Son Haberler

Küreselleşme ve karşıtları arasındaki Türkiye, yönünü arıyor…

Günümüz küreselleşmesinin bir öncesi emperyalizm, onun da bir öncesi sömürgeciliktir: Küreselleşme tarihi, denizcilik alanındaki gelişmelerin başlattığı sömürgecilik küreselleşmesi; sanayileşme gereklerinin doğurduğu kar hırsı temelli emperyalizm küreselleşmesi;  çokuluslu şirketlerin dünya da kurduğu egemenlik ve iletişim sektöründe yaşanan devirm niteliğindeki buluşların ihtiyaç duyduğu günümüzün küreselleşmesi olarak üç süreçten oluşuyor.  

Dünyanın sistemsel değişim dönüşüm ihtiyaçları arttı: 1970’li yıllardan itibaren tüm dünyayı sarmalayan neoliberal küreselleşme ve neoliberal demokratikleşme süreci, 2008 yılındaki küresel krizle birlikte duraksaDI. Çin ve birkaç ülkenin hızlıca yükselip sahneye inmesi, hızlanan teknolojik değişim fırtınası, çevresel ve iklimsel krizlerinin yarattığı tahribattan kaçınma girişimleri içerisinde dünyanın sistemsel değişim dönüşüm ihtiyaçlarını artırdı.

– Küreselleşmenin dünya genelinde negatif etkileri de bulunuyor. Zengin ülkeler ile fakir ülkeler arasındaki farkın giderek açıldı. Finans sektörü, sanayi ve reel yatırımın önüne geçti. Ayrıca, karar ve yetki mekanizmaları milli ve merkeziyetçi güçlerden piyasa güçlerine ve/veya uluslararası kurumlara doğru kaydı.  Bunun sonucunda refah devleti kavramı birçok ülkede tamamen tasfiye edildi, özelleştirmeler çoğu kez abartıldı ve/veya amacından  saptırıldı.  

Günümüzde; bir yandan kurumsal kapitalizme karşı gelişen küreselleşme karşıtlığı var, bir yandan da kapalı ekonomi taraftarlığı ve ırkçılık düzeyine varan küreselleşme karşıtlığı söz konusu. Enerji şokları, ekonomik sorunlar, İslami terör, BRIC ülkelerinin yükselişi, yaygın salgın hastalıkları, Rusya-Ukrayna savaşı, Ortadoğu’daki savaş ve terör saldırıları, çevresel ve iklimsel bozulmalar, teknolojide hızlı ve köklü değişikliklerle birlikte aşırı sağ yükseldi, devlet müdahaleleri arttı.

– Küresel liberal ekonomik düzen ve demokratik siyaset anlayışı ile bu anlayışın karşısında olan diktatoryal, ırkçı, milliyetçi anlayışın arasındaki mücadele tüm hızıyla devam ediyor. Fransa, Almanya ve İtalya başta olmak üzere Avrupa ülkelerinde milliyetçilik, otoriterlik, ırkçılık, göçmen karşıtlığı ve popülizm öne çıkıyor. Aynı şekilde Japonya’da ve Arjantin ve Brezilya gibi Latin Amerika ülkelerinde sağ eğilimler ve dolayısıyla küreselleşme karşıtlığı giderek güçleniyor.

– Türkiye ekonomisinde hem aynı güncel sorunların hem de geçmişten beri çözümsüz olarak bekleyen eski sorunların bulunması Türkiye’nin işini daha da zorlaştırıyor. Türkiye’nin sorunların başında, fiyat istikrarsızlığı, adaletsiz gelir dağılımı, yolsuzluk ve yozlaşma, tarımın önemsizleştirilmesi, yetersiz yurtiçi tasarruf oranı, verimsiz üretim yapısı, kayıt dışılık, düşük kalite eğitim ve sağlık sistemi, hukuksal güvencesizlik, aşırı merkezileşme ve kurumların zayıflaması gibi yapısal sorunları bulunuyor. 

– Küreselleşme sürecinde Türkiye açısından bir medeniyet projesi olan Avrupa Birliği’ne katılım yarım asırdan fazla bir süredir bir türlü gerçekleşememesi, Türkiye’nin küreselleşme sürecinin hızını ve kapsamını zayıflattı. Türkiye’de tarımsal nüfusun giderek azalması ve yaşlanması devam ediyor. Türkiye de enflasyon kendi kendini besleyen ataleti yüksek bir dinamiğe evrilmiş olup hiçbir şekilde geçici bir durum değildir.

