– 2025 yılı Nobel Ekonomi Ödülü, üç önemli iktisatçının çalışmalarına layık görüldü. İsveç Merkez Bankası tarafından Alfred Nobel anısına ithaf edilen bu ödülü alanlar Joel Mokyr, Philippe Aghion ve Peter Howitt oldu. Ödülün gerekçesi “Ekonomik büyümede inovasyonun rolü ve özellikle Schumpeter’in “Yaratıcı Yıkım” teorisine katkıları” olarak duyuruldu. Yirminci yüzyılın ilk yarısında bu açmazlara dair mucizevi reçete, Nobel Ekonomi Ödülü’nün gerekçesinde de referans verildiği üzere, Joseph A. Schumpeter tarafından gözler önüne serildi.
– Schumpeter’in işaret ettiği dinamik aktör olarak “yaratıcı girişimci”, ekonomide dönüşümü sağlayacak bir biçimde, yenilikleri entegre edecek ve daha yeni (verimli ve/veya müreffeh) bir dünyanın yollarının taşlarını döşeyecektir. Bu kapsamda, ortaya çıkacak “yaratıcı yıkım” süreci ise, bir taraftan yeni kâr ve zenginlik ortamını meydana getirecek, diğer taraftan da eski, köhne ve hantal olanı süpürecektir. Schumpeter’in yaklaşımı, günümüzde de artan bir itibara sahip oldu.
2025 yılı Nobel Ekonomi Ödülü, üç önemli iktisatçının çalışmalarına layık görüldü. İsveç Merkez Bankası tarafından Alfred Nobel anısına ithaf edilen bu ödülü alanlar Joel Mokyr, Philippe Aghion ve Peter Howitt oldu. Ödül için duyurulan gerekçede “Ekonomik büyümede inovasyonun rolü ve özellikle Schumpeter’in “Yaratıcı Yıkım” teorisine katkıları” vurgulandı. Bu değerli iktisatçıların çalışmalarını 1990’lı yıllardan itibaren ortaya koydukları ve uzun zamandır da ciddiyetle tartışıldıkları biliniyordu. Bu yazıda, bu ödül aracılığıyla vitrine çıkarılan sorunsalın arka planında yer alması söz konusu olan bağlamlara işaret etmek istiyorum.
Öncelikle tartışmanın yeni olmadığına tekrar vurgu yapılmalıdır. Esasen, günümüzde kapitalizmin sorunlarına bir çözüm olarak ortaya konulan araştırma perspektiflerinden biridir karşımızda olan. Marksist terminoloji ile ifade edilecek olursa, kapitalizmin içsel çelişkisi veya kârların sıfırlanma eğilimidir çözülmek istenen sorun. Bu tartışmaya kapitalizmin döngüsel kriz yatkınlığı olarak da yaklaşmak mümkündür. Kapitalizmin yapısının (piyasa mekanizması, özel mülkiyet ve serbest girişimcilik) değişmeden kalması aksiyomatik (isterseniz ideolojik de denilebilir) düzleme taşınırken, ekonomik büyümenin, verimlilik artışlarının ve belirsizliklerin aşılmasının formülü aranıyor.
“YARATICI GİRİŞİMCİ”, DAHA YENİ BİR DÜNYANIN YOLLARININ TAŞLARINI DÖŞEYECEK
Yirminci yüzyılın ilk yarısında bu açmazlara dair mucizevi reçete, Nobel Ekonomi Ödülü’nün gerekçesinde de referans verildiği üzere, Joseph A. Schumpeter tarafından gözler önüne serildi. Schumpeter’in işaret ettiği dinamik aktör olarak “yaratıcı girişimci”, ekonomide dönüşümü sağlayacak bir biçimde, yenilikleri entegre edecek ve daha yeni (verimli ve/veya müreffeh) bir dünyanın yollarının taşlarını döşeyecektir. Bu kapsamda, ortaya çıkacak “yaratıcı yıkım” süreci ise, bir taraftan yeni kâr ve zenginlik ortamını meydana getirecek, diğer taraftan da eski, köhne ve hantal olanı süpürecektir. Sistemin makro düzleminde ortaya çıkan bir dönüşümün mikro düzlemin bir aktörü tarafından gerçekleştirilmesi ne kadar dikkat çekici ise, sistemin sac ayağına dokunulmadan dönüşümün sağlanması da bir o kadar önemlidir. İktisadi liberalizmin aradığı can suyu olarak Schumpeter’in yaklaşımı, işte bu çerçevede günümüzde de artan bir itibara sahip olmuştur denilebilir.
