Son Haberler

Okuryazarlık krizi ve medeniyetin geleceği

– Ortalama bir dikkat süremiz artık sadece 8 saniye. Bir karidesinkinden daha kısa. Cep telefonu, hayatımızı inanılmaz derecede kolaylaştırdı. Ama bunun sonucunda bilişsel yeteneklerimiz azaldı.  Bugün insanlık tarihinde ilk sürdürülebilir zeka ve okuryazarlık gerilemesi ile karşı karşıyayız. Okuryazarlık oranında tahminlerin üzerinde bir gerileme yaşanıyor. Verilere göre “okumayı bırakıyoruz”.

– Birleşik Krallık’ta çocuk ve gençlerin “zevk için okuma” oranı 2025’te son 20 yılın en düşük seviyesinde: 8–18 yaşın yalnızca %32,7’si boş zamanında okumayı sevdiğini söylüyor. Günlük okuma %18,7’ye kadar gerilemiş durumda. ABD’de “zevk için günlük okuma”, son 20 yılda %40 düştü. Yetişkinlerde okuryazarlık ve sayısal beceriler çoğu OECD ülkesinde durgun ya da düşüşte; Finlandiya istisna olarak yükseliş kaydediyor. 

– 20. yüzyıl boyunca yükselen IQ eğrisi, artık tersine döndü. Norveç’te 730 bin asker üzerinde yapılan bir çalışma, nesiller arasında 7 puanlık bir düşüş olduğunu gösterdi. İstatistiklere göre ekran başında günde ortalama 7 saatten fazla zaman geçiriyoruz. Zaman sıfır toplamlı bir oyundur. Maalesef en çok çalınan, derin, sürdürülebilir okuma alışkanlığımız. Giderek derin düşünme kapasitemizi kaybediyoruz.

–  Dünya Ekonomik Forumu’na göre geleceğin en değerli becerileri teknolojik okuryazarlık, “analitik düşünme” ve “yaratıcı düşünme”. Ama bir çelişki var: İş dünyası “analitik düşünme” talep ederken, dijital ortam bu beceriyi köreltiyor. Bunun örneği, üretken yapay zekâ. Araştırmalara göre ChatGPT kullanarak kompozisyon yazan öğrencilerin beyin etkileşimi, kullanmayanlara göre önemli ölçüde daha düşük.  

– Yapay zekâ, bizi zihinsel mücadeleden kurtarıyor. Oysa öğrenmeyi kalıcı kılan şey, tam da o mücadelenin kendisidir. Biz, öğrenmenin “işini” yapay zekâya yaptırarak, öğrenmenin “kazanımından” vazgeçiyoruz. Bu bir eğitim krizi değil, bir medeniyet krizi. Tarih, bize bir ipucu veriyor. Yaklaşık 2400 yıl önce Sokrates, “Yazı, insan hafızasını tembelleştirecek. İnsanlar artık bilge olmayacak, sadece bilge görünecekler.” diyordu.                           

– Çözüm, teknolojiden kaçmak değil, bilinçli mimarlara dönüşmektir. Nostaljiye değil, entegrasyona ihtiyacımız var. Maryanne Wolf’un “Çift Dilli Okuryazar Beyin” (Biliterate Brain) adını verdiği şeyi inşa etmeliyiz.  Bu, iki “dili” de akıcı konuşabilen bir beyindir: Hem basılı metnin gerektirdiği yavaş, derin, analitik ve empatik düşünme dilini; hem de dijital dünyanın gerektirdiği hızlı, ağ bağlantılı, çoklu görev tarama dilini konuşabilen bir beyin. 

Yazı boyunca dikkatinizi konuya vermenizi rica ediyorum. Ama size bir sır vereyim mi? Bu, tarihte verilmesi en zor ricaydı. Çünkü ortalama bir dikkat süremiz artık sadece 8 saniye. Bir karidesinkinden daha kısa.

