri kırılmaları Avrupa’ya önemli bir ders verdi. Avrupa anladı ki aşırı uzak ve tek merkezli tedarik sürdürülebilir değil. Bu nedenle Avrupa, üretimi yeniden yakın coğrafyaya çekmeye çalışıyor. Türkiye; güçlü sanayi altyapısı, nitelikli iş gücü ve lojistik avantajlarıyla bu yeni dönemde doğal bir çözüm ortağı olarak öne çıkıyor. Özellikle ticari araç, otobüs ve minibüs temininde Türkiye’nin Avrupa için vazgeçilmez bir üretim merkezi olma potansiyeli var.
TÜRKİYE, ÖNEMLİ BİR REKABET AVANTAJINA SAHİP
Gümrük Birliği’nin sağladığı entegrasyon, Türkiye açısından hâlâ önemli bir rekabet avantajı. Ancak yeni dönemde bu avantaj tek başına yeterli olmayacak. Avrupa artık “nerede üretildiği” nden çok, nasıl ve hangi ekosistemle üretildiğine bakıyor. Batarya, elektronik ve yazılım gibi kritik bileşenlerde Avrupa uyumlu tedarik zincirleri kuramayan üreticiler, Made in Europe kapsamının dışında kalma riskiyle karşı karşıya.
Bir diğer kritik başlık ise karbon düzenlemeleri. Karbon ayak izi artık yalnızca çevresel bir gösterge değil, doğrudan maliyet ve rekabet unsuru hâline gelmiş durumda. Enerji verimliliği, yeşil üretim ve sürdürülebilirlik yatırımları, Avrupa pazarında kalıcı olmanın ön koşulu hâline geliyor.
2026 YILINDAN SONRA KURALLAR DAHA NET VE BAĞLAYICI ŞEKİLDE UYGULANACAK
Avrupa Birliği’nin Made in Europe kapsamındaki kritik düzenlemeleri 28 Ocak 2026 tarihine ertelemesi, sektör için önemli bir nefes alma alanı yarattı. Ancak bu sürenin bir erteleme değil, hazırlık, lobby ve pazarlık dönemi olarak görülmesi gerekiyor. Önümüzdeki yıl; tedarik zincirlerini yeniden kurgulamak, karbon salımını düşürmek ve teknoloji yetkinliklerini güçlendirmek açısından kritik bir pencere sunuyor. 2026 sonrasında kuralların daha net ve bağlayıcı şekilde uygulanacağı artık açık.
Türkiye otomotiv sanayi için bu süreci doğru okumak zorundayız. Kısa vadede mevcut ihracat gücümüzü bir süre daha koruyabiliriz. Ancak orta ve uzun vadede kazananlar; yüksek katma değer üreten, teknolojiye yatırım yapan ve sürdürülebilirliği stratejisinin merkezine koyan firmalar olacaktır. Sadece düşük maliyetli montaj yaklaşımına dayanan modellerin ise bu yeni dönemde ayakta kalması zor görünüyor.
Sonuç olarak Made in Europe, Türkiye için bir tehdit olarak görünse de; doğru stratejiyle ele alındığında küresel rekabette bir sıçrama fırsatı olabilir. 28 Ocak 2026 tarihine kadar atılacak adımlar, Türkiye’nin Avrupa otomotiv ekosistemindeki yerini geçici mi yoksa kalıcı mı olacağını belirleyecek.
İbrahim AYBAR
Vesiile A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı
aybar@turcomoney.com
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.