Son Haberler

Maden kaynaklarımız ve mermer yataklarımız

Herhangi bir sektörü cinsiyetle bağdaştırmayı ben şahsen sağlıklı bir çıkış noktası olarak görmüyorum. Neden mi? çünkü sorunun içerisinde bir kabul etmişlik beliriyor. Eğer ben bu kutupsal perspektiften baksaydım, yapmış olduğum ve bir çok kişinin de vurgulayarak dile getirdiği “kadın olarak” sözünü cesaret kırıcı bulur, gernedieken adımları atamazdım.

Ben olaylara daha çok evrensel bakıyorum.

Evvela bir şey ya vardır, ya yoktur? Var ise o varlık nasıl değerlendirilebilir? İktisadi açıdan baktığınızda da, kıt kaynakların en verimli ve en iyi şekilde değerlendirilmesi söz konusu. Hiçbir kaynak sonsuz değil. Tabii ki bu felsefik olarak iki ana başlığa dayanmakta. Birisi ‘İktisat‘ diğeri ise ‘Sosyoloji‘. Bu iki başlık girişimci ruhuyla birleşince çok daha farklı şeyler ortaya çıkma ihtimali yüksek.

Girişimcilik bir fıtrattır. Girişimci ruhu yoksa, bunun öğrenilerek elde edilebilecek birşey olmadığına inananlardanım. Herkes deneyebilir, tesadüfü başarılar yakalayabilir ama başarı sürdürülebilir değilse, girişimcilik denenmiştir. Eğer ufacık bir kıvılcım varsa tabii ki geliştirilebilir. Yoksa zaten yapılacak bir şey yok. önemli olan var olanı görüp, onu değerlendirebilmek. Kişinin bunun farkına varabilmesi için O‘na şans tanımak gerekir.

“Yeteneklerin küresel, fırsatların yerel” olduğunu hepimiz biliyoruz.

Şimdi spesifik olarak madenciliğe; daha doğrusu benim şahsen faaliyet göstermiş olduğum memercilik sektörüne bakarsak, özellikle de geriye dönüp baktığımızda elinde numunelerle çin‘i dolaşan “kadın girişimci”nin meydan okumasını görebiliriz.

Oysa mermercilik sektöründe ne ilk olarak faaliyet gösteren kadın benim, ne de son olacağım. Benden çok daha önceden bu sektöre girmiş faaliyet gösteren köklü firmalar, aile şirketleri var.
Daha önce bahsettiğim gibi olaylara evrensel bakış açım nispeten başarılı olmamın en önemli sebebidir diye düşünüyorum. örneğin Türk mermerini, çin piyasasına tanıtıp bir piyasa oluşturdum. Bugün ‘Türk Mermerinin‘ çin piyasasındaki ekonomisi 1 milyar dolar sevyesinde. Ulaşılabilecek en nihai hedef bu mudur? Tabii ki hayır, bu daha fazla olabilirdi. Bunun sebeplerini araştırmak, kafa yormak, tespit etmek gerekiyordu. Yaşamış olduğum birtakım şeyler, benim ülkemin, Türkiye‘nin küresel ekonomik dünyaya hazır olmadığını gösterdi. Bu da, bugün çin‘deki mermer pazarımızın daha büyük olmamasınının en önemli ve dikkat çekici sebebi. önemli olan özeleştirel bakıp, bu sebebin salt mermer için geçerli olmadığını görebilmektir.

Ne yapmam gerekti?

ülkemi en azından bu sektörle alakalı dünya piyasasına en kısa sürede hazır hale gelmesi için nasıl bir katkıda bulunabilirim diye, Türkiye‘ye tekrardan yerleşip ülkemdeki bu eksikleri kapatmak için çalışmaya başladım.

İşte o zaman da iktisadi ve sosoyolojik temel dünya görüşü ve ulusal milliyetçilik görüşleri devreye girdi. ülkemde var olan kaynakların doğru kullanılmadığını, doğru değerlendirilmediğini düşünüyorum.
Mermercilik sektörünü klasik madencilik sektöründen saymamamız gerekir. çünkü mermer maden sayılmıyor ve zaten maden değil. Mermercilik sektörüne ve mermer ihracatına baktığımızda zaten mermer, üzerine düşen görevi fazlasıyla yerine getiriyor.

Nasıl getiriyor?