– Finansal istikrarın sağlanması ve sarmala dönüşmüş bu enflasyondan kurtulmak için öncelikle dağınık olan finansal sektörün kurumsal yapı güçlendirmeli; denetim, değerleme, planlama ve derecelendirme faaliyetleri etkinleştirilmeli. Vergi avantajları uygulamaları gözden geçirilmeli. Kur ve fiyat istikrarı Türkiye ekonomisinin açmazları arasındadır. Popülist politikalardan vazgeçilmeli, ortaya çıkacak ağır maliyetlere uzunca bir süre katlanmaya razı olmak gerekiyor.

Batı’lı ülkelerin 1490’lı yıllardan itibaren denizler ötesi sömürü tabanlı keşif girişimlerini simgeleyen küreselleşme, gelinen noktada çok uluslu tarafların karşılıklı etkileşimi, bütünleşme ve birbirine benzeme süreci haline dönüştü: Küreselleşme başlangıçta, Batı dünyasının hem altyapısına hem de üstyapısına dayalı etkilerini ekonomik sömürü beklentilerinin alanını genişletme ve bütün dünyaya yayma çabası olarak ortaya çıktı.

Günümüz dünyasında ise küreselleşmenin amacının, kapitalizmin işleyişini sağlayan akılcılık (rasyonalizm), laiklik ve demokrasi olarak belirtilebilir. Ekonomik, politik, güvenlik, teknolojik, iletişim, çevresel, demografik ve kültürel boyutları olan küreselleşme; ulus-devlet, uluslararası kuruluşlar, devletler-üstü kurumlar, yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları gibi çok aktörlü çok uluslu tarafların 18.yy. ın sonlarından itibaren ekonomi dışındaki faktörleri de dahil ederek karşılıklı etkileşimleri ve girişimleri sonucunda nihai şeklini aldı. 1914-1950 yılları arasında 1. ve 2. dünya savaşları ve büyük buhranın etkileriyle küreselleşme taraftarlığı gerilemiş olsa da 1980 yılından itibaren 2000’li yıllara kadar büyük ölçüde yükselerek devam etti. Bu sürecin başlangıcından itibaren, ülkelerarası ticaretin önündeki engeller ve tarifeler azaltıldı, piyasaların çoklu entegrasyonu derinleşti, ulaşım ve iletişim maliyetleri makul ölçülere indi ve uluslararası serbest dolaşım kısıtlamaları azaldı. 1980’li yıllardan itibaren ise küreselleşmenin çevresel, demografik ve kültürel boyutları da hep birlikte ortaya çıkmaya başladı ve özellikle Doğu Bloku ülkelerin çözülmesiyle birlikte etkisi iyice arttı.

GÜNÜMÜZDE KÜRESELLEŞME, SÖMÜRGECİLİKTİR

Günümüz küreselleşmesinin bir öncesi emperyalizm, onun da bir öncesi sömürgeciliktir: Küreselleşme tarihi, denizcilik alanındaki gelişmelerin başlattığı sömürgecilik küreselleşmesi; sanayileşme gereklerinin doğurduğu kar hırsı temelli emperyalizm küreselleşmesi;  çokuluslu şirketlerin dünya da kurduğu egemenlik ve iletişim sektöründe yaşanan devirm niteliğindeki buluşların (optik kablo, haberleşme uyduları, bilgisayarlar, internet vb) ihtiyaç duyduğu günümüzün küreselleşmesi olarak üç süreçten oluşuyor.

Dünyanın sistemsel değişim dönüşüm ihtiyaçları arttı:

Kurgusal yapısı daha önceden başlayan, ancak 1970’li yıllardan itibaren tüm dünyayı sarmalayan neoliberal küreselleşme ve neoliberal demokratikleşme sürecinin, 2008 yılındaki küresel krizle birlikte duraksamış olduğu şimdi çok daha iyi anlaşılmış durumdadır. Çin ve birkaç ülkenin hızlıca yükselip sahneye inmesi, hızlanan teknolojik değişim fırtınası, çevresel ve iklimsel krizlerinin yarattığı tahribattan kaçınma girişimleri içerisinde dünyanın sistemsel değişim dönüşüm ihtiyaçlarını artırdı.