Peki, ne oldu da biz, Ay’a ayak basan, senfoniler besteleyen, demokrasiler kurgulayan bir türden, bir karidesin seviyesine indik?

Hepimizin elinde, cebinde olan telefon cihazı, hayatımızı inanılmaz derecede kolaylaştırdı. Ama görünmeyen bir bedel karşılığında: Bilişsel yeteneklerimiz. Ve bu, insanlık tarihinde kitlesel eğitimin başlamasından bu yana gördüğümüz ilk sürdürülebilir zeka ve okuryazarlık gerilemesi.

OKURYAZARLIK ORANINDA TAHMİNLERİN ÜZERİNDE BİR GERİLEME YAŞANIYOR                 

Önceki yazım öğrenciler ile ilgiliydi, bu yazı herkesle ilgili… Okuryazarlık oranında tahminlerin üzerinde bir gerileme yaşanıyor. Yani bütün veriler “okumayı bırakıyoruz” diyor:

. Birleşik Krallık’ta çocuk ve gençlerin “zevk için okuma” oranı 2025’te son 20 yılın en düşük seviyesinde: 8–18 yaşın yalnızca %32,7’si boş zamanında okumayı sevdiğini söylüyor. Günlük okuma %18,7’ye kadar gerilemiş durumda. (National Literacy Trust).

. OECD PISA 2022: 2018’e göre okuma puanlarında -10, matematikte -15 puanlık tarihi düşüş. Salgın etkisi var ama tek neden değil.

. ABD’de “zevk için günlük okuma”, son 20 yılda %40 düştü. (University of Florida & University College London).

. Psikolog Jean Twenge’in uzun dizisi, 12. sınıf öğrencilerinde yılda “6+ kitap okuyanların” 1976’da %40’tan ≈%13’e düştüğünü, “hiç kitap okumayanların” ise %11,5’ten ≈%41’e çıktığını gösteriyor.

. Yetişkinlerde okuryazarlık ve sayısal beceriler çoğu OECD ülkesinde durgun ya da düşüşte; Finlandiya istisna olarak yükseliş kaydediyor.

IQ EĞRİSİ, ARTIK TERSİNE DÖNDÜ     

Bütün bu verilerin bir adı var: Flynn Etkisi: 20. yüzyıl boyunca yükselen IQ eğrisi, artık tersine döndü. Norveç’te 730 bin asker üzerinde yapılan bir çalışma, nesiller arasında 7 puanlık bir düşüş olduğunu gösterdi. Ve bu düşüş, aynı ailenin içindeki kardeşler arasında bile gözlemlendi. Yani genlerle alakalı değil, çevresel…

Peki bu çevresel faktör ne? Bu faktör, tam da akıllı telefonların %75’ten fazla genç nüfus tarafından benimsendiği yıllarda gerçekleşiyor.

İstatistikler de bunu gösteriyor: Ekran başında günde ortalama 7 saatten fazla zaman geçiriyoruz. Zaman sıfır toplamlı bir oyundur. Bu 7 saat, bir yerlerden çalınıyor. Ve maalesef en çok çalınan, derin, sürdürülebilir okuma alışkanlığımız.

DÜŞÜNME KAPASİTEMİZİ KAYBEDİYORUZ

Bu sadece bir alışkanlık kaybı değil. Bu bir nörolojik yeniden yapılanma. UCLA’dan nörobilimci Maryanne Wolf’ün çalışmaları gösteriyor ki, derin okuma yaptığımızda beynimizde eleştirel düşünce, empati ve çıkarım yapabilme yeteneğimizin temelini oluşturan karmaşık bir sinir ağı ateşleniyor. Biz ise artık sürekli bölünen, bilgiyi hızlı taramaya dayalı bir “okuma” şekli geliştirdik. Kaybettiğimiz şey, derin düşünme kapasitemizin ta kendisi.