Mermer, kendi içinde sağladığı hatırı sayılır istihdamın yanı sıra Türkiye‘yi dışarıda, uluslararası piyasalarda ve muhtelif platformlarda iyi bir tanıtım aracı olarak çok iyi bir görev yapıyor. Bir ‘Türk Demiri‘ dediğinizde bilinmeyebilir ancak ‘Türk Mermeri‘ dünyada artık yerini aldı. Veya asırlardır dünyaca ünlü medar-ı iftiharımız olan ‘Türk lokumu‘yla (Turkish Delight) mermer aynı seviyede Türkiye‘yi temsil edip, Türkiye‘yle özdeşleşmiş durumda ve Türkiye‘yi tanıtıyor.
Olaylara makro boyutuyla bakıp büyük resmi görmemiz gerekiyor diye düşünüyorum.

Nedir büyük resim?

ff_39.jpg

Mermerimizin çok değerli olduğu gerçeği kabulüm. Ama unutmayalım ki mermerin bir de mutlak kıymeti vardır. Ona kalkıp da kinayevi ifadeyle kutsal, dokunulmaması gereken bir değer biçersek, mermere haksızlık yapmış oluruz.

Realist ve rasyonel baktığımızda, ihracatta mermer kendi yerini bulmuştur. “Mermer ihracatına gerek yoktur” denmeyecek kadar önemlidir ama maden ihracatımızın bütün yükümlülüğü mermere yüklenmeyecek kadar da önemsiz.

Biz mermere fazla değer yüklersek ulusal anlamda madene ve madenciliğe haksızlık etmiş oluruz.
Konsantremizi esasa yöneltmemiz gerekirken, ‘‘mermeri plaka halinde kesilmiş olarak mı, yoksa bloklar halinde mi ihraç etmeliyiz‘‘ tartışması kısır bir tartışma olur diye düşünüyorum.
Asıl olan soru şu: Mermeri verip, karşılığında ne alıyoruz?

Mermer ihracatı karşılığında yüksek teknoloji transferi yapıyorsak, bu yüksek teknoloji ile üretimdeki verimliliğimizi artırıyorsak, maliyeti düşürüyorsak; piyasadaki rekabet gücümüzü artırır, ileriye dönük ve kalıcı, akıllıca bir adım atmış oluruz. Unutmayalım ki küresel ekonominin avantajı olduğu gibi olumsuz etkileri de var. Artık akıllıca, ileriye dönük ve verimliliği baz alarak üretim ekonomisine dönmeliyiz. Yer altı ve yer üstü kaynaklarımızı en verimli sekilde değerlendirmeliyiz, eğer bu kiresel kervanda ‘Biz de varız‘ demek istiyorsak.

Bu ne anlama geliyor?

Eğer tüketime yönelik ve tüketim ağırlıklı bir ekonomi güdersek, ileri teknolojiye sahip ve çok daha az ve hiçbir hammaddeye ve kaynağa sahip olmayan ülkelerin ürettiklerini tüketmek zorunda kalarak, bağımlı olmaya mahkum oluruz. Bir milletin egemenliği ancak ve ancak ekonomik bağımsızlıktan geçer.

Oysa dünya piyasalarında sunulan yüksek teknoloji ürünlerinin çoğunun ham maddesinin ev sahibiyiz. Akıla şu soru geliyor hemen.

Peki o halde neden biz daha farklı, daha bağımsız bir ekonomiye sahip değiliz? Bizim ekonomomiz neden hala ‘kırılgan ekonomi‘ olarak nitelendiriliyor? Bunu değiştirmemiz için çok çalışmalıyız çok…
Kolay değil. Dünyada bütün ülkeler varolma mücadelesi veriyor. Bu bir ekonomik var olma mücadelesi. Bu esnada neler yapılmıyor ki? Var olmak için ne tavizler verilmiyor ki? Birliklermi kurulmuyor? Bilateral antlaşmalar mı yapılmıyor? En bariz örnek AB.Yunanistan örneğine bakalım. İspanya örneğine, Portekiz örneğine bakalım. örnek ve ibret alalım. Onların yaptığı hataları, yanlışları yapmamamız için bu ülkeleri çok iyi incelememiz gerekiyor. İspanya, çeşit olarak az da olsa hatırı sayılır yer altı kaynakları ve madenlere sahip. AB‘ye ilk üye olduğu dönemde yer üstü kaynakları ve insan kaynakları olarak Avrupa‘nın önde gelen ülkelerindendi. Bugün ne oldu. Bunları çok iyi analiz etmemiz gerekir ki, aynı konuma düşmeyelim.