Küreselleşmenin dünya genelinde negatif etkileri de bulunuyor. Örneğin, zengin ülkeler ile fakir ülkeler arasındaki farkın giderek açılmasına, finans sektörünün sanayi ve reel yatırımın önüne geçmesine neden oldu. Ayrıca, karar ve yetki mekanizmaları milli ve merkeziyetçi güçlerden piyasa güçlerine ve/veya uluslararası kurumlara doğru kaymış olması, durumunu hukuk sistemleriyle denge denetimi yapamayan ülkelerde aşırı sorunlara neden oldu.  Bu kapsamda refah devleti kavramı birçok ülkede tamamen tasfiye edildi, özelleştirmeler çoğu kez abartıldı ve/veya amacından ve ana paradigmasından saptırıldı.

Ülkelerarası eşitsizlikler son 10 yılda sağ popülist partilerin ve liderlerin artmasının ana itici nedenidir:

Ülkelerarası eşitsizliklerin son yıllarda iyice gözle görünür hale gelmesi, teknolojik gelişmelerin ve ülkelerarasında üretim yeri kaymalarının çalışanlar ve küçük işletmeler üzerinde yarattığı ezici baskı, güvencesizlik ve sendikal haklardaki zayıflama, ülkelerarası göçler, liberal demokrasi ve mega küreselleşme anlayışını erozyona uğratarak serbest dış ticaret karşısında korumacı politikalara, göçmenlik karşıtı sağcı ve milliyetçi eğilimlere yönelme arayışlarını başlatmış ve hızlandırdı.   Son 10 yılda tüm dünyada sağ popülist partilerin ve liderlerin artmasının ana itici nedeni budur. Küreselleşme ile siyasi anlamda aşırı-milliyetçilik ve iktisadi anlamda korumacılık arasında tersine bir ilişki mevcuttur. Biri gelişirken, diğeri zayıflamaktadır. Küresel karşıtlığı açısından Adolf Hitler, Benito Mussolini, Donald John Trump başlıca örneklerdir.

Küresellik ve karşıtlık ayrışımından kaynaklanan mücadele devam ediyor:

Günümüzde; kurumsal kapitalizme karşı gelişen küreselleşme karşıtlığı ile ulusal çıkarları öne çıkartarak kapalı ekonomi taraftarlığı ve ırkçılık düzeyine varan küreselleşme karşıtlığı arasında kalan birçok küreselleşme karşıtlığı çeşidi bulunuyor. Enerji şokları, ekonomik sorunlar, İslami terör, BRIC ülkelerinin yükselişi, yaygın salgın hastalıkları, Rusya-Ukrayna savaşı, Ortadoğu’daki savaş ve terör saldırıları, mülteci sorunları, nüfus yaşlanması, çevresel ve iklimsel bozulmalar, teknolojide hızlı ve köklü değişiklikler, küresel tedarik zincirlerinde değişim, aşırı sağın yükselişi, devlet müdahalelerinin artması şeklindeki gündemin yakıcı konuları şu andaki ana küresel sorunlar yumağını oluşturuyor. Küresel liberal ekonomik düzen ve demokratik siyaset anlayışı ile bu anlayışın karşısında olan diktatoryal, ırkçı, milliyetçi anlayışın arasındaki mücadelesi tüm hızıyla devam ediyor. Milliyetçilik, kültürel kimlik, otoriterlik, güçlü liderlik, ırkçılık, göçmen karşıtlığı ve popülizm başlıklarını öne çıkartarak Fransa, Hollanda, Almanya, Macaristan, Finlandiya, Yunanistan, İtalya gibi Avrupa ülkelerinde; aynı şekilde Japonya’da, El Salvador, Arjantin, Şili, Brezilya gibi Latin Amerika ülkelerinde sağ eğilimler ve dolayısıyla küreselleşme karşıtlığı giderek güçleniyor.

