Son Haberler

Başbakan`a açık mektup!

Haber1 yazarı, Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Uzmanı Prof. Dr. Bener Karakartal yazdı..

Sayın Başbakan,

Soğuk kanlılıkla bu savaşı kazanacağımıza kesinlikle eminiz. Soğuk kanlılığın birinci basamağı da Fransızları iyi tanımaktan geçiyor. Sizin yıllardır Fransa’yı ve Fransızları çok iyi tanıdığınızı biliyoruz. Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve onun Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki en güçlü rakibi François Hollande’ın ortak bir özelliği var. İkisi de Paris Siyasal Bilgiler mezunudur.

Bu okulda daha birinci sınıftan itibaren öğretilen bir cümle vardır. Bu cümle: “Fransızların kalbi solda, para cüzdanları sağdadır.” Yarın seçimleri François Hollande kazansa da Fransız gerçeği değişmeyecek. Bu nedenle Fransa’ya yönelik faaliyetimiz kesin başarı kazanmak hedefini gütmelidir. Dün yapılan oylama Fransa’da kamuoyu savaşını kazanmadığımızı gösteriyor. Hata neredeydi? Gelecekte başarı kazanmamız için geçmişteki yanlışları büyük bir soğuk kanlılıkla analiz etmek ve anlamak zorundayız.

Siz şahsen çok hızlı koşuyorsunuz. Şöhretiniz dünyada katlanarak büyüyor. Uluslararası tanınmışlık kriterlerine göre şöhretiniz Cumhurbaşkanı özal’ı çoktan geride bıraktı. Son yedi yüz yılda Türkiye’nin dünya çapında adı bilinen bir elin parmaklarını geçmeyecek kişilerden biri haline dönüştüğünüzü dost düşman herkes biliyor.

Fransa’da kamuoyu savaşını neden kazanamadık? İktidarın Fransa ekibi ki; bu ekibin içine Sivil Toplum Kuruluşları Yöneticilerini de koymak lazım. Neden başarı kazanamadılar? Eğer ‘Türkiye’nin Avrupa Takımı’ maçı kazansaydı durum çok farklı olurdu. Ama böyle olmadı. Bu takım başarısız olduğunu kabul etmek bir yana başarısızlıklarını medyayı kullanarak iç

kamuoyuna bir başarı gibi sunuyor. Yıllardır “Merkel kötü, Sarkozy kötü, Almanya kötü, Fransa kötü, Avrupa kötü” sözlerini tekrarlayarak maçı kaybeden takımın kendileri olduğunu başarılı bir şekilde saklıyorlar. Eğer söz konusu bir futbol maçı olsaydı seyirciler oyunu kimin kötü oynadığını anında anlarlar ve reaksiyon gösterirlerdi. Ama maç kapalı sahada seyircisiz oynandığı için maç sonrasında farklı yorumlar kabul görüyor.

‘’FRANSA’DA TüRK MEVSİMİ’’

çok iyi bildiğimiz bir konuda örnek verelim. Yakın zaman önce “Fransa’da Türk Mevsimi” başlıklı aylar süren bir faaliyet gerçekleşti. Bu faaliyet için kamu ve millet bütçesinden büyük paralar sarf edildi. Netice: etkilenmesi hedeflenen Cumhurbaşkanı Sarkozy birkaç dakikalığına, o da ağızında sakızla faaliyete teşrif ettiler. Maalesef Sivil Toplum Kuruluşlarının yöneticilerinin özel uçakla Avrupa Başkentlerine gitmeleri, yirmi dört saatlik süreler içinde Avrupa’da Türk dostu geçinen kişilerle derinliği olmayan görüşmeler yapmaları o ülkelerin kamuoyunda hiçbir etki yapmıyor. Yöneticilerin etrafındaki kadrolar çoğu kez o ülkenin lisanını bilmiyor, ağırlığı “kongre turizmine” veriyorlar. Gerçekten iş yapacak kişilere kapıları kapatıyorlar. Şüphesiz yanlarında her zaman çok saygıdeğer emekli Büyükelçilerde bulunuyor. Ama Büyükelçiler formasyonları itibari ile batıda medya ve kamuoyunda en az etki kuracak bir konumdalar. Heyetteki iş adamlarının ve Avrupa’da konuşulan yabancı iş adamlarının vizyonu çok kez şirketleri düzeyinde kaldığı için Türkiye’nin global kazancı olmuyor.

VİTESİ KüçüLTELİM Mİ, BüYüTELİM Mİ?

Fransa konusunda ne yapmamız lazım? İş birliğimiz konusunda vites mi küçültmek lazım yoksa vites mi büyütmek?

Cumhurbaşkanı Sarkozy, bilindiği üzere dört yıl önce iktidara çoğu aile şirketi olan on kadar büyük kuruluşun desteğiyle geldi. Bu şirketlerin sahipleri ile uzun yıllara dayanan dostluğu var. Bu şirketlerin ciroları mega düzeyde. Kendi konularında dünya lideri.

