Son Haberler

Almanya’da yürürlüğe giren Tedarik Zinciri Yasası, neler getiriyor?

-1 Ocak 2023’te Almanya’da Tedarik Zinciri Yasası yürürlüğe girdi. Tedarik Zinciri Yasası (LkSG), Almanya’daki şirketlerin 1 Ocak 2023 itibarıyla tedarik zincirlerinde temel çalışma koşulları da dahil olmak üzere belirli standartlara uyum sağlamasını şart koşuyor. Bu, ilk düzenleme seti değil, ancak bugüne kadarki en kapsamlı düzenleme. Yasa, Alman şirketlerine kapsamlı raporlama gereklilikleri ve ek sorumluluklar getiriyor. 

LkSG; risk yönetim sisteminin kurulmasını, düzenli risk analizlerinin yapılmasını, şikayet prosedürlerinin oluşturulmasını ve tüm bu süreçlerin belgelenmesini öngörüyor. Durum tespiti yükümlülükleri yalnızca doğrudan tedarikçiler için geçerli değil. Şirketin olası insan hakları ihlallerine ilişkin “doğrulanmış bilgisi” varsa, bunlar da kayıt altında olacak ve raporlanacak. Bütün bunlar, Alman Federal Ekonomik İşler ve İhracat Kontrol Ofisi (AFA) tarafından izlenecek.

1983 yılından bu yana Türkiye’nin ticarette dünyaya açılma günlerinde 1983-1990 döneminde turizm, 1992-2005 döneminde tekstil sektörlerinde direkt olarak Almanya ilişkili işbirlikleri içinde olan bir iş insanı olarak tedarik zinciri ve yasaları konusunda birçok standardın nasıl ihtiyaçlardan oluştuğunu, arz ve talep pazarları arasında bunun başlangıçta birbirinden ne denli farklı algılanırken, daha sonra süreçler ilerledikçe, kanunlar ve karşılıklı verilen taahhütler sonunda istesek de istemesek de uymak zorunda kaldığımız uygulamalar olduklarını gördüm. CE , ISO, kalite çemberleri, İSG/HSE bunlardan belki de en çok duyulanları. Bu yıl yine bu cinsten yeni bir uygulama var karşımızda.

1 Ocak 2023’te Almanya’da Tedarik Zinciri Yasası yürürlüğe girdi. Haziran 2021’de Alman Federal Meclisi, Alman ekonomisinin temel etiğini yeniden tanımlamaya yardımcı olabilecek bir yasayı çıkardı. Tedarik Zinciri Yasası (Lieferkettensorgfaltspflichtengesetz , LkSG), Almanya’daki şirketlerin 1 Ocak 2023 itibarıyla tedarik zincirlerinde temel çalışma koşulları da dahil olmak üzere belirli standartlara uyum sağlamasını şart koşuyor. Bu, ilk düzenleme seti değil, ancak bugüne kadarki en kapsamlı düzenleme. Artık Alman şirketlerine kapsamlı raporlama gereklilikleri ve ek sorumluluklar getiriyor.  Eğitimli çalışanlara, işleyen süreçlere ve yalnızca coğrafyanın çok ötesine geçen kendi tedarik zincirleri bilgisine ihtiyaçları olacak. Bu sadece Almanya’da ilgi uyandıran bir süreç değil. Hükümetler dünya çapında benzer düzenlemeler üzerinde çalışıyor. Avrupa’nın en büyük ekonomisinin bunları nasıl uygulayacağı, diğer ülkeler için bir yol gösterici olabilir.

TÜM İŞLEMLER KAYIT ALTINA ALINACAK

LkSG; risk yönetim sisteminin kurulmasını, düzenli risk analizlerinin yapılmasını, şikayet prosedürlerinin oluşturulmasını ve tüm bu süreçlerin belgelenmesini öngörüyor. Durum tespiti yükümlülükleri yalnızca doğrudan tedarikçiler için geçerli değil; şirketin burada olası insan hakları ihlallerine ilişkin “doğrulanmış bilgisi” varsa, bunlar da kayıt altında olacak ve raporlanacak. Her şey, şirketlerin raporlarını alacak ve gerekirse cezalar uygulayacak olan Alman Federal Ekonomik İşler ve İhracat Kontrol Ofisi (AFA) tarafından izlenecek.