Türkiye’nin eskiye dayalı problemlerinin devam etmesi, küreselleşmenin getirdiği güncel sorunlarının çözümünü daha da zorlaştırıyor:

Dünya gündemindeki bu güncel sorunlara karşılık, Türkiye ekonomisinde hem aynı güncel sorunların hem de geçmişten beri çözümsüz olarak bekleyen eski sorunların bulunması Türkiye’nin işini daha da zorlaştırıyor. Türkiye’nin eskiden beri çözemediği sorunların başında, fiyat istikrarsızlığı, adaletsiz gelir dağılımı, yolsuzluk ve yozlaşma, tarımın önemsizleştirilmesi, yetersiz yurtiçi tasarruf oranı, verimsiz üretim yapısı, kayıt dışılık, düşük kalite eğitim ve sağlık sistemi, hukuksal güvencesizlik, aşırı merkezileşme ve kurumların zayıflaması gibi yapısal sorunları bulunuyor.  Küreselleşme sürecinde Türkiye açısından bir medeniyet projesi olan Avrupa Birliği’ne katılım yarım asırdan fazla bir süredir bir türlü gerçekleşememesi, Türkiye’nin küreselleşme sürecinin hızını ve Kapsamını zayıflattı.

Türkiye tarım sektörü ciddi ve kalıcı problemlere sahiptir:

Türkiye’de tarımsal nüfusun giderek azalması ve yaşlanması devam ediyor. İşletme büyülükleri küçülmekte ve daha parçalı hale gelmekte, teknoloji değişimine ve dijitalleşmeye ayak uyduramıyor. Tarım sektörünün en önemli bir diğer sorunu faktör piyasalarının uzun yıllardır çalışmamış olması ve tarım girdilerine ilişkin üretim süreçlerinin tarım dışı sanayi sektörüne kaymış olmasıdır. Dış ticaret, ekoloji, iklim değişikliği, kırsaldaki yaşam kalitesi, kırsal alan nüfus ve demografik yapısı, sağlıklı beslenme gibi başlıklardaki sorunlar giderilmeden tarım sektöründe beklenen iyileşme sağlanamayacaktır.

Türkiye de enflasyon kendi kendini besleyen ataleti yüksek bir dinamiğe evrilmiş olup hiçbir şekilde geçici bir durum değildir.

Finansal istikrarın sağlanması açısından sarmala dönüşmüş bu enflasyondan kurtulması için öncelikle dağınık olan finansal sektörün kurumsal yapısının güçlendirmesi; denetim, değerleme, planlama ve derecelendirme faaliyetlerinin etkinleştirilmesi gerekir.

Vergi avantajları uygulamaları gözden geçirilmelidir:

Türkiye’deki bazı sektör ve firmalara ölçülülük prensiplerine riayet etmeden sağlanan vergi avantajlarının yarattığı vergi yükü düşüklüğü, çoğu durumda haksız rekabete yol açıyor. Vergi reformunun düzelteceği alanların başında bu durum geliyor.

Kur ve fiyat istikrarı Türkiye ekonomisinin açmazları arasındadır:

Rekabetçi bir döviz kurunun enflasyona yol açtığı, enflasyonu önleyecek kurun da rekabeti engellediği bir açmaz içerisine yıllardır girmiş olan Türkiye ekonomisinin, niceliksel öncelikleri olan büyüme politikalarını, bölüşüm politikalarını, para ve maliye politikalarını, finansman arz ve talep politikalarını ve büyüme önceliklerini yeniden planlaması ve popülist politikalardan vazgeçip ortaya çıkacak ağır maliyetlere uzunca bir süre katlanmaya razı olması gerekir.

Çevre koşullarının ve alt yapıların ehlileştirilmesine yönelik yatırımlar gerçekleşmeden dijital ve yeşil teknolojiler yaygınlaşamaz:

Türkiye’nin sanayide kullandığı teknolojiler hiçbir dönem baskın/gelişen teknoloji kategorisinde olamadı. Zira, dünyadaki yapısal dönüşüme karşın, Türkiye’nin en önemli döviz kazandıran üretim alanlarının hala emek yoğun sektörler olması, bilişim ve iletişim teknolojilerine ilişkin sektörlerin yeterince gelişmemiş olması, elektrik ve elektronik ürünlerinin ihracat payının benzer konumdaki ülkelere göre düşük kalmış olması önemli sorunlardır. Çevre koşullarının ehlileştirilmesine ilişkin altı yapılara ilişkin uygunluk yatırımlarının artırılması, olgunlaşmış dijital ve yeşil teknolojilerin yaygınlaştırılıp gerekli dönüşümlerin sağlanması temel hedef olmalıdır.

Not: Kapak görseli, yapay zeka asistanı Gemini tarafından oluşturulmuştur.

Orhan ÖKMEN

Sesmir Yönetim Kurulu Başkanı

okmen@turcomoney.com

 

 

 

Yorum yok

Yorum Yazın

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

*

*

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

İlgili Haberler

Site Haritası