Bugünkü Türkiye’de dünkü Türkiye değil. Artık mega projeleri hayal edip bunları uluslararası iş birliği ile gerçekleştirmek noktasındayız. Avrupa’dan Asya ve Afrika’ya giden bir coğrafyada enerji, ulaştırma, turizm, kentleşme konularında dev projelere imza atmaya aday bir ülkeyiz.

Böyle bir ülkenin sizin liderliğinizde Fransa’da dünkü mücadeleyi kaybetmemesi gerekirdi. Medyaya yansıdığı kadarıyla Fransa’yı etkilemek için Paris’e giden heyet “Grand Hotel” de bir salon bile tutamamış. Israr ederek paralarını geri almışlar ve başka bir otele taşınmışlar. Toplantı Paris Türkiye Başkonsolosluğunda yapılmış. Siz, Davos’da “one minute” diye dünyayı ayağa kaldırırken, Paris’e giden Türk Heyeti böyle mi davranmalıydı? Yoksa sizin Davos’da yaptığınız gibi Fransızların ayak oyunlarına tepki gösteremezler miydi? Hemen kalkıp Türkiye’ye dönemezler miydi? Bir gün daha kalıp ne kazandılar? Konuştukları Fransızlar bugün şubelerinin Türkiye’de olduğu dev kuruluşların yöneticileri. Türk heyetini hoş tutup durumu idare etmekten başka ne yapıyorlar? “Fransa’da Türk Mevsimi”nde aynı Türk heyeti aynı muhataplarla çalıştı. İki durumda da netice fiyasko oldu.

MAçI KİM KAYBETTİ

Bundan otuz kırk yıl önce Türk futbolu zayıftı. Hatırlıyoruz: Avrupa takımlarından büyük kompleks duyardık. On bir futbolcumuz kendi kalemiz önünde toplanır gol yememeğe çalışırdık. Dolmabahçe stadında berabere biten bir maç yahut Berlin’de kurtarılan bir gol bir tarihi zafer gibi yaşanırdı. Bugün Türkiye’de böyle mi? Gerimizde şimdi bir UEFA şampiyonluğu ve dünya üçüncülüğü var.

Paris’te dün Sarkozy takımının attığı gol dünkü futbol maçlarımızı hatırlatıyor. Türkiye bu ortamı çoktan geride bıraktı. Kaybedilen maç acaba Türkiye’nin kaybettiği bir maç mı yoksa Türkiye’nin Avrupa takımının kaybettiği bir maç mı?

Sayın Başbakan,

Siz çok hızlı koşuyorsunuz. Size yardımcı olmak, Türkiye’ye yardımcı olmaktır. “Avrupa batıyor, Fransa batıyor, suç Sarkozy’de, Merkel’de” propagandasına son vermek gerekir. Avrupa bugün hala milli geliri itibariyle ABD’nin önünde, dünyada bir numara. Fransa bugün dünyada teknolojik bir dev. Uydularıyla, hızlı trenleriyle, ekspres metrolarıyla, en ileri teknoloji nükleer santralleriyle, havacılık sanayi ve dev ilaç şirketleriyle dünya liderlerinden biri. Müteahhitlik şirketleriyle dünya lideri. Yarın Sarkozy gidip Hollande gelince durum çok değişmeyecek.

Artık mesele futbolda olduğu gibi bu devlerle maç yapıp kazanmakta. Durmadan hakemi suçlamak dönemi Türkiye’de de otuz yılda geride kaldı. Devir maç kazanma devri. Seyirciler artık uyanık.

Dünya’da ün yapmış, bir numara olmuş bir Başbakanımız var. Avrupa Takımı’nın ve Sivil Toplum Kuruluşları yöneticilerinin onun önünü açması lazım. Ama tam tersi oluyor. Günü birlik seyahatleri, kongre turizmi merakları, iç politikaya yönelik siyasi şovları Türkiye’ye zarar veriyor. Bunun değişmesi lazım.

Saygılarımla Prof.Dr. Bener KARAKARTAL

1 Yorum

Yorum Yazın

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

*

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

  • Selami
    27 Aralık 2011 10:24 - Reply

    Sayın Yazar’a katılarak, Sayın Başbakanımızın ve ekibinin (Türkiye’nin) dik duruşuna devam etmesini, kendimize olan öz güvenimizi kazandığımız (kazanmaya çalıştığımız) bu günlerde politikamızı spontone çıkışlarla değil, düşünerek atılmış ciddi adımlarla, unutmadan ancak zamana yayarak süreklilik içerisinde (sinsice) sürdürmemiz gerektiğine inanıyorum. Saygılarımla, sıradanbir vatandaş. uygulamalıyız.

  • Site Haritası