KOBİ’LER ÇALIŞANLARINI EĞİTMEK ZORUNDA

Daha büyük şirketler bunu daha kolay halledebilecek. Bununla birlikte, daha küçük şirketler için ivedilikle hazırlık gerekecek. Birçoğunun sürdürülebilir satın alma politikaları bile yok, yani verilerine ilişkin şeffaflık yok. Bunun yakında değişmesi gerekecek. Çünkü, birçok KOBİ’nin daha büyük şirketlere doğrudan tedarikçi olması ve bu KOBİ’lerin aynı zamanda genel tedarik zincirinin bir parçası olan kendi tedarikçilerini de denetlemeleri gerekecek.

Böylece kanunla doğrudan hedef alınmayan KOBİ’ler artık çalışanlarını eğitmek, kendi tedarik zincirlerini analiz etmek ve risk yönetim sistemleri kurmak zorunda kalacak. KOBİ’ler kısmen kendilerinin de sorumlu olduğu eksiklikleri telafi etmek zorunda kalacaklar. Sorun daha önce de vardı, ancak şirketler için herhangi bir aciliyeti yoktu. Çünkü katma değer onlar için net değildi. Diğer yandan, tedarik zincirindeki suistimal aynı zamanda riskleri de beraberinde getirdi.

ÜRETİM YENİDEN TÜRKİYE’YE AKTARILABİLİR

Tedarik Zinciri Yasası, bir yandan güvenilir kontrol sistemleri sağlarken diğer yandan ekonomiyi boğmamayı amaçlıyor. Bu hassas bir dengeleme eylemi olacak. Zorluklar daha yoksul bölgelerde önemli ölçüde ortaya çıkacak. Tedarikçilerin Alman şirketleriyle çalışmaya devam etmek için bazı önemli iyileştirmeler yapması gerekecek. Örneğin, tekstil endüstrisindeki şirketler, gelecekte Bangladeş gibi itibarı şüpheli olan çok uzak ülkelerde üretim yapmayı değerlendiriyor. Üretim yeniden Türkiye’ye aktarılabilir diye düşünecekler.

Diğer yandan, bazı uyarılara göre, LkSG gelişmekte olan ülkelerdeki en üretken ve en adil şirketleri vuracak. Batı’ya ihracat yapan şirketler, iç pazar için üretim yapan şirketlerden daha yüksek ücret ve vergi ödüyor. Bu kesinlikle LkSG ile elde edilmek istenen bir sonuç olmayacak. Yasa,  “etkinleştirmenin geri çekilmeden önce gelmesi gerektiğini” belirtiyor. Bu, Alman şirketlerinin tedarikçilerle sözleşmeleri feshetmemeleri, bunun yerine onları iyileştirmeleri ve daha iyi çalışma koşulları sunmaları için desteklemesi gerektiği anlamına geliyor. Ancak yine de bu bir gereklilik değil, sadece bir öneri.

RİSKLERİN DÜŞÜK OLDUĞU ÜLKELERDEN BEYAZ LİSTE OLUŞTURULABİLİR

Yine de yasada yapılacak küçük ayarlamalarla bu tür yan zararları önlemenin olasılıkları görülecek. Örneğin, risklerin düşük olduğu ülkelerden oluşan bir beyaz liste oluşturabilecek. Öte yandan, ilk bakışta sorunsuz gibi görünen ülkelerde durum göründüğü gibi değil. Avrupa’da bile bazen modern köleliği anımsatan koşullar görülüyor. Örneğin, İspanya’daki bazı sebze tarlalarındaki çalışma koşullarının korkunç olduğu biliniyor. Sonunda, KOBİ’ler tedarikçileriyle birlikte, her iki tarafa da yarar sağlayan çözümler aramak zorunda kalacaklar. Masraf kalemi gibi görülen hesapların, sonunda değerli bir yatırım olduğu görülecek; iyileştirilmiş koşullar, toplam satışlardaki gider oranlarını önemli ölçüde azalacak ve üretim kalitesi de artacak.