KENDİNİ DIŞSALLAŞTIRAN İNSAN ESERLER MEYDANA GETİRİR
Kapitalizmin çelişkilerine derman aramak kaygısının ötesine geçildiğinde de Schumpeter ciddiye alınabilir ve onun düşüncesinin felsefi kaynakları sorgulanabilir. Bu kapsamda olmak üzere, Schumpeter ile Friedrich Nietzsche bağlantısı kurulabilir ki, bu bağlamda yaratıcı girişimci Nietzsche’nin “Üst-İnsan”ının ekonomi düzlemindeki muadili olarak görülebilir. Burada Schumpeter, Nieztsche’nin Apollon-Dionysos düalizmi çerçevesinde ele aldığı yaratıcılık sorunsalını ekonomik dönüşüm bağlamına taşımış oluyor. Ancak, Schumpeter’in yaklaşımı farklı düşünsel bağlantılar kurularak da irdelenebilir. Bunlardan bir tanesini Georg Wilhelm Friedrich Hegel düşüncesi üzerinden ortaya koymaya çalışabiliriz. Daha önce bir yazıda da vurguladığım üzere: “İnsanın varoluşsal özelliği olarak Tin canlıdır; ötekiliğin kendiliğin içine alınma aracılığıyla bilindiği özgür ve sonsuz eylemdir. Bu süreçte, kendini dışsallaştırma (Entausserung) ve dışsal olanı kendine katma (Erinnerung) gerçekleşir. Plastik canlı olarak insanın özgürlüğü bu çifte harekette ortaya çıkıyor. Kendini dışsallaştıran insan eserler meydana getirir. Diğer taraftan da insan dışında olanı bilir, onun gerçekliğinin farkına varır ve onunla uyumlanır.”
Bu satırlarda vurgulanan insanın bir somut örneği olarak Schumpeter’in yaratıcı girişimcisi ikili hareketi aracılığıyla, diğer deyişle Erinnerung-Entausserung bağlamında yenilik yaparak plastisitesini (biçimlendirme ve biçimlenme fakültelerini) ortaya koyar.
İNSAN KRİTİK BİR ROL ÜSTLENDİ
Daha ilginç bir bağlantıyı ise Schumpeter ile Henri Bergson arasında kurmak mümkün görünüyor. Bergson’un élan vital (yaratıcı atılım veya hayat hamlesi) olarak adlandırdığı süreçte insanın kritik bir rol üstlendiği görülüyor. 1907 tarihli L’évolution Créatrice (Yaratıcı Evrim) başlıklı kitabında insanın rolüne işaret edilir: “İnsandan başka her yerde hayat hamlesinin bir çıkmaza dayandığı ve yoluna ancak insanla devam ettiği görülür. Bunun için de hayatın taşıdığı bütün şeyleri beraberinde sürüklememekle beraber hayat hareketini alabildiğine devam ettiren yalnız insan olmuş, hayatın taşıdığı başka temayüller başka tekamül yollarında gelişmiştir. …Öyle görülüyor ki her şey sanki kararsız ve seyyal bir varlık, buna isterseniz insan yahut üstün-insan deyiniz, kendisini gerçekleştirmeyi arıyor ve yolda ancak kendisinden bir parça bırakmakla buna eriştiğini gösterir gibi oluyor…”
“İNSAN, SOSYOEKONOMİK SİSTEMİN ÖZNESİ OLARAK ALGILANMALI”
Bergson’un 1912-1928 arasında tam 10 defa Nobel’e aday gösterildiğini ve 1927 yılında Nobel Edebiyat Ödülüne layık görüldüğünü vurguladıktan sonra, son olarak, bir başka Fransız düşünürün, Gabriel Tarde’ın fikir dünyasına bakabiliriz. Schumpeter’den çok önce Tarde, inovasyon ve buluşun sosyoekonomik sistemin özü olduğunu ve bu nedenle de insanın (girişimcinin) sosyoekonomik evrimin öznesi olarak algılanması gerektiğini savunmuştu. Tarde’ın 1902 tarihli La Psychologie Économique (Ekonomik Psikoloji) başlıklı eserindeki şu satırlar dikkat çekicidir: “Eğer girişimcide her zaman değil ama bazen olduğu gibi keşfi bilinen buluşları belli bir tarzda uygulamaya dayanan (iki düşüncenin faydalı bir bileşimidir bu aynı zamanda) küçük bir kaşif görürsek olaylar renk değiştirir. Kaşif olarak girişimci, gerçekten de, kapitalist olarak adaletli bir şekilde hak iddia edemeyeceği büyük kârlara hakkı olabilir.”
Görüldüğü üzere hem dönüşümün başrolünü üstlenecek hem de kapitalist birikim sürecinin vazgeçilmez ihtiyacı olan kârları elde edecek bir girişimciye işaret edilir Tarde’ın satırlarında.
Not: Kapak görseli, yapay zeka asistanı Grok tarafından oluşturulmuştur.
Doç. Dr. Ertuğrul KIZILKAYA
İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi
kizilkaya@turcomoney.com
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.