Ve bu kayıp, en donanımlı yerlerde bile kendini gösteriyor. Columbia, Georgetown gibi seçkin üniversitelerdeki profesörler artık öğrencilerinin bir dönemde birden fazla kitabı tamamlama fikrinden bile büyük bir endişe duyduğunu söylüyor. Bir İngiliz Edebiyatı profesörü, bir öğrencisinin Charles Dickens’ın “Bleak House” adlı eserini anlamakta zorlandığını, hatta “circumstances” yani “koşullar” gibi temel bir kelimeyi bilmediğini anlatıyor.

OKURYAZARLIK, DEMOKRASİNİN GİZLİ KAHRAMANIDIR          

Peki neden bu kadar önemli?

Çünkü okuryazarlık, demokrasinin gizli kahramanıdır.

Birkaç asır önceye gidelim. Aydınlanma, bir okuryazarlık patlamasından doğdu. Matbaa, fikirleri kalıcı ve yayılabilir kıldı. İnsanlar yazılı metinleri okuyup, üzerine düşünüp, eleştirebildi. Bu, otoriteyi sorgulamanın, karmaşık fikirleri tartışmanın zeminini hazırladı.

Bugün ise tam tersi bir yönde ilerliyoruz. TikTok algoritmaları üzerine yapılan bir araştırma, aşırı sağcı siyasi içeriğin, merkezci içeriğe kıyasla 5 kat daha fazla öne çıkarıldığını gösteriyor. Platform, doğruluk değil, duygu ve etkileşim üzerine kurulu. Ve düşük okuryazarlık seviyeleri, yanlış bilgiye karşı daha az direnç anlamına geliyor.

Bir meta-analiz, medya okuryazarlığı eğitiminin yanlış bilgi inancını azalttığını gösteriyor. Ama öğretmenlerin %80’i, öğrencilerin çevrimiçi bilginin güvenilirliğini değerlendiremediğini söylüyor.

DÜŞÜK OKURYAZARLIĞIN ABD EKONOMİSİNE YILLIK MALİYETİ 2.2 TRİLYON DOLAR

Sadece demokrasi değil, varlık sorunumuz da okumakla ilgili.

Bu krizin ekonomik bir maliyeti de var. ABD ekonomisine düşük okuryazarlığın yıllık maliyeti ne kadar dersiniz? 2.2 trilyon dolar. Kayıp verimlilik, artan sağlık harcamaları. Daha da önemlisi, “beceri açığı”. Dünya Ekonomik Forumu’na göre geleceğin en değerli becerileri teknolojik okuryazarlık, “analitik düşünme” ve “yaratıcı düşünme”.

Ama bir çelişki var: İş dünyası “analitik düşünme” talep ederken, dijital ortam tam da bu beceriyi köreltiyor.

Bunun en taze örneği, üretken yapay zekâ. MIT Medya Laboratuvarı’nda yapılan bir EEG çalışması, ChatGPT kullanarak kompozisyon yazan öğrencilerin beyin etkileşiminin, kullanmayanlara göre önemli ölçüde daha düşük olduğunu buldu.

EĞİTİM KRİZİ DEĞİL, MEDENİYET KRİZİ YAŞANIYOR

Yapay zekâ, “bilişsel konfor” sağlıyor. Bizi zihinsel mücadeleden kurtarıyor. Oysa öğrenmeyi kalıcı kılan şey, tam da o mücadelenin kendisidir. Biz, öğrenmenin “işini” yapay zekâya yaptırarak, öğrenmenin “kazanımından” vazgeçiyoruz.

Bu bir eğitim krizi değil. Bu bir medeniyet krizi.

Peki, bitti mi? Mahvolduk mu? Telefonları atıp mağaralara mı dönelim?

Hayır.

Tarih bize bir ipucu veriyor. Yaklaşık 2400 yıl önce, Platon’un Phaedrus diyalogunda Sokrates, o zamanın yeni ve devrimci teknolojisi olan “yazı”yı eleştiriyordu. Diyordu ki: “Yazı, insan hafızasını tembelleştirecek. İnsanlar artık bilge olmayacak, sadece bilge görünecekler.”