Şirketler hala düzgün bir şekilde işleyebilmeliler, ancak yazıldığı şekliyle yasa da gözle görülür değişiklikler getirmeli. Fakat bu ancak şirketler tedarik zincirlerini gerçekten derinlemesine incelerse gerçekleşecek. Örneğin otomobil endüstrisinden büyük bir Alman şirketi birinci sınıf tedarikçilerini zaten kontrol ediyor, diyor. “Ve sırayla, bu birinci sınıf tedarikçiler kesinlikle doğrudan tedarikçilerini kontrol ediyor.” Yine de gerçek problemler genellikle tedarik zincirinin çok daha derinlerinde bulunuyor. On ikinci adımda ya da yirminci adımda durum ilginçleşmeye başlıyor. Bu nedenle, gerçekten kapsamlı bir etkiye sahip olmak için, tedarik zincirinde bu seviyelere kadar kontrol uygulanacak.

AB’DEKİ 13 BİN ŞİRKET ETKİLENECEK

AB gereklilikleri, şirketler için bir başka önemli zorluk anlamına gelecek,  AB’deki yaklaşık 13 bin şirket etkilenecek. Bu, verimliliğin düşmesine ve daha az değer yaratılmasına yol açacak ve tüketiciler şunu fark edecekler: “Birçok branşta, örneğin tekstil endüstrisinde, marjlar son derece dar. Bu nedenle fiyatların daha yükselmesi ciddi bir olasılık. Sonuç olarak, müşteriler tüketim davranışlarını değiştirmeye karar verecek.

KÜRESEL OLARAK PARA KAZANANLAR, DÜNYA ÇAPINDA DA SORUMLULUK ALACAK

Bu yasayı, ekonomi adalet üzerine yeniden inşa ediliyor olarak görenler azınlıkta değil. Düzenlemelerin savunucuları, onları istenmeyen gelişmeler için gerekli bir düzeltme olarak görme eğilimindeler. Bunu ekonomik bir çağın sonu olarak görüyorlar. Hissedar kazançlarına odaklanmak, beraberinde getirdiği tüm sonuçlarla birlikte üretimin ucuz olduğu yerlere gitmesi anlamına geliyordu. Çevre ve insan hakları için daha güçlü korumalar bu denklemi değiştirecek. Buna göre, tedarik zincirlerini incelemek artık bir şirketin kendi çıkarına olacak. Küresel olarak para kazananlar, dünya çapında da sorumluluklar alacaklar.

Türkiye uzun yıllardır birçok ülkenin güvenili tedarikçisi olarak benzer süreçlerde hızla uyum sağladı ve başarı ile yoluna devam etti. Günümüzde her gün, sayısız yönetim kurulu toplantısından, en küçük birim sohbet ortamlarında dile getirilen sürdürülebilirlik, içinde barındırdığı onlarca parametreden ele alındığında, artık geleceğe yönelik olduğu düşünülen kararlar 5’er yıllık stratejiler ile alınamaz. Gelecek vizyonu 10, 20, 30 yıllık stratejik uzgörüler çerçevesinde değerlendirilmeli. Sadece şirketlerin, sektörlerin değişimi ya da rakiplerin nasıl davrandığı değil toplumsal, teknolojik, çevresel, ekonomik ve politik değişimin küresel etkileri penceresinden bakılmalı. Kurumların sürdürülebilirlik önceliğini öne çıkartan gelecek senaryoları ile yol almaları sağlanmalıdır.

Kamil Kazım Sarı

Fütüristler Derneği Başkan Yardımcısı

sari@turcomoney.com

 

Yorum yok

Yorum Yazın

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

*

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

İlgili Haberler

Site Haritası