Küreselleşen dünyada, küresel kervanda illa ki Türkiyemiz yerini almalı. Ancak yerini alırken, ödeyeceği bedeli, kazancını ve kaybını çok iyi tahlil edip akıllıca başarılı adımlar atmalıyız.
Türkiye artık yüksek teknolojiye yönelmeli. Hatta öyle hedefler koymalı ki kendine, bırakın yüksek ve ileri teknolojiye yönelmeyi, yüksek ve ileri teknoloji ihracatını hedeflemeli.

Bakın bir kaç örnek vereyim:

çin Halk Cumhuriyeti 2000 yılında 41 milyar dolar yüksek teknoloji ihracatı gerçekleştirmişken, 2011 yılında 457 milyar dolara çıkmış. Güney Kore 2000 yılında 54 milyar dolarken 2011 yılında 122 milyar dolara çıkmış. Türkiye ise 2000 yılında 1 milyar dolar ve 2011 yılında 1,9 milyar dolara ancak çıkabilmiş.

Bu bağlamda bir çin atasözü aklıma geldi:

‘Ağaca çıkmak istiyorsan, yıldızları hedef al…‘
Hedef çıtamızı ne kadar yüksek tutarsak, amacımıza ulaşma olasılığımız bir o kadar yüksek olur diye düşünüyorum.

Şöyle bir tabloyla belki anlatmak istidiğim daha iyi anlaşılır:

Aslında bu tablo bulunduğumuz durumun en net özeti.

ülkenin sahip olduğu kaynakları verimli ve en iyi şekilde, en yeni teknolojiyi kullanarak nihai yani uç ürün üretmediğin müddetçe, 432 tır demir satıp karşılığında nihai uç ürün olarak ancak 1 tır cep telefonu alabirsin.

ff_40.jpg

rr.jpg

Türkiye dünyadaki yarışı yakalamak istiyorsa, yer altı kaynaklarını doğru kullanmalı ve katma değeri yüksek olan üretim ağırlıklı, yüksek teknoloji kullanarak verimliliği yüksek nihai uç ürün üretimine yönelmeli.

Genel olarak var olan bir kaynak, yerinde işlenilirse, yani katma değeri kaynağın bulunduğu ülkeye taşınırsa, o ülkenin ekonomisine katkıda bulunmuş olur.
Bu bağlamda, sürekli kaynaktan bahsediyoruz ki, özellikle üzerinde durmamız gereken bir ‘kadın kaynağı‘ var.

Bakın bizim mermer üretimimizde çok sayıda kadın işçi çalışmakta. Aynı zamanda bir işveren sıfatıyla da bunun altını çizmek istiyorum. Kadın faktörünü göz ardı etmek çok büyük bir haksızlık olur. Amerikayı yeniden keşfetmeye gerek yok.

Bütün gelişmiş ülkelerin ortak özelliklerinden önemli olan bir tanesi var. Nedir o? Kadın faktörünü ekonomiye dahil etmek için hem devlet eliyle, hem özel sektörüyle önemle itina göstermişlerdir.
Teşviklerle, desteklerle, kadınların ekonomiye kazandırılmalarının önündeki engelleri tespit ederek, bu engelleri aşmak için büyük çabalar gösterip, ısrarla bu amaçlarından yılmadan, bıkmadan vazgeçmemişlerdir. Ve benim daha fazla bir şey söylememe gerek yok sanırım. Sonuç ortada. Almanya, Fransa, İngiltere, Avustralya, ABD, Japonya, İskandinav ülkeleri, Kanada vs.

İşin özetine bakarsak olayı ancak şu kriterlere göre tanımlayabiliriz:

1. Okullaşmış, eğitimli ve idealleri olan bir millet,
2. ilkeli ve kurumsallaşmış bir devlet yapısı,
3. Sermayeye ev sahipliği yapmaya müsait bir hak ve hukuk devleti,
4. Dünyayı takip eden seçkin beyin kesimi,
5. ilim ve bilim dünyasıyla el ele/iç içe yüksek ve ileri teknolojiyi hedeflemiş bir iş dünyası
6. Verimliliği azami ve üretim ağırlıklı bir ekonomi.
7. üst hedef olarak da devleti içeride ve dışarıda güçlü kılacak kayıtsız şartsız milletin olan egemenlik.