Tanıdık geldi mi?

Sokrates haklı mıydı? Evet, hafızamız zayıfladı. Ama neyi gözden kaçırdı? Yazının, hafızayı serbest bırakarak “soyut düşünceyi”, “analitik felsefeyi” ve “modern bilimi” mümkün kılacağını.

Sokrates, bir tehdit gördü ama fırsatı kaçırdı. Biz de bugün aynı hatayı yapmamalıyız.

ÇÖZÜM TEKNOLOJİDEN KAÇMAK DEĞİL, BİLİNÇLİ MİMARLARA DÖNÜŞMEKTİR

Sorun teknolojinin kendisi değil. Sorun, Sokrates’in zamanında olmayan bir şey: İnsanlığın zaaflarını sömürmek üzerine kurulu bir “iş modeli”.

O halde çözüm, teknolojiden kaçmak değil. Çözüm, pasif kurbanlar olmaktan çıkıp, bilinçli mimarlara dönüşmektir.

İşte size yaymaya değer bir fikir: Nostaljiye değil, entegrasyona ihtiyacımız var. Maryanne Wolf’un “Çift Dilli Okuryazar Beyin” (Biliterate Brain) adını verdiği şeyi inşa etmeliyiz.

Bu, iki “dili” de akıcı konuşabilen bir beyindir: Hem basılı metnin gerektirdiği yavaş, derin, analitik ve empatik düşünme dilini; hem de dijital dünyanın gerektirdiği hızlı, ağ bağlantılı, çoklu görev tarama dilini konuşabilen bir beyin.

Kanıtlar, okullarda uygulanan telefon yasaklarının test sonuçlarını iyileştirdiğini, devamsızlığı azalttığını gösteriyor. Finlandiya gibi ülkeler, öğretmenlerine güven ve eşitliği merkeze alan sistemlerle, öğrencilerinin %90’ının asgari okuma yeterliliğine ulaşmasını sağlıyor.

Bu, teknolojiyi tamamen reddetmekle ilgili değil. Onunla olan ilişkimizi yeniden tanımlamakla ilgili.

“DİJİTAL DETOKS” DEĞİL, BİR “DİJİTAL DİYET” YAPIN

Sizden bir meydan okumada bulunmak istiyorum. Bu hafta, “dijital detoks” değil, bir “dijital diyet” yapın. Pasif, sonsuz kaydırma içeren ekran sürenizi azaltın ve onun yerine, sadece 20 dakikanızı, kesintisiz, derinlemesine bir okumaya ayırın. Bir roman, bir uzun makale… Zihninizin nasıl da direndiğini, nasıl da sıkıldığını fark edeceksiniz. Ama pes etmeyin.

Çünkü o 20 dakika, sadece bir kitap sayfası değil, demokrasi, yenilik ve ortak geleceğimiz için verdiğiniz bir oy. Eleştirel düşünme, empati ve sabır kaslarınızı güçlendirdiğiniz bir antrenman.

Lincoln ve Douglas’ın 3 saat süren, karmaşık fikirlerle dolu tartışmalarını dinleyen kalabalıkları düşünün. Biz onlardan daha az zeki değiliz. Sadece zihnimizi farklı şekilde eğittik.

Gelin, zihnimizin tek sahibi olmanın yolunun, dikkatimizin tek sahibi olmaktan geçtiğini hatırlayalım. Gelin, sessiz bir bahar için değil, ama “okuyan bir insanlık” için harekete geçelim.

Çünkü okumak, sadece kelimeleri değil, geleceğimizi de şekillendirir.

Not: Görseler, yapay zeka asistanı Gemini tarafından oluşturulmuştur.

Zuhal MANSFIELD

TMG Dış Tic. ve Madencilik Sanayi Yönetim Kurulu Başkanı

mansfield@turcomoney.com

Yorum yok

Yorum Yazın

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

*

*

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

İlgili Haberler

Site Haritası