ülkemizde devletin tespit yeteneği ve marifeti vardır şüphesiz. Bu daha kaliteli ve en üst seviyeye taşınmalı. Ancak yalnız başına analiz ve tespit pek işe yaramaz. Bunun tamamlayıcı unsuru ‘sentez‘ olmalı. Yani yapılmış olan sağlıklı analiz sonucu elde edilen dataları/doneleri birleştirerek sentez yapmak, nihai ve yeni sonuçlar çıkarmak. Bu bağlamda ileriye dönük kalıcı yeni hedefler belirlemek. Daha pratik, daha pragmatik ve daha esnek hareket kabiliyeti olan bir sistem oluşturmak.
Bu esnada devletin dengeleyici ve dengeyi sağlayacak tek muhatap olduğu kesindir. örneğin devletin piyasaya müdahelesi ne kadar endirekt olursa, piyasa bir o kadar dinamik olur. Ne kadar direkt müdahele ederse, bir o kadar statik hal alır ve piyasa kilitlenme riskine girer.

gg_11.jpg

Dinamik bir piyasayı hatalı bir müdahaleden dolayı statik hale dönüştürdükten sonra tekrar dinamik hale getirmek hem çok uzun zaman alır, hem de çok efor ve maddi külfet ister. Dolayısıyla devletin ve yetkililerin tabiri caizse ‘deneme – yanılma‘ metoduyla hareket etme lüksü olmamalı. On düşünüp bir hareket eder devlet. Bundan dolayıdır ki, dünyanın her yerinde böyledir, devletin aksiyonu ve reaksiyonu çok yavaştır, ama sabit ve belirlidir, belirleyicidir.

Dönelim anahtar kelimeye:

Kaynaklar ve kaynak yönetimi.

Eğer mermerimiz, madenlerimiz kaynak ise, ki mutlaka milli bir servet ve kaynaktır. Bunların varlığını analiz etmek, var olduğunu tespit etmek yetmiyor işte. Yapılması gereken nedir?

Yapılması gereken = Sentez…

En iyi şekilde, en verimli üretimle en yüksek katma değeri uzun vadeli ve kalıcı şekilde nasıl sağlarız? Bunun üzerinde kafa yormak, bu doğrultuda förmüller üretmeliyiz.
gff.jpg

Türkiye 5 milyar m³ (metreküp) ile dünya mermer rezervinin % 40‘ına sahip olduğunu bilmemiz önemli, ancak bu bilgiyi, bu gerçeği nasıl değerlendiriyoruz? Bu rakamlara göre dünya mermer piyasasında sözü en fazla geçen ülke olmamız gerekmez mi? Eğer bu öyle değilse, oturup hep birlikte düşünmeliyiz.

Birçok madenimiz için de geçerli bu. örneğin bor madenleri, toryum, bentonit, barit, pyrophillite vs.
Biz kaynaklarımızı, hem nitelik olarak hem de nicelik olarak bu madenlere ev sahipliği yaptığımız halde, genel anlamda kaynak değerlendirmesinde ve kullanımında neyi daha iyi nasıl yapmalıyız ki, milli ve ulusal çıkarlarımız açısından hak yerini bulsun.

Yoksa Türk mermerinin çin piyasasındaki durumunu sormak, salt bir piyasayla değerlendirmek ve soruşturmak kısır ve sahip olduğumuz kaynaklara saygısızlık olur. Makro boyutta biz kaynaklarımızı hak ettiği şekilde değerlendirirsek, kullanırsak bütün piyasalar açık, birçok piyasaya hakim olabiliriz.

Kadın Gözüyle / Zuhal Mansfield

DEİK / Türk Mısır İş Konseyi Başkanı

TMG Madencilik Yönetim Kurulu Başkanı

mansfield@turcomoney.com

5 Yorum

Yorum Yazın

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

*

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

  • KOBİ
    7 Nisan 2014 09:57 - Reply

    ülkemizin en mühim açıklarından biri de katma değeri yüksek olan ürünlerinin olmamasıdır. Marlaşama ve katma değeri yüksek ürünler için adım atmalıyız

  • misafir
    7 Nisan 2014 09:58 - Reply

    Zuhal hanım yazınızdaki tablo zaten herşeyi özetliyor sadece bu tabloya bakmak bile yeterli

  • Gurbetçi
    7 Nisan 2014 09:59 - Reply

    Avrupada adamlar bir telefon, bilgisayar ve yazılım yaparak büyüyor… yoksa hamallık yapılır

  • Yakup Alper
    7 Nisan 2014 10:00 - Reply

    yüksek teknoloji için Arge desteğinin arttrılması şart. ARge yapan firma sayısı artmalı

  • Sedat İğde
    9 Nisan 2014 10:48 - Reply

    Zuhal hanım yazınız sadece kadın girişimcilere değil biz erkeklere de örnek olması gereken girişimcilik ruhunu aşılıyor, beğenerek okuyorum yazılıranızı

  • Site Haritası